YAZARLAR

İşlevsizlik, parlak bir özgürlük

Ilgın Seymen'in Galeri Bosfor’da devam eden "İşsiz Nesneler – Canlılığın İzleri" sergisinde insanlar, hayvanlar, bitkiler gibi canlılar kadar cansızlar da yer alıyor. Canlı ile cansızın etkileşim potansiyelini araştırmak, konuşmak istiyor sanatçı...

Evrene ve evreni farklı şekilde algılamaya dair bir define avına hoş geldiniz. Bu serginin girişinde elinize bir harita veriliyor ve onu takip etmeniz söyleniyor. Önce çok bir ciddiye almıyorsunuz, sonra sergiyi gezip algıladıkça, haritanın anlamı ortaya çıkıyor. Orman, toprak, deniz, gökyüzü. Hepsiyle sırayla karşılaşacaksınız serginin yarattığı evrende. Önce yerlere bakacak, toprağı takip edecek, denize ulaşacak ve en sonunda kafanızı kaldıracaksınız. Orman, toprak, deniz, gökyüzü. Biz ve çevremiz.

Ilgın Seymen, Galeri Bosfor’da devam eden "İşsiz Nesneler – Canlılığın İzleri" sergisinde çevre ile ilişkimize başka bir perspektiften bakıyor. Biliyorsunuz popüler konular var sanat dünyasında; göç, kadın hakları, ekoloji-çevre. Dolayısıyla bu konudaki sergilere adım attığınızda genelde hikâyeyi hiç dinlemeden, az çok tahmin ediyorsunuz. Ilgın Seymen’in sergisi, hikâyeyi tahmin edebileceğiniz bir sergi değil. Seymen, diğer sergilerde alışageldiğimiz üzere büyük söylemler kullanmak istemiyor çevre ile insan ilişkisi konusunda. İnsan o kadar da yüce bir varlık değil ki tahrip olan her şeyi kendi düzeltmeli, düzeltebilir, diye düşünülüyor... Genel retorikte insan ya çok yüce, düzeltecek her şeyi; ya da çok küçük, suçlanan, felakete sürüklenen, korkutulan... Bunlar kocaman bir evrenin akışında, insanlık olarak oynadığımız küçük alan düşünüldüğünde fazla akılcı yaklaşımlar, diye düşünüyor Seymen ve genel söylemlerin ayarlarıyla oynayıp onları romantize ediyor. Çevrenin insanlık ile ilişkisi yerine kendi ile ilişkisinden yola çıkarak sanatsal bir hikâye yazıyor.

.

Bu hikâyenin içinde insanlar, hayvanlar, bitkiler gibi canlılar kadar cansızlar da yer alıyor. Canlı ile cansızın etkileşim potansiyelini araştırmak, konuşmak istiyor sanatçı. İlk olarak evinin yanında bir inşaata gidiyor, molozları yeşile boyayarak bir “yeşil alan”, bir küçük orman yaratıyor bu dünyanın atığından. Sergiye girdiğinizde kuş sesinden inşaat sesine canlı ve cansızları duyduğunuz ses enstalasyonu ile sizi karşılayan bu videoda, yemyeşil molozların arasından yeşil bir otun bittiğini görüyorsunuz. Sanatçı bunu çekim yaparken fark etmiş, tamamen tesadüfi bitmiş otlar inşaat alanında. Videonun hemen yanı başında yer alan, cansız bitkilerden oluşan, ormana bir katkı yapan “SILENCE” (Sessizlik) enstalasyonuna bir göz kırpıyor bu video. Cansızlığın içinde canlılık çıkabiliyor, ikisi biz istesek de istemesek de bir arada var oluyor.

İŞLEVSİZLİĞE ÖVGÜ

Sergide en çok hoşuma giden fikirlerden biri, Seymen’in işsizliğe övgüsü oldu. İşsizlik kötü algılanıyor ama çok özgür bir şey aslında, diyor sanatçı. Yüzyıllarca dünyada bir işe yaramadan kalacak atıklarda bir özgürlük görüyor. Plastik mesela, esnek, kolay şekil alabilir, uzun yıllar hiçbir şey yapmadan öylece durabilir... O da alıyor işlevi bitmiş, özgür materyalleri, ojelerle boyuyor, parlatıyor, işlevsizliğe bir övgü sunuyor. Çevresel anlamda katılmam mümkün olmasa da, bir işe yaramadan özgürlüğünle parlama fikri çok hoşuma gitti.

Devam ederken, gözümüzü alan ışıltıları ve haritayı takip ederek toprağa ulaşıyoruz. Sanatçının topladığı asfalt, moloz çakıl, kayaçlar birbiri ile eşleşiyor. Hepsi bir çift halinde. Bu bir aşk hikâyesi değil, bir alaka göstergesi. Canlı ile cansız bir arada bulunuyor, birlikte parlıyor. Hemen yanı başlarında poliüretanlardan oluşmuş bir orman var. Cansız olabilirler, atık olabilirler ama yanı onlar gibi bizler de reaksiyona uğradıktan sonra bugünkü halimizi, formumuzu buluyoruz diyor Ilgın Seymen. Poliüretan heykelcikleri yapmak için kullandığı şişeler, galerinin tavanını kaplayan bir heykele dönüşüyor.

.

Kafamızı çevirdiğimizde, serginin en çarpıcı eserini, hayatımızdaki tüm materyalleri içeren girdabı görüyoruz. Sanatçı, sözlükle çalışarak günlük hayatta kullandığımız 6 bin nesneyi tespit etmiş, hepsinin tek tek görselini bulmuş, maviye boyamış, kesmiş, biçimlendirmiş ve bu materyal girdabına katmış. Yaklaşık dört senede oluşmuş bu girdap. Sergi fikrinin doğuşundan bile önce, okyanuslarda oluşan çöp adaları gibi, boşluğun içinde bir eser oluşmuş. Denizle serüvenimizi, kâğıttan yapılmış bir heykele yazılmış yaşlı denizcinin hikâyesi ile sonlandırıyoruz. Albatrosu vuran denizci, ancak kafasını kaldırıp özür dilediğinde, hayata gerçekten sevgiyle yaklaştığında evren onu bağışlıyor ve onun üzerine yağan mucize gibi, bizim üzerimize de kozmik toz yağıyor sergi haritasının son kısmına gelip kafamızı kaldırdığımızda. Bahsettiğim atık şişelerden, kozmetik çöplerden, kozmik toz yağdığını hayal ediyor Ilgın Seymen. Dünyaya her yıl 60 ton uzay tozu iniyor, diyor. İçerisinde atıkların da bulunduğu bu tozla planktonlar çoğalıyor, bitkiler klorofil üretiyor, canlı ve cansızın varoluşu, ikiliği, birbirini mümkün kılıyor.

HER ADIMINDA BİR FİKİR VAR

Sergiden çıkarken sergideki tüm eserlerin birbirini çok güzel tamamladığını düşünüyorum. Hikâyenin içinde boş geçen, “bunu da üretmiştim, buraya ekleyeyim diye düşündüm” denen eser yok. Hepsi hikâyenin önemli birer parçası. Aynı sergideki canlı ve cansız materyaller gibi birbirlerini tamamlıyorlar, tek nasıl görünürler bilemiyorum. Güzel hikâyeye rağmen, Ilgın Seymen’in doğaya bakış açısını paylaştığımı söyleyemeyeceğim. Hakikaten tahribatın en büyüğünü insanlığın yaptığını, en yüce varlık olmasa da öyle olduğunu farz ederek hunharca, saygısızca çevreye zarar verdiğini düşünüyorum. Öyle bir tahribat yarattık ki, zaten artık iklim değişiminin getireceği hava sıcaklığından kıtlığa birçok sıkıntıyı önleyemeyip katlanmak zorunda kalacağız. Önlem almazsak daha da beteri olacak. Bu fazla akılcı bir yaklaşım değil, bilimsel bir gerçek. Bununla beraber, Ilgın Seymen’in dünyasının, farklı bakış açısının içerisinde bir yarım saat geçirmek hoşuma gidiyor. Günümüz sergilerinin çok büyük çoğunluğu bu kadar detaylı düşünülüp kurgulanmıyor. Her adımında bir fikir var. Her materyalin orada bulunmasının, sanatçının kafasında bir nedeni var. Orada duran işsiz nesneler gibi, fikirleri çarpıştırmadan bunun güzel kurgunun tadını çıkarmanın özgürlüğüne varıp parlamak hoşuma gidiyor.

Ilgın Seymen’in kolaj, video, buluntu nesnelerden oluşan heykel ve yerleştirme gibi farklı medyumlara yer verdiği sergisi, İşsiz Nesneler • Canlılığın İzleri 18 Haziran’a kadar Galeri Bosfor’da görülebilir.

.

Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.