Huzurevlerinde 14 gün aralıksız çalışanlar anlatıyor: Psikolojimiz bozuldu

Korona virüsü salgınında bir yıl dolarken huzurevlerinde çalışan personel 14 gün kurumdan çıkmadan vardiya sistemiyle çalışmaya devam ediyor. Psikolojilerinin bozulduğunu ve yıprandıklarını ifade eden sosyal hizmet çalışanları, “Yaşlılara hizmet verenler olabildiğince bunu onlara yansıtmamaya çalışıyorlar ama yıpratıyor, duygusal anlamda zorluyor. Sürekli kuruluşta olmak stres yaratıyor” dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı yaşlılara bakım hizmeti verilen huzurevlerinde çalışan personel Covid-19 salgınının ilk günlerinden bu yana 14 günlük vardiya sistemiyle çalışıyor. İşe giriş ve çıkışlarda PCR testi yapılan personelin 14 günlük çalışmalarının sonunda kullandıkları izin süreleri ise kurumlardaki personel sayısına göre bir hafta ya da 24 gün olarak değişiyor. 14 gün boyunca kurumdan çıkmadan çalışmanın psikolojilerini olumsuz etkilediğini ve yaptıkları işe yabancılaştıklarını belirten çalışanlar bu dönemde özlük haklarının karşılanmadığını söylüyor.

‘İNSANLAR 14 GÜN OKULA GİDEN ÇOCUĞUNDAN UZAK ÇALIŞIYOR’

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı huzurevi, engelli bakım merkezi ile çocuk evlerinde çalışan personele yönelik pandeminin ilk günlerinde yayımladığı genelgeyle 14 günlük vardiyalı çalışma sistemini zorunlu tuttu. İlerleyen tarihlerde engelli yaşam merkezi ve çocuk evleri sitesinde çalışan personelin vardiya sistemindeki gün sayılarında azalma yaşanırken, risk grubunda olan yaşlılara huzurevlerinde hizmet veren sosyal hizmet çalışanlarının 14 günlük vardiya sistemiyle çalıştırılması uygulaması devam ediyor.

Ankara’daki bir huzurevinde sosyal hizmet uzmanı olarak çalışan ve gerçek ismi yerine “Osman” ismiyle haberde görüşlerinin yer almasını talep eden bir çalışana göre, pandeminin görüldüğü ilk tarihten bu yana kurumlarda 14 gün aralıksız çalışmak hem psikolojik hem de fiziksel olarak kendilerini olumsuz etkiledi. 14 gün vardiya sistemi nedeniyle 24 saat kurumda kalmanın tüm gün çalışmak anlamına geldiğini ifade eden Osman’a göre bu dönemde özlük hakları da bakanlık tarafından karşılanmadı:
“Kuruluşta bulunmak demek, çalışmak demek. Bu çalışma esnasında insanlar aileleriyle çocuklarıyla görüşemediler. Kurum ortamında gündelik yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaları hem psikolojik hem de sosyolojik olarak insanları zor durumda bıraktı. İnsanlar 14 gün okula giden çocuğundan uzak, zor şartlarda çalışıyor. Bunlar için bir ek ödeme yapılmadı. Aynı dönemde sağlık çalışanları için Covid-19 döneminde yoğun çalışmaları nedeniyle bir ek ödeme programı geliştirildi ve kısmen de olsa bu karşılandı.  Aynı zor şartlarda çalışmasına rağmen sosyal hizmet çalışanlarına böyle bir ödeme yapılmadı. Bu bizi hem ekonomik hem de psikolojik olarak olumsuz etkiledi.”

‘SÜREKLİ KURULUŞTA OLMAK STRES YARATIYOR’

Sekiz aydır kuruma kapanarak çalıştığını, bu çalışmanın sonunda izin sürelerinin personelin durumuna göre değiştiğini söyleyen Osman, farklı kurumlarda personel sayısına göre farklı izin uygulamalarına gidildiğini söyledi. Kurumlara kapanmak zorunda olan personelin özel ihtiyaçlarını yerine getirebilecek mekanların yaratılamadığını belirten Osman, koşullarına dair şunları kaydetti:
“Birçok arkadaşımın çocukları okul çağında. Uzaktan eğitime çocukları katılacak arkadaşlarımız var, onlar evlerine bakıcı tutmak zorunda kaldı. Çocuk evde tek EBA’ya nasıl girecek? Sürekli burada olmanın getirdiği, dışarıya çıkamamanın sonucu uyaran eksikliği var. İnsanların özel ihtiyaçlarını karşılayabileceği mekanlar yok. Salonların dönüştürülerek kalınır hale gelmesi gibi bir süreç var. Arkadaşlarımız bu zorluklarda olabildiğince hizmet verdikleri grubun sağlığı için çalıştılar fakat kolay bir süreç değil.  Bir yerde aynı işi sürekli yapar olmak ve sürekli bir yerde bulunmak yapılan işi monotonlaştırıyor. Aynı işi sürekli yapıp iş ortamından gidememe, dışarıda bir şeyler yapamamanın getirdiği hem stres hem de yoğunluk var. Bu işe ne kadar yansıyor? Yaşlılara dönük hizmet verenler olabildiğince onlara bunu yansıtmamaya çalışıyorlar ama yıpratıyor, duygusal anlamda zorluyor.  Sürekli kuruluşta olmak stres yaratıyor.”

’14 GÜN ÇALIŞMA SİSTEMİNDEN GERİ DÖNÜLSÜN’

Huzurevlerinde hizmet verdikleri yaşlıların bu dönemde hiçbir şekilde kurumlardan çıkamadıklarını, yakınlarının ziyaretine de izin verilmemesi nedeniyle hizmet alan yaşlıların hem duygusal hem de bedensel sorunlarının arttığını belirten sosyal hizmet uzmanı Osman, “Birçok yaşlımızda hareket kısıtlılığı yaşanmaya başladı. Yakınlarıyla görüşememenin de duygusal sıkıntısını yaşadılar. Bu, yaşlılarda olumsuz etki yarattı. Sürekli burada kalmış olmanın stresi, ne zaman çıkacağız kaygıları arttı” dedi ve taleplerine dair şunları söyledi:
“24 saat esasına göre çalışıldığı için ek ödeme yapılmadı. Ek ödeme yapılması gerekirdi. Nöbet tutan sözleşmeli personelin bu süreçte ücretleri ödenmedi. Yıllık izinlerini insanlar kullanamadılar. Nöbet tutan arkadaşlarımıza normal şartlarda nöbet izni ve nöbet ücreti verilir. Bu arkadaşlarımıza nöbet izni verilmedi. Öncelikle bir an önce 14 gün çalışma sisteminden geri dönülmesini istiyoruz. Vardiyadan kaynaklı özlük haklarımızın karşılanması gerekiyor.”

‘HEM PERSONEL HEM DE HİZMET ALANLAR AÇISINDAN YIPRATICI’

Ankara’da huzurevinde sosyal hizmet uzmanı olarak çalışan ve gerçek ismi yerine haberde “Mehmet” isminin kullanılmasını talep eden bir başka çalışan da son üç aydır 14 günlük vardiya sistemiyle çalıştığını söyledi. Kurumdan 14 gün çıkmadan çalışmanın yıpratıcı olduğunu belirten Mehmet bu durumun çalışanlar üzerindeki etkilerine dair şunları söyledi:
“Personel 14 gün kurumda kalıyor. Kurumun bahçesinden dışarıya çıkamıyor. Orada yatıyor, orada besleniyor gibi bir çalışma biçimi bir yıldır yürütülüyor. Bu çalışma biçimi hem personel hem de orada kalan, hizmet alanlar açısından yıpratıcı. Personel yaptığı işe yabancılaşmış vaziyette. Bu yabancılaşma insanla çalışanlar açısından olumsuz sonuçlar açığa çıkarıyor. Yaşlı ile çalışıyorsun diyelim, onun bakımını ve temizliğini yapıyorsun. Bir süre sonra oradaki yaşlı ortadan kalkıyor ürettiğin temizlik ana görevin hale geliyor. İnsancıl olma, mesleki etik devreden çıkıyor. Bunların hat safhada yaşandığı bir durum.”

‘HİÇBİR İDARECİ SORUMLULUK ALMIYOR’

Sosyal hizmet emekçilerinin farklı kurumlarda farklı uygulamalara tabi tutulduğunu, bunun nedeninin de kurum yöneticilerinin tavrından kaynaklandığını belirten sosyal hizmet uzmanı Mehmet, “Bu dönemde bize hiçbir yıpranma payı ödenmedi, ekstra bir ödeme yapılmadı. Normal şartlarda siz haftada 40, ayda 160 saat çalışırsınız.  Ayda 160 saat çalışmanız gerektiği yerde 300 küsur saat çalışıyorsunuz. Bununla ilgili talepte bulunduğumuzda, ‘Siz orada yatıp kalkıyorsunuz, beslenmeniz ücretsiz sağlanıyor’ gibi gerekçeler gösteriyorlar” ifadelerini kullandı.

Personelin ekonomik kaygılarla istifayı düşünemediğini, bu koşullarda çalışmaya kendilerini “zorunlu” hissettiklerini ifade eden Mehmet, “Psikolojimiz bozuldu ama insanlar çalışmaya mecburlar. Bu uzun çalışma sürecinde rapor almalar sıklıkla karşılaşılan bir durum oldu. Kişinin ruh sağlığı bozuluyor, ‘ruh sağlığım bozuldu’ diye rapor almıyor da ‘Anneme bakacağım’ diyerek bir şekilde raporla süreci atlatmaya çalışıyorlar” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“O kadar keyfiyet var ki. Aynı il içerisinde bir huzurevi çalışanını 14 gün çalıştırıp 28 gün dinlendirirken bir başka huzurevinde 14 gün çalıştırılıp 14 gün dinlenen arkadaşlarımız oldu. Bu Ankara ilinde iki farklı huzurevinde iki farklı uygulamayla karşılaştık. Bununla ilgili soru sorulduğunda muhatabınız da yok. Hiçbir şekilde hiçbir idareci sorumluluk almıyor. Kurumlar nitelik anlamında çok çok geriledi ve liyakat sorunu yaşanıyor.”

‘BU DÖNEMDE ANİ YAŞLANMALAR ÇOK ARTTI’

Sosyal hizmet alanında personel yetersizliğinin olduğunu, dört kişinin yapması gereken işi iki kişinin üstlendiğini ve bunun da çalışanlar üzerinde baskı yarattığını belirten Mehmet, özlük haklarına ilişkin atılması gereken adımlara dair ise, “Yatılı kurumlarda çalışanlar için bir an önce yıpranma payı ödemelerinin yapılması gerekiyor. Yatılı dönemde çalışanlar için ekstra izin hakkının sağlanması gerekiyor” dedi.

14 günlük vardiya sisteminden hizmet alan yaşlıların da olumsuz etkilendiğini ifade eden Mehmet sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“’Biz yaşlılarımıza engellilerimize karşı Avrupalılar gibi değiliz sahip çıkıyoruz, bakıyoruz’ diyerek bir propaganda hali var. İnsanların yemekleri verildi temizlikleri yapıldı ama ruh sağlıklarıyla ilgili elimizde hiçbir şey yok. Yaşlılar ve engelliler bu süreçte hiç hastaneye gidemediler. Fiziksel ve ruhsal sağlıkları için hiçbir çaba içerisinde olunmadı. Sadece hayatta kalsınlar diye temel beslenme ve barınma ihtiyaçları karşılandı. Bu dönemde ani yaşlanmalar çok arttı. Alzaymır oranlarında yükselmeler oldu ama bu bilinen bir şey değil. İktidar ‘biz yaşlılara iyi bakıyoruz’ diyor ama ‘Huzurevlerinde ortalama ölüm ne kadar arttı’ diye sorulmuyor.”

‘14 GÜN BOYUNCA GÜNDE ÜÇ MESAİYİ ORADA HARCIYORLAR’

Farklı bakanlıkların Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda birleştirilmesinin ardından kurum içerisinde birçok genel müdürlüğün ortaya çıktığını ve sorunların kaynağında farklı uygulamaların yattığını belirten Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şube Eş Başkanı Kubilay Yalçınkaya’a göre 14 gün vardiyalı çalışma insan haklarına aykırı bir uygulama.

Bakanlık bünyesindeki farklı kurumlarda 14, 10, ve 3 günlük kapalı çalışma gibi farklı uygulamaların benimsendiğini, tüm sosyal hizmet emekçileri için tek bir çalışma yönteminin uygulanmasını talep ettiklerini belirten Kubilay şunları kaydetti:
“14 günlük kapalı çalışma pandemiyi huzurevlerinden uzak tutmaya yetmeyecektir. Çünkü bu insanlar tamamen izole bir şekilde hayatlarını sürdürmüyor. Dışarıda sosyal hayat bu şekildeyken sadece kapalı çalışarak bu disiplini sağlayamazsınız. Sosyal hayatın devam ettiği şehirlerde bir lokali 14 gün kapatıp pandemiden uzak kalamazsınız. Bu insan haklarına da aykırı. Bu insanlar 14 gün boyunca orada çalışırken 24 saat üzerinden mesailerini değerlendirmiyorsunuz. Bu insanlar 14 gün boyunca çalışırken günde üç mesaiyi orada harcıyorlar.”

‘İNSANLARIN SOSYAL HAYATLARINI GASP ETTİLER’

Sosyal hizmet alanındaki 14 günlük vardiyalı çalışma sisteminin çözülmesinin yolunun çalışan personel sayısını arttırmadan geçtiğini, iktidar tarafından buna dönük adımların da bir an önce atılması gerektiğini ifade eden Kubilay sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sosyal hizmet alanında istihdam sayısını arttırmayıp, kurumlarda çalıştırıp insanların hem sosyal hayatlarını gasp ettiler hem de aile yaşantılarını olumsuz etkilediler. Bir kadın sosyal hizmet emekçisini düşünün. 14 gün boyunca tesiste mahkûm kalıyor. Çocuğu evde uzaktan eğitime bağlanmaya çalışıyor ya da daha küçük çocuğu bakıma muhtaç. Anneler babalar çocuklarıyla bu süreçte ilgilenemedi. Sosyal hizmet alanı siyasal iktidarın kendini yeniden var etme aracı. Rant devşirme aracı olarak görmesi bu alana zarar veriyor. AK Parti’nin bu alanı rant olarak görmekten vazgeçmesi gerekiyor. Seçim kazanma, seçim yatırımı, vatandaşı kendine mahkûm etme aracı olarak görmekten vazgeçmesini talep ediyoruz.”