YAZARLAR

İmamoğlu bir nedir?

Ekrem İmamoğlu, kişiliğine yaslanan çok kişisel bir politika yürütüyor. Bu yüzden bir kapalı kutu, içinden ne çıkacağı belli değil; laik modern bir Erdoğan mı, yoksa Ecevit gibi ortanın sağındaki CHP’ye karşı bir CHP’li mi?

Churchill’in şöyle dediği söylenir:

"Ürdün fikri kafamda ilk kez ilkbaharda, bir öğleden sonra saat dört buçuk sularında oluştu."

Birleşik Krallık Sömürgeler Bakanı Sir Winston Churchill, “sınırlarını kumun üzerinde parmaklarıyla çizerek” icat ettiği yeni Ortadoğu haritasında (Filistin’den bir parça kopartılarak) Ürdün diye bir ülkenin yaratılma sürecinin böyle başladığını anlatıyor.

Acaba Türkiye muhalefetinin lideri olma fikri de Ekrem İmamoğlu’nun kafasında ilk kez 2019 ilk baharında öğleden sonra, hatta epeyce akşam saatlerinde (sandıkların açılıp oyların sayıldığı dakikalarda) oluşmuş olabilir mi?

Muhtemelen. Ve bu da gayet normal sayılmalı. Adının haykırıldığı o günkü coşkuyu, sokaklara dökülen onca kalabalığı görünce kafasında böyle bir fikir oluşamayacak siyasetçi sayısı yok denecek kadar azdır bizde.

İmamoğlu, o günden beri gündemden hiç düşmedi. Bu da normal. Zira, hapisten çıksın çıkmasın, Selahattin Demirtaş’la birlikte politik hayatımızın uzun yıllar sahnede kalacak genç yüzlerinden biri o. Zaten İmamoğlu da o seçim akşamından sonra hep gelecekte kendisini beklediğini düşündüğü siyasal ikbalin, bu ikbal uğruna hayata geçireceği şeylerin coşkusuna kapılıp yaşanan güne ilişkin serin kanlı idrakini yitirmiş gibiydi. Gündemden hiç düşmemesine yol açan küçüklü büyüklü hadiselerin baş müsebbibi de buydu zaten.

Kendi kendine gelin güvey olmadı İmamoğlu. Toplumsal sorunları çözme işini sürekli toplumun elinden alıp her zaman bir siyasal öndere teslim eden bin yıllık siyaset geleneğimiz ve kültürümüz cesaretlendirdi onu. Türkiye’nin modern ve eski tarihinde işler böyle yürüdü. Her ne pahasına olursa olsun bir kurtarıcı gelmeli ve yine her ne pahasına olursa olsun kurtarıcı misyon gerçekleşmeliydi. O yüzden hep birileri bizi kurtardı. Şimdi sıra galiba İmamoğlu'nda.

İmamoğlu, kişiliğine yaslanan çok kişisel bir politika yürütüyor. Bu yüzden bir kapalı kutu, içinden ne çıkacağı belli değil; laik modern bir Erdoğan mı, yoksa Bülent Ecevit gibi ortanın sağındaki CHP’ye karşı bir CHP’li mi?

Müphem bir kişilik yani. Dolayısıyla CHP Genel Başkanı olsa partiyi, Cumhurbaşkanı olsa ülkeyi nasıl yöneteceği, yönetme politikasını hangi ilkeler üzerinde inşa edeceği şimdilik belirsiz.

Ama bir "değişim"den söz ediyor. Bizi kurtaracak "değişim"i şimdi o vadediyor.

Sadrazam Lütfi Paşa’nın “Âsafnâme”sinden beri dilimizden düşmeyen bu “değişim” meselesine ilişkin düşüncelerini yazdı geçenlerde İmamoğlu, Lütfi Paşa’dan beş yüzyıl sonra.

Yazı yazan sosyal demokrat sayısı azdır bizde. Hele yazdığı şey “düşünce” olan, epeyce az. Şairliği kadar portre yazarlığı da güçlü olan Cemal Süreya, İsmail Cem ile Deniz Baykal’ı kıyaslarken "Cem yalnız düşünceleriyle var, Baykal’ın ise sanki düşünceleri de var" diyordu; "Birincisinde salt düşünce pratiğin yerini doldurmak ister; ikincisinde salt pratik kendi yerini büyütmeye yönelmiştir." İmamoğlu da, aynı Baykal gibi, "düşünceleri de var" denecek bir politikacı. Politika onda düşüncenin dolaysız pratiği olarak işlemiyor, daha çok düşünceyi işleten şey politik pratikmiş gibi duruyor.

Her neyse... İmamoğlu, o yazısında “toplumun yenilenme, değişim ve dönüşüm arzusu” var diyor; “bunun için yeni yaklaşımlar, yeni bir dil, yeni kadrolar, yeni bir örgütlenme, kısaca yeni bir siyaset gerekiyor" diyor. İlginç şeyler söylemiyor; başka zamanlarda başka ağızlardan defalarca işitilmiş yuvarlak laflar bunlar; tam olarak ne kastedildiği belli değil. Yeni siyaset mimarisini de “yerel yönetim”, “parti içi demokrasi” ve “güçlü liderlik” üzerine kuruyor. Ve bütün bunları ben gerçekleştireceğim diyor.

Desin, ne olacak ki! Sözde kaldığı sürece “değişim” dediğin nedir ki zaten! Her duruma uyması ya da, ne olur ne olmaz, ileride “Ben aslında şöyle demek istemiştim” diyebilmek için onu belirsizleştirecek, farklı anlamlara gelecek biçimde birçok kez tekrarlayabilirsin. İmamoğlu da şimdilik bunu yapıyor, daha doğrusu bunu yapabiliyor. Hakkını yemeyelim, şimdilik zaten bunun dışında bir şey gelmez elinden. Ama “değişim” söylemiyle bu meseleyi çözmüş olmadığını, sadece daha önce başkaları tarafından birçok defa dile getirilmiş bir şeyi bir kez de kendince formüle etmiş olduğunu belirtmeden de geçmeyelim. Hatta “değişim” kavramını öyle kuvvetle vurguluyor ki, ağzından çıkan her söz değişimi vurgulamaya verdiği önemi gösteriyor yalnızca, değişimin kendisini değil. Bu yüzden, sözlerinin işaret ettiği değişimin iyiden iyiye söyleme tâbi hale gelip (doğal olarak) gerçek bir değişimi engelleyeceğinden de şüphe edebiliriz.

Yerel ve küresel konjonktürde Türkiye çok şeylere gebe diyor İmamoğlu. Bu belirsizlikten çok şey umuyor ama kendisi de belirsiz. İmamoğlu’ndan ne umacağımızı, neyi ummamız gerektiğini bilemiyoruz. Bu açıdan kendisi de çok şeylere gebe. CHP Genel Başkanı olsa partiyi, Cumhurbaşkanı olsa ülkeyi nasıl yöneteceği, yönetme politikasını hangi ilkeler üzerinde inşa edeceği şimdilik belirsiz olsa da bu dönemde demokrat görünümlü olmak zorundadır ama, buna mahkûmdur.

Gelgelelim, demokratlık da onun popülist havasıyla pek uyumlu görünmüyor. Demokratlığı her an bir zaaf gibi algılamaya hazır bir tavrı var. Böyle olsa bile, her durumda günah şüphesi uyandırmaktansa, zaaf eseri göstermek daha iyidir, bizden söylemesi.

Gerçi bu toplum mecbur olduğu CHP’de şimdi yeni kurtarıcı İmamoğlu olacaksa ona da oy verir ama toplumun değişim umudu taşıyan kesimleri, şayet vereceklerse, oylarını esasen İmamoğlu’nun o "zaaf"ına verecek.

İmamoğlu, (muhtemelen Türkiye muhalefetinin lideri olma fikrinin kafasında uyandığı o seçim akşamı) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmış olmakla, kendisinin ileride CHP Genel Başkanı ya da Cumhurbaşkanı koltuğuna oturduğunda yapabileceğinin yarısını yapmış sayıyor, o makamlara kendini bu yüzden layık görüyor.

O makamlarda birini görüyor o ve onu açığa çıkarmak, onu gerçekleştirmek istiyor. Ama biz henüz tam olarak net bir İmamoğlu görmüyoruz.

İmamoğlu, bir nedir? Potansiyel bir Erdoğan mıdır? Ortanın sağındaki CHP’ye karşı bir Ecevit midir? Nedir?

Bastırılmış ve akıbeti meçhul bir varlık olan insanın asıl yaratılışı, başlangıçta değil, sondadır. Bu en çok da şimdilik meçhul ve müphem İmamoğlu için böyle. Bakalım en sonunda kendini nasıl yaratacak.