YAZARLAR

Iğdır’ın al alması, yemeye bal alması

"Türkiye’yi doğusundan batısına gezdim" diyenlerin genelde kast ettiği en doğu il Kars’tır. Ama bu unvan, 1992 yılından beri Iğdır’a ait. Peki, güneşin ilk doğduğu bu şehre aramızda kaç kişi gitmiştir? Ya da gitmeyi düşünmüş müdür? Olur da giderseniz Iğdır’da sizi nelerin “beklediğini” ya da define avcıları ve bakımsızlık yüzünden nelerin “bekleyemediğini” merak ediyor musunuz?

“Türkiye’nin en doğusunda bulunan Iğdır’ın en önemli özelliklerinden biri de Türkiye’nin en doğusunda bulunmasıdır. Şehrin diğer önemli özellikleri arasında ise kendisinden doğuda başka bir şehrimizin bulunmaması ve diğer tüm şehirlerimizin kendisinin batısında bulunması sayılabilir.” Ekşi Sözlük yazarı “mayzan” böyle demiş. Beş ay sonra “İnsanı Pek de Hayrete Düşürmeyen 10 Turizm Cenneti Şehrimiz” başlığıyla bir derleme yapan Onedio, bu metni kendi cümleleri gibi almış ama en önemli özelliklerine bir de meydanlarının “sanatsal değeri yüksek heykeller, anıtlar ve diğer sanat eserlerine ev sahipliği yapmaması”nı eklemiş.

TÜRKİYE’NİN EN DOĞUSU

Buradaki en doğru bilgi; “Edirne’den Kars’a...” diye başlayıp devam eden cümlelerde adı geçen Kars’tan bu unvanı 1992 yılında alması ve Türkiye’nin en doğu şehri olması (Onedio’nun eklediği cümlenin ise doğru olup olmadığına yazımızın ilerleyen bölümlerinde değineceğiz)... Dolayısıyla güneşin ilk doğduğu il... Normalde akla gelmeyen ama bu yönüyle özellikle ramazan aylarında oruç tutanların “sadece” iftarlarda olmak istediği, hatta “Iğdır’dakiler ne şanslı” esprilerinin yapıldığı, onun dışında Iğdırlıların nasıl yaşadığının hiç de merak edilmediği bir yer... Eskiden Ermenilerin yoğun yaşadığı Iğdır’da, günümüzde Azeriler, Türkler ve Kürtler yaşıyor. Hâl böyle olunca da üç dil konuşuluyor. Bu durum, siyasete de kentin neredeyse eşit oranda ikiye ayrılması olarak yansıyor. Bu konuda binlerce yazı yazıldı, zaten herkesin yaşananlar konusunda bilgisi de var. O nedenle uzatmayacağım. Genelde dışarıdan gideceklere yönelik yazılar yazdığım için sadece şunu belirteyim; Iğdır’a gitmeden önce hicri takvime göre muharrem ya da sefer ayında olup olmadığımıza bakın. Çünkü ilde nüfusun önemli bölümünü oluşturan Caferilerin “Kerbela Yası” nedeniyle yaşanan matem havası şehre hâkim olabiliyor. Gözlemlemek isteyip istememenize göre karar sizin. Bu arada kentte iki farklı ezan okunmasının sebebinin de Sünni ve Caferi ezan vakitleri arasındaki zaman farkı olduğunu belirtip devam edelim.

ÜÇ ÜLKEYE KOMŞU

“İyilik, yiğitlik, ululuk, büyüklük, bahadırlık” anlamında olan Iğdır kelimesi, Türk Oğuz boyunun, yirmi dört ana boyundan biri... Aynı zamanda Oğuz Han’ın altı oğlundan en küçüğü Deniz Han’ın, dört oğlundan en büyüğünün ismi...

Türkiye’nin üç ülkeye “Ermenistan, Nahçıvan, İran” birden sınırı olan tek şehri Iğdır, Türkiye’de ise Ağrı ve Kars illerine komşu... Bölge halkı günübirlik Nahçıvan ve İran kapılarından bu ülkelere gidip geliyor ama Ermenistan sınırının mayınlardan temizlenmeye başlandığı söylense de sınır geçişe kapalı. Her ne kadar gitmeseniz de açık ve temiz havalarda Iğdır’dan Aras Nehri’nin diğer tarafına bakınca Ermeni köylerini rahatlıkla görebilirsiniz. Tabii bir de Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali’ni. Rivayete göre çok eskiden Iğdır halkı, bu santrali çimento fabrikası sanırmış ve Nahçıvanlılar o yapının aslında nükleer enerji santrali olduğunu söyleyince işin rengi biraz değişmiş. Santralin kullanım ömrü, 2004 yılında sona ermiş fakat birtakım bakım ve onarım çalışmalarıyla işleyişine devam edilmiş. Başta Avrupa, en çok da Iğdırlılar bu santralde bir sorun olmasından çok korkuyor. Ama enerjisinin yüzde otuzunu buradan karşılayan Ermenistan, 2026’ya kadar tesisin açık kalacağını açıkladı. Bu konuyu merak ettiyseniz BBC News Türkçe’nin haberini izlemenizi tavsiye ederim.

HAVASI EN KİRLİ İL; PEKİ NEDEN? 

Iğdırlıların bu tesisten şikâyet etmesinin sebeplerinden biri de kanser oranlarını artırdığını ve havayı kirlettiğini düşünmeleri... Diğer yandan 2017’de doğalgaz gelmesine rağmen kömür kullanımından vazgeçilmemesine de tepkililer. Yaz aylarında sıcağı güneydeki herhangi bir ilden farklı olmayan şehir, kış aylarında ise hava kirliliği nedeniyle gerçekten yaşanmaz hâle geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, Iğdır’ın hava kirliliği kronikleşmiş durumda ve 2021’de tüm Avrupa’nın havası en kirli kenti oldu. İnsanların pandemiden önce maskeyle tanıştığı Iğdır’da asıl “suçlu” ise konumu... Çok eskiden Ağrı Dağı’nın kuzey yamacındaki yerleşim, 29 Mayıs 1664’te meydana gelen deprem sonrası, ovaya kaymış. Sanırım en büyük hata burada yapılmış. Çünkü ovadaki “sıcaklık terselmesi” denilen olay nedeniyle şehrin üstüne çöken havadaki partikül maddeler, kirliliğe ve insanların sağlığının bozulmasına sebep oluyor. Partikül maddelerin başlıca nedeni ise cadde tozu, bitmeyen inşaat ve yol inşaatları vs... Çarpık yapılaşma nedeniyle beton kente dönüşen Iğdırlılar, altyapının yeterli hâle getirilmesini, yeşil alanların artırılmasını, daha çok yapılaşmaya izin verilmemesini, olmadı şehrin taşınmasını istiyor!

TARIM ARAZİLERİNDEN BETON KENTE

Iğdır Ovası’ndaki plansız yapılaşmanın en önemli sonuçlarından biri de eskisi gibi tarım yapılamaması... Coğrafya derslerinden ya da haberlerden hatırlayanlar belki vardır: “Mikroklima özelliğe sahip Iğdır”, “Pamuk, narenciye, şeker pancarı, kayısı yetiştirilen Iğdır”, “Doğu’nun Çukurova’sı Iğdır”... Her ne kadar kayısısı Malatya’yla kapışsa da eskisi gibi tarım cenneti değil bu kent. Türkiye’nin birçok iliyle aynı kaderi paylaşıyor; verimli ovadan artık binalar yükseliyor. Öyle sokakta oynayıp yan komşunun bahçesinden meyve toplayan çocuklar yok artık. Yani Iğdır, verimli toprakların yoksul kenti durumuna düşmüş durumda...

Leylek Anıtı, Iğdır 
KENTİN SEMBOLÜ LEYLEKLER

Her yıl mart ayı itibarıyla göçmen kuşların konaklama ve geçiş yeri olan Iğdır, ülkemizde bulunan 486 kuş türünün 325’ne ev sahipliği yapıyor. Bunların içinden leylekler, kentin sembolü hâline gelmiş. Leylek anıtı bile var! Iğdır’ı ziyaret planınızı leyleklerle aynı zamana denk getirirseniz belki onları havada görüp bütün yıl gezme şansını yakalayabilirsiniz! Kuş gözlemi yapmak isteyenleri oldukça mutlu edecek bir yer burası...

VALİ YOLU’NDA ÇITDAMA ÇİTLEMEYE VAR MISINIZ?

Gelelim kent merkezine... Sözüm ona; seneler önce yürüyüşe çıkan iki kadın, evinin önünde valiyle karşılaşır ve kendisinden bir ricada bulunurlar. Valinin evinin önünden geçen yolun yürüyüşe çok uygun olduğunu ama arabalardan rahatsız olduklarını söylerler. Vali, kadınları kıramaz ve derhâl o yolu trafiğe kapattırır. İşte ilin “mecburiyet” caddesinin adı böylece “Vali Yolu” olur. Iğdır’ın sosyalleşme merkezi olan caddede kafeler, restoranlar ve çeşitli dükkânlar bulunuyor. Çıtdama (çekirdek) çitleyerek, üç beş tur atılabilecek bir aktivite olarak düşünebilirsiniz. Burada tur atan insanları kimi Iğdırlılar, “Sanki İzmir Kordon’da tur atıyor” gibi sözlerle alaya alsa da kimisi caddenin Ege’ye açılacağı hissiyatı verdiğinde iddialı... Ben bu konuda çekimser kalma hakkımı kullanıyorum. Kent merkezinde dikkat çeken başka bir şey de bisiklet kullanımının yaygınlığı... Ne de olsa dümdüz ova!

Ağrı Dağı
AĞRI DAĞI, NEDEN IĞDIR DAĞI DEĞİL?

Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı’nın yüzölçümünün üçte ikisi, Iğdır sınırları içinde kalıyor. Bu durum, akıllara “Neden dağın adı Iğdır değil?” sorusunu getiriyor. Hemen cevap verelim: Iğdır, eskiden Kars’ın bir iliydi ve olacaksa “Kars Dağı” olabilirdi. Bir de en önemlisi, dağ adını ilden almıyor, Ağrı adını dağdan alıyor. Ama şu da gerçek şehirde oturmak istiyorsanız ve Ağrı Dağı manzaralı eviniz olsun istiyorsanız Iğdır’a gideceksiniz. Bu manzara gerçi kiraların artmasına sebep oluyormuş, bizden söylemesi. Ağrı Dağı, ilin en turistik yeri... Hem yazın hem kışın bu dağ, macera severlerin rotası oluyor. Burada dağı uzun uzun anlatmayayım. Arzu eden Ağrı Dağı’nın tarihiyle ya da geçmişteki efsaneleri ve günümüzdeki yürüyüş bilgileriyle ilgili yazdığım yazıları okuyabilir. Bir de altı yaşındaki minik bir şerpanın Ağrı Dağı macerasına yazdığım başka bir yazıyı okuyarak, tanıklık edebilirsiniz. 

Tuzluca Tuz Mağaraları
TUZLUCA TUZ MAĞARALARI

Tuzluca İlçesi’nde yer alan tuz mağaraları, elli beş dönümlük bir araziyi kaplıyor ve Türkiye’nin 100 yıllık tuz ihtiyacını karşılayacak kapasitede... Bir yandan ürkütücü bir yandan da kendine has güzelliği olan galerileri var. Tünellerde bulunan havanın birçok solunum yolu hastalığına iyi geldiği söyleniyor. Iğdır’ın kirli havasının yanında böyle bir yerin varlığı, biraz “ironik” geliyor insana.

Koçbaşlı mezar taşları
KOÇBAŞLI MEZARLAR

Iğdır’daki mezarlardan bahsedeceğim. Gezimizde mezara mı gideceğiz demeyin. Bu mezarları özel kılan koçbaşlı olmaları... Karakoyunlular döneminden kalma mezar taşları, Karakoyunlulara göre yiğit ve kahraman olan kişiler ile genç yaşta ölen gençlerin mezarlarına dikilirmiş. Iğdır şehir merkezinin on beş kilometre kuzeydoğusundaki Karakoyunlu İlçesi’nde yoğun olarak bulunan bu koçbaşlı mezar taşlarının farklı örneklerini, Osmanlıca yazılı, halı motifli mezar taşlarını, kaya mezarları Aşağı Erhacı, Aşağı Katırlı, Aşağı Aktaş, Çakırtaş, Çıyrıklı, Hadımlı, Ağaver, Aralık Ortaköy ve Hakmehmet mezarlıklarında da görebilirsiniz.

Karakale
ZAMANA VE DEFİNECİLERE ‘DİRENEMEYEN’ YAPILAR

Iğdır merkeze on kilometre uzaklıkta bulunan sarp kayalıklar üzerinde inşa edilen Karakale’den günümüze kadar ayakta kalan kısım birkaç sur ve iki büyük kule... Ama beklentiyi yüksek tutmayın. Zamanında bölge için stratejik alana inşa edilen bu kale gibi şehirdeki Aşağı Erhacı Köyü Oğlan, Aslanlı, Âşık Hüseyin, Bahçecik Köyü Kız, Gedikli I, Gedikli II, Güngörmez Köyü Köroğlu, Hadımlı Köyü Köroğlu, Hasancan ve Iğdır Korhan kaleleri maalesef yapı ve sur kalıntıları şeklinde...

Hacı İbrahim Gödekli Kümbeti (sol üstte), Kolikent Kümbeti (sol altta), Kulyusuf Kümbeti (sağda)

Yine bölgenin önemli tarihî mekânlarından Kulyusuf, Kolikent ve Hacı İbrahim Gödekli kümbetleri ise defineciler tarafından tahrip edilmiş durumda. Iğdır’ın höyükleri de kümbetlerle aynı kaderi paylaşmaktan kaçamamış. Küllütepe Höyüğü, kaçak kazılar ve eteklerindeki tarım arazileriyle kısmen tahrip edilirken Melekli Kültepe Höyüğü, define arayıcıları tarafından yer yer kazılmış hâlde.

Iğdır’daki tarihî yapılardan en sağlam durumda olanı ise şehre on beş kilometre mesafedeki Harmandöven köyü yolu üzerinde yer alan Iğdır Kervansarayı... Onüçüncü yüzyıl sonlarında Anadolu Selçuklu devletinin yaptırdığı son abidevi eserlerden...

Iğdır Kervansarayı
ERMENİ TAŞ EVLERİ

Ermenilerden kalma taş binalar, şehrin önemli kültür miraslarından olacakken bakımsızlıktan ve tahribattan dolayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Mimari olarak ondokuzuncu yüzyıl baltık mimarisini barındıran yapılardan ayakta kalmayı başaran birkaçını, Söğütlü Mahallesi’nde, Aralık Ortaköy’de, Tuzluca Orta ve Yukarı mahallelerinde görebilirsiniz. Tuzluca’da bir de Taç Kapı bulunuyor ancak yetkililer çevresinde gecekondu yerleşmesi olduğundan kapının fonksiyonel durumunun belirlenemediğini söylüyor.

Ermeni taş evleri 

Beden duvarları sarımsı kesme taş (Orta Çağ tekniği) ile kaplı Karaçomak Köyü ve Korhan kiliseleri de maalesef kısmen ayakta... İnsan gerçekten bu kadar çok kültürü barındırmış topraklarda, tarihî eserlere gereken değerin verilmediğini görünce üzülmeden edemiyor.

METEOR ÇUKURU

Yukarıda bahsettiğimiz Korhan Kalesi ve bazı mezarlıklar Korhan Yaylası’nda bulunuyor. Bu yaylada bir de her yerde göremeyeceğiniz meteor (göktaşı) çukuru var. 1892 yılında bir göktaşının düşmesiyle meydana gelen büyük çukur, dünyada büyüklük ve derinlik açısından Arizona’daki Barringer Krateri’nden sonra ikinci sırada geliyormuş. Genişliği otuz beş, derinliği ise yaklaşık altmış metre...

Küp Gölü

Hazır yaylaya çıkmışken belirtelim; Kafkaslar’ın en büyük nehirlerinden Aras’ın ve Karasu Çayı’nın geçtiği Iğdır’da 2.241 m yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek gölü Balıklı Göl ve Ağrı Dağı’nda 3.500 metre yüksekliğinde, buzul sularının volkanik bir krater çukuruna birikmesi sonucu oluşmuş krater gölü (Küp Göl) bulunuyor.

IĞDIR’IN AL ALMASI

Iğdır’la ilgili benim anlatacaklarım bu kadar... O zaman sözlerimi, yazımızın da başlığını aldığımız Ezginin Günlüğü’nden dinlediğinizi düşündüğüm “Iğdır’ın Al Alması” türküsüyle bitireyim:

“Iğdır’ın al alması
Yemeye bal alması
Yar Gelenden sonra
Yaremin sağalması

Ölürem ölürem yar
Yetimem yar yetimem yar
Ay balam sevirem yar
Sevirem yar sevirem yar yar

Iğdır’dan alma aldım
Yarimi yada saldım
Yar gidenden sonra
Ayva gibi sarardım

(NAKARAT)

Deryada deryalıklar
Suda oynar balıklar
Ne bu sevda olaydı
Ne de bu ayrılıklar

(NAKARAT)”

Not: Fotoğraflar Iğdır Valiliği ve Iğdır Belediyesi internet sitelerinden alınmıştır.


Serpil Kurtay Kimdir?

1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.