Kiralık fotoğraf makinesinin çizdiği yol

Şemdinli’nin bir köyünde doğan fotoğrafçı ve kameraman Refik Tekin, son iki yılda çatışmaların yoğun yaşandığı bölgelerde çalıştı. Suruç’ta IŞİD’lileri Türkiye askerleriyle konuşurken, Cizre’de ise kendisinin yaralanma anını çekti.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Çalıştığı kahveye gitmek üzere, 'sabahın körü' diye tabir edilen bir saatte çıkıyor evden. Ev şehir merkezinin dışında, bu yüzden acele etmesi gerekiyor. Çok işi var çünkü. Çayı demlenmeye bırakırken masaları, sandalyeleri düzeltecek, geceden kalan küllükleri boşaltacak, çöpleri dışarı çıkaracak...

İlçe merkezine 50 metre kala “Dur” ihtarıyla karşılaşıyor. Sesin geldiği tarafta polis kontrol noktası var, bunu biliyor ve “Dur” ihtarına uyarak bekliyor. “Dur” ihtarını çeken polis, “Yere yat ve sürünerek gel” diye sesleniyor. Ardından tehdit ediyor: “Yoksa köpekleri üzerine salacağım.” Polisin “üzerine salacağım” dediği köpekleri tanıyor ve çok korkuyor onlardan. Denileni yapıyor, 50 metre kadar sürünerek kontrol noktasındaki polislere yaklaşıyor. Bu arada talimatlar devam ediyor: “Başını kaldırma. Kimliğini göster. Bize bakma. Tekrar sürün ve yürü git.” Daha uykunun mahmurluğunu üstünden atmadan askerin talimatları, köpeklerin hırlamalarıyla karşılaşan hiçbir çocuk, bu yaşadıklarını hayatı boyunca unutamaz. Refik Tekin de unutmamış. “Nasıl bir çocukluğun oldu” sorusunu cevaplarken aklına ilk gelen bu berbat anı oluyor.

HAK İHLALLERİ DİZ BOYU

Fotoğrafçı ve kameraman Refik Tekin, Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde geçen çocukluğunu anlatırken, “Birçok hak ihlaline tanıklık ettim” diyor. Ev baskınları mesela, dediğine göre sıradanlaşmıştır artık. “Kapılarımıza, ‘Bu ev arandı’ anlamında, siyah bir tebeşirle çarpı işareti konulurdu.”

Aramalardan birinde Refik Tekin’in duvara astığı küçük bir afişi yırtmış askerler. “Bunu neden yaptınız” diye itiraz ettiğinde aldığı karşılık şu olmuş: “Bu şiirlerin içinde vatana hainliği beyninize kazıyan mesajlar var.”

Şiirlerdeki mesajı hemen çözüvermek gibi bir yeteneği olan askerin sesi serttir. Refik’in ağabeyleri araya girer, “Çocuktur, kusura bakmayın” diyerek. Şiirin adını ve tamamını unutmuş olsa da, kime ait olduğunu hatırlıyor Refik: “Yılmaz Erdoğan’ın, içinden ‘Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim’ dizesi geçen şiiriydi.”

refik2

ÖDÜNÇ ALINAN FOTOĞRAF MAKİNESİ

Ailenin maddi durumu yetersiz olduğu için ortaokulu yatılı okumuş Refik, liseyi ise Şemdinli’de, bir yandan hak ihlallerine tanıklık ederek bir yandan bulabildiği işlerde çalışarak okumuş. “Lise yıllarımda günün bir kısmını çalışarak bir kısmını da okula gederek geçirdim. Ayakkabı boyacılığından kahvehaneye kadar birçok işte çalıştım.”

Fotoğraf çekmeye daha ortaokul sıralarında merak salmıştır. Ancak fotoğraf makinesi alacak parası yoktur: “İlçedeki bir fotoğrafçıdan fotoğraf makinesi ödünç aldım ve birkaç film satın aldım. Okulda öğrencilerin fotoğrafların çeke çeke makineyi kullanmayı öğrendim. Sonra fotoğraf çekmek bende bir tutku oldu.”

Bu tutkusu lise yıllarında da devam eder. Ödünç alıp kullandığı fotoğraf makinesi, hayata vizörden bakmanın olanaklarını sunmuştur ona.

UMUT, ŞEMDİNLİ’NİN TEK DERGİSİ

Liseden sonra, 9 arkadaşıyla birlikte bir fanzin dergi çıkarmaya başlar. O tarihte Şemdinli’de hiçbir gazete ve dergi yayınlanmıyordur. “Kolay olmadı” diyor Refik, “Kitaplarımızı satarak derginin masraflarını karşılamaya çalıştık.”

Umut adını verdikleri dergide yörenin kültürünü, doğasını, yaşama biçimini konu alan yazılar yazarlar.

Hakkari yöresinin ünlü ters lalesi, kaymakamın öncülüğünde dağdan toplanıp şehir merkezinde üretilmeye çalışılır. Refik ve arkadaşları, lale tohumlarının bir ranta dönüşüp büyük paralarla satıldığını öğrenirler ve bunu haber yaparlar. O güne kadar kimse ilişmemiştir dergi çıkaran gençlere. Ancak haberden sonra polisin “Bu dergiyi çıkarmak için izniniz var mı” sorularıyla karşılaşmaya başlamışlar.

Ancak 3 sayı yayınlayabildikleri dergide, üniversite okuyan gençlerin ilçede estirdiği havayı konu alan bir yazı yazdığını söylüyor Refik. “Üniversite okuyanlar başka bir sınıfı temsil ediyordu sanki.”

Şemdinli sokaklarında koltuk altlarında gazete taşıyan üniversiteli gençlerin havası, onu Erbil’de üniversite okumaya teşvik eden nedenlerden biridir. “2004 yılında üniversite okumak için Irak Kürdistanı'na gittim, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldum. Ancak yarıda bıraktım, Radyo ve Televizyon Bölümü’ne geçtim. Bu bölümü 2010’da tamamlayarak mezun oldum.”

SURUÇ’TA KAMERAMAN OLMAK

Çocukluk hevesi fotoğrafçılık, üniversite yıllarında mesleği olur. Üniversitede öğrenciyken çeşitli ajanslar ve gazeteler için fotoğraflar çeker. Okul bittikten sonra mesleğini seçmiştir artık. Fotoğraf çekecek, kameramanlık yapacaktır.

refik1

Refik Tekin’i ilk Suruç’ta tanıdık. IŞİD’in Kobanê’yi kuşattığı günlerde, Türkiye’den Kobanê’ye destek verenlerin buluşma noktası olmuştu Suruç. Aylarca süren kuşatma sırasında Suruç’ta nöbet eylemi tutanlar hiç kolay zaman geçirmedi elbette. Çatışmaları sınırın bu tarafından izlediler ve sınırın bu tarafında bulunan polis ile askerler onlardan çok rahatsız oluyordu. Suruç’tan ayrılsınlar diye çok su, çok gaz harcadılar.

İMC TV kameramanı Refik Tekin, muhabir arkadaşı Saadet Yıldız ile bunların hepsine tanık oldular ve neredeyse her yarım saatte bir, hem Suruç’ta hem de Kobanê’de olup bitenleri canlı yayınlarla izleyicileriyle paylaştılar.

IŞİD mensuplarının sınırdan askerlerin gözetiminde Kobanê’ye geçişini çeken de Refik Tekin’di. Kamuoyunda günlerce konuşulan bu görüntüler ile, muhabir arkadaşı Saadet Yıldız’la birlikte, görüntülü haber dalında Metin Göktepe Ödülü'nü aldı.

Suruç’ta çalışmak kolay değildi ancak sokağa çıkma yasağının uygulandığı Cizre’de çalışmak, ölüme yakın yaşamak anlamına geliyordu.

CİZRE’DE SORGULANAN GAZETECİLİK

Cizre’de muhabir olarak Saadet Yıldız vardır Refik’in yanında. Silah sesleri arasında, her fırsatta canlı yayınla Cizre’de olup bitenleri aktarmaya çalışırlar.

Cizre, mesleğini de sorguladığı çalışma mekanı oldu Refik için. Bu sorgulamaya neden, Cizre’den haber geçen bazı gazeteciler olmuştur. “Mesleğimin önemini Cizre’de daha iyi anladım. Türkiye’de gazeteciliğin analizinin en iyi yapılacağı nokta oldu Cizre. Vurulan sivilleri terörist olarak gösteren bu ülkenin medyasıydı. Ablukanın sürdüğü kentlerde, kenar mahallelerde çelik yelek ve kask takıp zırhlı araçlarda haber yapan bir gazetecilik gerçeği var. Savaşı meşrulaştıran, savaş çığırtkanlığı yapan, hatta bir silahlı kanadın üniformasını giyen gazetecileri gördük. Uluslararası gazetecilik etiği ile bağdaşmayan, misyonundan sapmış bir gazetecilik gerçeğiyle karşılaştım.”

Refik, öte yandan Cizre’de, bir bodrumda hayatını kaybeden Azadiya Welat gazetesinin yazıişleri müdürü Rohat Alakom’u da hatırlatıyor. “Rohat Aktaş, Cizre’de bodrumlarda yaşanan acımasızlığı kamuoyuna yansıtmak isterken hayatını kaybetti. Bugün Cizre denilince o bodrumlarda çekilen fotoğraflar geliyor insanların aklına ve o fotoğrafları da çeken Rohat Aktaş’tı.”

Cizre’de muhabir olarak Saadet Yıldız vardır Refik’in yanında. Her fırsatta canlı yayınla Cizre’de olup bitenleri aktarmaya çalışırlar.

Refik Tekin, Saadet Yıldız'la haber peşinde. Refik Tekin, Saadet Yıldız'la haber peşinde.

REFİK’İN KAMERASI, SAADET’İN SESİ

Refik Tekin’in yaralanma anını yine onun kamerasından izledik. Silah sesleriyle birlikte çekimler birden bir karmaşayı yansıtıyor. Bir süre sonra, görüntülerin üstüne Saadet Yıldız’ın “Refik” diyen sesi, çığlığı düşüyor. Refik, vurulma anını şöyle anlatıyor:

"Ablukanın 38’inci günüydü. Cudi mahallesinde yaralılar vardı ve ambulanslar gidemiyordu. Hayatını kaybedenler vardı. Cenazeleri alınamıyordu. 20 Ocak’ta HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın da aralarında olduğu bir grup Cudi mahallesine gitmeye karar verdi. İMC TV’den Saadet Yıldız’la ben, DİHA’dan Beritan İrlan haberin takibini yapıyorduk. Nusaybin caddesinde bir tank ve zırhlı araç konumlanmıştı. Bu araçların önünden beyaz bayraklarla geçtik. Yaralılar ve hayatını kaybetmiş 3 kişinin cenazesi alındı. Battaniyelere sarılarak seyyar tablanın üzerine konuldu hayatını kaybedenler. Nusaybin caddesinde sağ ve sol tarafımızda tank ve zırhlı araçlar vardı. Birden taramaya başladılar. Etrafımdakiler düşmeye başladı. Sağ bacağımdan yaralandım. Sürüklenerek yol kenarında bulunan bir dükkanın önüne uzandım. Etrafımdaki insanlar kan içindeydi. Saadet’i bulmaya çalıştım. Bulunduğumuz yere atışlar sürüyor. Kamera elimde. Bacağım ağrıyor. Ama çekim yapmaya devam ediyorum. Saadet’i düşünüyorum, 'öldürüldü mü?' diye korkuyorum, sonra 'kurtulmuştur' diye aklımdan geçiriyorum.”

Bütün bu karmaşa içinde, karşıda, bir elektrik direğinin dibinde yere yatmış bir adamla göz göze geliyor Refik. Adam da yaralanmıştır. Tepelerinden kurşunlar geçerken çaresiz bakışırlar. Bunu hiç unutmamış Refik.

Bir süre sonra Saadet’in “Refik yok” çığlığını duyarak rahatlıyor. Yanına ilk gelen Faysal Sarıyıldız oluyor. Sonra Saadet de geliyor. “Bana ablalık, meslektaşlık ve yoldaşlık yapan bu kadın bana güç verdi. Bütün sevdiklerim yanındaymış gibi hissettim.”

ÖDÜLLÜ İŞSİZ GAZETECİ

Refik Tekin yaralandığı yerden alınıp hastaneye götürülünceye kadar polis tarafından darp edildiğini, hakarete maruz kaldığını anlatıyor. Hastanede 12 gün boyunca polis gözetiminde tedavi ediliyor. Savcı 12 gün sonra ifadesine başvuruyor ve serbest bırakıyor Refik’i.

Hem kendisini yaralayanlar hakkında hem de yaralı haldeyken kendisini darp eden polisler hakkında davacı olmuş. Soruşturma ne aşamada, sorusunu, “Şu anda bir ilerleme yok.” Bir ilerleme olacak mı, hep birlikte göreceğiz.

9 ay süren tedavi sürecini anlatırken, “3 ay boyunca evden hiç çıkamadım” diyor Refik. Yürürken, uzun süre iki koltuk değneğine ihtiyaç duymuş. Bacağında hâlâ bir kurşun parçası varmış ve bu, bacağının şişmesine, morarmasına neden olmuş. Doktorlar bir ameliyat daha geçirmesi gerektiğini söylemiş.

Yaralandığı anı görüntüleyen Refik Tekin, biraz ironik de olsa, bu görüntüler sayesinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Metin Göktepe ödülleri dahil, birçok ödül aldı.

Kendini toparlayıp işe başlamaya hazırlandığı sırada ise çalıştığı İMC televizyonu Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatıldı. Çalıştıkları televizyon kanallarının KHK ile kapatılmasını protesto etmek amacıyla oturma eylemi yapan gazeteci grubun içinde yer aldı. Eylemle ilgili olarak, “Sadece işsiz kaldığımız için gerçekleştirmedik oturma eylemini. Aynı zamanda medyaya yönelik baskılara da dikkat çekmek istedik” diyor Refik.

‘GERÇEKLER KARANLIKTA KALMASIN’

Şunu da ekliyor: “Gerçeklerin karanlıkta kalmaması için, gazeteci olarak mücadelemizi sürdüreceğiz.”