Yeni Yaşam: Silivri, Bakırköy bizsiz kalmıyor

Yeni Yaşam Gazetesi Editörü Hicran Ürün, Kürt medyasında ne yaşanırsa yaşansın hem meslektaşları hem de toplum tarafından görünmeme alışkanlığını, “Kendi meslektaşın sana ‘acaba?’lı yaklaşıyor. ‘Kürtse bir dur’ diyor. Sadece Türkiye sağında değil, solda da var. Haberini alıyor seni kaynak göstermiyor” diyerek anlatıyor. Yeni Yaşam muhabiri Reyhan Hacıoğlu, ‘Siz bizi görmüyorsunuz…’ şeklinde tekrarlayarak sitem etmenin iyi olmadığını ifade ediyor. “Mesele sadece Kürt basınının yaşadığı değil. Bugün bütün ülke açık cezaevine dönüştürülmüş durumda.”

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - "MİT mensubunun cenaze töreni" haberiyle ilgili ifadeye çağrılan, ifade verdikten sonra serbest bırakılan Yeniçağ Yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser geçen hafta tutuklandı.

Yine geçen hafta, Libya'da yaşamını yitiren MİT mensubunun cenazesini haberleştirdikleri için Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve haberi yapan yerel gazeteci Hülya Kılınç tutuklanmıştı.

Tüm bunların aynı gün olmaları sebebiyle adliye karelerine bakılarak karşılaştırma yapıldı. Kürt medyasının her koşulda yalnız bırakıldığı eleştirisi yazıldı çizildi.

“Kürt basını, Türk basını… Niye iki ayrı tanımlama?” sorumu Yeni Yaşam Gazetesi editörü Hicran Ürün, “Kürt'ün yaşadığını Türkler yazamadı. O yüzden ‘Kürt basını’ tanımı yerleşti. Diyarbakır’da Cizre’de yaşananlardan Batı bihaberdi. Dolayısıyla yazılmak zorundaydı” diye yanıtlıyor.

Yeni Yaşam Gazetesi ofisinde, gazetenin basıma gitme telaşını bölmeden iş arasında konuşuyoruz.

Yeni Yaşam muhabiri Reyhan Hacıoğlu isimler sıralıyor: “Sadiye, Nedim, Ziya, Selman, Ferhat, Aydın…” Bu isimler “alınanlar.” Bir o o kadar da tahliye edilenler sıralanıyor. “Sirkülasyon var” diyor Reyhan. Hicran ise bir üstüne ekliyor: “Benim çıktığım koğuşa Sadiye girdi şu an. Bakırköy, Silivri koğuşları bizsiz kalmıyor.”

.

Ne konuşacağız? Kürt medyasının başına ne hâl gelirse gelsin bir türlü görünememesini.

Hicran, Bakırköy Cezaevi'nde tutuklu olduğu dönemden bir anısını paylaşarak anlatıyor. “2018, Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde Pervin Buldan’ı FOX TV’de görmüştük. Heyecanlanmıştık. İlk sorulardan biri, ‘PKK, terörist midir?’ sorusuydu. O zaman ümidimi yitirdiğimi hatırlıyorum. Bu soru yıllardır soruluyor. Tahir Elçi bu soru nedeniyle öldürüldü. Eski duayen gazetecilerin de bu soruyu sorduğunu hatırlıyorum: Mehmet Ali Birand, Ali Kırca… Hiç değişmedi. Bu sorudan kurtulunamadığı sürece bir şeyler değişmeyecek.”

Devlet aklıyla inşa edilmiş Kürdü görme alışkanlığından bahsediyor Hicran. “Kürt eşittir terörist. Doğal olarak bundan en çok basın nasibini alıyor. Kendi meslektaşın sana ‘acaba?’lı yaklaşıyor. ‘Kürtse bir dur’ diyor. Sadece Türkiye sağında değil, solda da var. Haberini alıyor seni kaynak göstermiyor. Seni yok saymanın bir dışavurumu bu. Normal şartlarda etik değil ama ülke koşulları böyle olunca sen emeği değil, haberin görünürlüğünü düşünüyorsun.”

DAYANIŞMANIN BİR BAŞKA FORMÜLÜ: HAKİKATTE BULUŞMAK

Hicran, dayanışmanın bir başka formülasyonunun “hakikatlerde buluşmak” olduğunu dile getiriyor. Bu söylediği memleket dertlerine reçete gibi.

Gazeteleri kapanıyor. İvedilikle yenisi geliyor. Kürt basınının devletle imtihanı bitmediği için sürekli idmanlılar. Hicran tam burada “Hiç 'Eyvah’demiyoruz” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Gültan Kışanak’ın gazetecilik geçmişi vardır. ‘Kürt Siyasetinin Mor Rengi’ kitabında sürekli gazetenin kapatılmasından, sonrasında nasıl organize olduklarından bahsediyor. Kürt basınının sanki doğal bir parçası buymuş gibi… Okuduğumda aynı şeylerin içinde olduğumu düşünmüştüm. Hemen yedek isim belirliyoruz. Giden arkadaşların yerini hızla dolduruyoruz. Meslek hiyerarşisi yok. Hepimiz burada öğreniyoruz mesleği. Herhangi durumda herkes ne yapacağını biliyor. Asla demoralize olmuyor. Kapatılma riskiniz var, tutuklanma riskiniz var. Kimse buraya kariyer yapmaya gelmiyor. Dağıtımcılarımıza varana kadar hakkında dava açılmayan arkadaşımız neredeyse yok. Nasıl diyeyim sana… Alışığız bu duruma. Bu iyi bir şey mi? Bilemiyorum. Bütün baskılardan basın azade değil. Ya bu işi yapmayacaksınız ya da bu şekil devam edeceksiniz.”

.

‘ÜLKEDE NE OLURSA OLSUN İLK SİZ ALINACAKSINIZ’

Yeni Yaşam muhabiri Reyhan Hacıoğlu, “Şunu biliyor olmak rahatsız edici” diyor sözünün başında. “Ülkede ne olursa olsun ilk siz alınacaksınız. Diğer yandan aktarılan gerçek için değer diyorsunuz. Belki insanlara garip gelebilir ama hakikaten Kürt medyasında ‘özgür basın’ diye bir gelenek var. İlk duyduğunuzda bu slogan gibi gelebilir ama değil. Hatta bazen Kürt basın tarihinin bir siyasi partiden bile çok daha köklü bir tarihe sahip olduğunu düşünüyorum.”

Kürt medyasına yönelik bu kanıksanmış halin Kürt meselesine bakışla da ilgili olduğunu söylüyor Hicran. “Biz Cizre’de Azadiye Welat Gazetesi çalışanı Ruhat’a ses çıkarabilseydik, bugün gazeteciler belki de bu kadar baskı altında olmayacaktı. Örneğin Vedat Erdemci… Serekaniye’de öldürüldü ve cenazesi aylardır verilmiyor. Tek bir basın örgütünün bununla ilgili açıklama yapmaması beni incitiyor mesela.”

‘5N1K’NIN YANINA VİCDANI KOYUYORUZ’

Reyhan, “Siz bizi görmüyorsunuz diye sitem etmenin iyi olmadığını ifade ediyor ve şöyle açıklıyor: “Mesele sadece Kürt basınının yaşadığı değil. Bugün bütün ülke açık cezaevine dönüştürülmüş durumda. ‘Siz gazetecilik yapmıyorsunuz’ algısı var. Bunu zaten devlet bize yapıyor. Aynı haberden yargılanıyoruz ama beni görmezden geliyor. Ölüsünden dirisine Kürt basınını görmemezlik söz konusu, ama görmeyince o gerçeklik ortadan kaybolmuyor.”

Reyhan, korkuyla hareket etmediklerini aksi takdirde bunun otosansürü kendiliğinden getireceğini söylüyor. “Ürkütücü olan da bu. Az evvel sohbet ederken konuştuk ya toplum refleks gösteremiyor diye… Aslında gazeteci tam da o eşikte!”

Her iki gazetecinin de söylediği şu: “Biz 5N1K’nın yanına bir de ‘vicdanı’ koyuyoruz.”