‘Hiçliğin ortasındaki’ haşin gerçekler

Francisco Coloane'nin öykülerinden seçki olan 'Ateş Toprakları' kitabı Africano Kitap tarafından yayımlandı. Yazar okuru, haşinliği ve hümanistliğiyle öne çıkan insanların hikâyeleriyle buluşturuyor.

Google Haberlere Abone ol

Şilili yazar Francisco Coloane, ömrünün büyük bölümünü yollarda ve özellikle denizlerde geçirmişti. Denizci babası ve çiftçi annesi, Coloane’ye küçük yaşlardan itibaren doğayla nasıl ilişki kurması gerektiğini öğretmişti. Yirmili yaşlarındayken bir çiftlikte çalışmaya başlaması, ona ailesinden öğrendiklerini uygulama fırsatı verdi. Ardından gemilerle ve açık denizle tanışan Coloane, kimi zaman turistik gezilere kimi zaman da petrol arama seyahatlerine katıldı. Her iki deneyimi, ona zorlu doğa şartlarında hem yaşamayı hem de çalışmayı öğretti. Bütün bunlar, romanlarına ve öykülerine yansıdı. Yarattığı karakterler, bulundukları çetin şartlarda bazen çok sert ve acımasız olurken bazen de kendilerinden beklenmeyecek ölçüde merhametli davranıyordu. Söz konusu ikilem açık denizlerin, dağların ve kutup bölgelerinin doğal koşullarıyla bağlantılıydı. Coloane’nin roman ve öykü karakterleri, gelecek kaygısı taşırken yaşamaya çalışıyor ve bazen bile isteye, bazen koşullar öyle gerektirdiği için yıkıp geçiyordu.

Coloane’nin öykülerinden bir seçki olan 'Ateş Toprakları', bütün bu karakter ve öğelerden örnekler barındırıyor. Yazar; sarp dağlar, dondurucu soğuklar, kanallar ve düzlükler arasında kalan, doğayla mücadeleye girişirken haşinliği ve hümanistliğiyle öne çıkan insanların hikâyeleriyle buluşturuyor okuru.

'HAYAT ALINIP SATILMAZ AMA ALTIN ALINIR DA SATILIR DA'

Kitaba adını veren ve Latin Amerika’nın en güneyindeki adalar topluluğu olan Tierra del Fuego’da (Ateş Toprakları), yaşanan şiddetli çarpışmaları ve ardından başlayan kovalamacayı anlattığı öykü (diğerlerine benzer şekilde), Coloane tarafından kısa bir roman gibi kurgulanmış. Tüfekli, tabancalı kovalamaca ve çatışmalarda kıtanın misafirlerinin yerlilerle savaşı kadar, zorlu doğa şartlarıyla da mücadele söz konusu. Bozkırın inadı, soğuk hava, dağların çıkardığı engeller ve geçitlerle birlikte, kişilerin bu koşullar yüzünden hiddetlendiğini görüyoruz. Bir ele geçirme ve teslim olmama kavgası bu; Latin Amerika tarihinin en önemli parçasından bir kesit…

Bahsi geçen bu kesitte, altın ve diğer madenler için tutuşulan bir kavga, efendisi kadar zengin olmayı düşleyenler, denizle ve karayla yetinmeyenler, korkanlar, cahil cesaretiyle saldıran ve kaybolanlar, hainler ve onları suçüstü yakalamaya çalışanlar bulunuyor. Tierra del Fuego’nun kısa ve zifiri gecesini, soğuğunu ve zorlu coğrafyasını görenlerin katılaşan kalbi de cabası.

Ateş Toprakları, Francisco Coloane, Çevirmen: Mehmet Emin Demir, 184 syf.,  Africano Kitap, 2021.  

Coloane, bu sert ortamda, hâlâ bir parça vicdanı kalanları da getiriyor karşımıza; onca ava ve katliama rağmen kendisini naif bir insan olarak korumaya uğraşanlar da sahne alıyor kimi anlarda. Bu noktada, kazanma hırsı ve kaybetme gerçeği, Tierra del Fuego’daki çetin şartlar gibi herkesin karşısına dikilirken karakterlerden birinin “hayat alınıp satılmaz ama altın alınır da satılır da” cümlesi, hırsın pek çok şeyin önüne geçtiğini gösteriyor. Aynı karakterin bir başka cümlesi ise hem dünya hem de Latin Amerika tarihini özetliyor: “Hayat her yerde aynıydı (...) Ne vakit fakir, zenginin haksız kazanç elde etmesine başkaldırsa kaba kuvvetle onu bastırmak… Başka kıyılardaki kazananlar da efendilerin, ipleri ellerinde tutanların nutuklarıyla kandırılıyor muydu?”

“Hiçbirimiz kim için çalıştığımızı bilmiyoruz” diye düşünenleri, altını eline aldığında ruh hâli değişenleri ve topraklarını onlardan korumaya çalışanları aynı öyküde buluşturan Coloane; ihanetleri, kazanma tutkusunu ve adaletsiz bir savaşı anlatırken tarihin karanlık sayfalarını hatırlatıyor.

KURŞUN GİBİ AĞIR SESSİZLİKLER VE ÇATIŞMALAR

Coloane bir mağarada, okyanus kıyısında, at üzerinde, buzullar civarında ve uçsuz bucaksız düzlüklerdeki kavgaları, hayatta kalma çabasını ve kişilerin hem kendi benliğiyle hem de başkalarıyla mücadelesini anlattığı öykülerinde, insanların bazen yanından bazen üstünden geçen acımasız zamanla yüzleştiriyor okuru. Bu yüzleşmeye zorlu yollarla ulaşılan keşifler, hastalıklar, çatışmalar ve vahşice sürdürülen arayışlar da dâhil. “Cesareti diğerlerini uyarmaktan başka bir işe yaramayan” askerler ve iyi mevzilenip profesyonelleri avlayan isyancıların çarpışmaları da yer alıyor öykülerde. Tabii denizler, gemiler ve gemiciler de…

Coloane’nin mürettebatı, keşif için karaya çıkmadan evvel okyanusun kimi zaman sakin kimi zaman azgın sularında, hem doğayla mücadeleye giriyor hem de birbiriyle kavgaya tutuşuyor. Geminin kuşatıcı ortamında söylentiler, ithamlar ve gerçekler birbirine karışıyor. Güvertede yakası açılmadık küfürler yankılanırken tüm mürettebat, “denizin kendine has yasaları bulunduğunu ve bunların karadakilerden farklı olduğunu” biliyor.

Latin Amerika açıklarındaki fırtınalı denizlerinde ve Patagonya’daki beyaz çölde, kıtanın esas sahipleri ve istilacı konumundakilerin kanallarda, kıyılarda ve düzlüklerde alevlenen savaşı çıkıyor karşımıza. Öte yandan, kıtaya ayak basanların kendi aralarındaki gerilimler ve kavgalar, tarihi gerçeklerle kurmacayı buluşturuyor. Bu çatışmalar, kurşun gibi ağır sessizlikleri delip geçiyor; “untulmuş topraklar”ı acıyla ve öfkeyle aydınlatıyor.

Aynı coğrafyada aydınlanan başka şeyler de olduğunu hatırlatıyor Coloane: “Böylesine kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde iz bırakmadan adam öldürmek için çok zeki olmanıza gerek yok, diye düşünüyordu. Polis, hevesli olduğundan değil, mecburiyetten şöyle bir soruşturup geçer. Ya kayıp kişi?.. İnsanlar sürekli kaybolur. Bazıları bulunmak istemez bile, kimsenin kendilerinden haberi olmamasını ister ve çoğunun nerede olduğu ancak baharda buzlar eridikten sonra cesetleri ortaya çıktığında belli olur.”

Coloane, hem Tierra del Fuego’yu hem de Patagonya’yı ve Latin Amerika’nın diğer tenha yerlerini “hiçliğin ortası” diye niteliyor. Buralarda yaşanan çatışmalar, denizden karaya çıkanların döndürdüğü hileler ve toprağını savunanlar, bölgenin hakikati ve öykülerin de belkemiği. Başka bir deyişle insani değerlere önem verenler ve onları unutmaya başlayanlar arasındaki gerilimi, hem yöredekilerin hem de kıtayı “keşfe” gelenlerin karşısında büyük bir dirençle duran doğanın ve “umulmadığı kadar haşin olan gerçekliğin” gölgesinde resmediyor Coloane.