Tahir Elçi'nin mirası

Tahir Elçi’nin mirasını sahiplenmek, insan hakları hukukuna katkılarını öğrenmek ve en önemlisi de uygulamak insan hakları hukukçularının/savunucularının bir görevidir diye düşünüyorum. Bu mirasa Cizre sokağa çıkma yasakları kapsamında AİHM’e yaptığımız bireysel başvuruda sahip çıktığımız için Tahir Elçi yaşasaydı eminim bizimle gurur duyardı, bizim kendisiyle her daim gurur duyduğumuz gibi.

Google Haberlere Abone ol

Erkan Şenses*

“Savunmaya başlamadan önce, sokağa çıkma yasakları için başvurucumuz adına Mardin İdare Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’ne birlikte başvurduğumuz, insan hakları mücadelesiyle hepimizin ilham kaynağı ve üstadı olan, sokağa çıkma yasaklarının yıkıcı etkisine ve tarihi eserlere verdiği zarara dikkat çekmek için başkanı olduğu Diyarbakır Barosu adına 28 Kasım 2015’te bir basın açıklaması yaparken öldürülen ve failleri henüz yargı önüne çıkarılmayan Avukat Tahir Elçi’yi saygıyla anıyorum”.

Bu sözler 13 Kasım 2018 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülen Cizre duruşmasında sarf edildi. Dostum avukat Neşet Girasun sokağa çıkma yasakları ve güvenlik operasyonlarına ilişkin birlikte yaptığımız AİHM başvurusunda sözlerine Tahir Elçi’yi anarak başladı ve Tahir Elçi ismi katledilmesinden üç sene sonra Strazburg’daki mahkeme binasında yankılandı.

Mahkemeden bize 20 Temmuz 2018 tarihli yazıyla 13 Kasım 2018’de Strazburg’da duruşma yapılacağı bildirilmişti. Mahkeme avukatlar Ramazan Demir ile Benan Molu’nun başvurucu temsilcileri olduğu Ahmet ve Zeynep Tunç/Türkiye ile Tunç ve Yerbasan/Türkiye başvurularının da aynı duruşma kapsamında inceleneceğini bildirmişti. Bunun üzerine duruşmada 25 dakika sunum süresi ayrılan Ömer Elçi/Türkiye başvurusunda sunum metnimizi kısaltmak düşüncesindeydik. Bu çerçevede metne son şeklini verirken Neşet, Tahir Elçi’yi anarak sunuma başlama fikrini söyledi. Fikri biz de hemen destekledik ve duruşmadaki sıralamamıza göre ilk konuşmacı Neşet olduğundan onun hepimiz adına Tahir Elçi’yi anması konusunda mutabık kaldık.

Tahir Elçi ismini çok kimse Diyarbakır Barosu Başkanı olarak tanıdı ama kendisi Baro Başkanlığı’ndan çok daha önceleri insan hakları alanında uğraş, emek veren bir avukat olarak bizim gibi genç kuşakların yakından bildiği bir isimdi. Türkan Elçi’nin de deyimiyle “en muazzam çalışmalarını baro öncesinde yaptı. Baro dönemi sadece görünür bir dönemdir”.

Tahir Elçi ismini anmamızın elbette bir minnet boyutu vardı. Ama başvurumuz özelinde Tahir Elçi’yle kişisel hukukumuz açısından önemli bir vefa boyutu da olduğundan dolayı kendisini andık. Çünkü Strazburg’da görülen duruşma Tahir Elçi’nin abisi Ömer Elçi’nin bireysel başvurusu üzerine görülmüştü.

Cizre’de 4-12 Eylül 2015 tarihindeki ilk yasakta Tahir Elçi ve Neşet Girasun Ömer Elçi adına Mardin İdare Mahkemesi’ne ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuşlardı. Her iki mahkemenin sokağa çıkma yasakları ve güvenlik operasyonlarının standartları noktasında etkisizliğinin tespit edilmesi açısından önemli olan bu başvurular Tahir Elçi’nin katledilmesinden sonra ilan edilen ikinci yasaklarda iç hukuk yollarını tüketme kuralına uymaksızın doğrudan AİHM’e başvurmamızda elimizdeki en temel argümanlar olacaktı.

Cizre halkının uğradığı hak ihlallerini Ömer Elçi’nin şahsında bireysel başvuruya konu ederek bir bakıma Tahir Elçi’nin çok sevdiği Cizre’yi ve ailesini korumaya çalışarak kendisine vefa borcumuzu ödemeye çalışmıştık. Vefa borcumuz vardı, çünkü başvuru sürecinde dahi ondan öğrendiğimiz yöntemleri uygulamaya çalışmıştık.

Cizre’de sokağa çıkma yasağının kalkmasından sonra 8 Mart 2016 tarihinde Cizre’ye gittim. Amacım avukat Neşet Girasun ile birlikte yaptığımız AİHM başvurusuna ilişkin Ömer Elçi’nden imzalı yetki belgesi almak ve usulü eksikleri tamamlamaktı. Ömer Elçi ile Cizre Adliyesi’nin baroya ayrılan kısmında görüşerek imzalı beyanını aldım, sonra Nur Mahallesi’ndeki evine geçerek evinin bahçesine düşen top mermisine ait parçaların, kırılan camların, aynı avluda bulunan ve güvenlik güçleri tarafından yakılan kardeşi Mehmet Elçi’ye ait evin fotoğraflarını çekerek AİHM’e ulaştırdım. Bunları Tahir Elçi’nin başvurularından öğrenmiştim.

Tahir Elçi, 1993 yılında Güçlükonak’ın Ormaniçi Köyü’nde yaşanan bir askeri operasyon sırasında işkence ve yaşam hakkı ihlalleriyle ilgili Ahmet Özkan ve Diğerleri/Türkiye başvurusu olarak anılan başvuruda delilleri kendisi toplamış, onlarca mağdurun beyanını kendisi alıp Strazburg organına ulaştırmıştı. Bu başvuru ve karar kendi başına bir yazı konusu olmayı hak etmekle birlikte, AİHM’in 2004 yılında verdiği 375 sayfalık kararın halen Türkçe çevirisinin yapılmamış olması ise hukukçular için büyük bir kayıp.

Tahir Elçi, kültürel mirası korumak için yaptığı bir basın açıklaması esnasında katledildi. Katledilmeden dakikalar önce “Biz bu tarihi bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz... Tarihine, tarihsel değerlerine, tarihsel mirasına sahip çıkmayan toplumlar doğru ve güvenli bir gelecek de kuramazlar. Bu nedenle tarihimize, değerlerimize, tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkalım diyoruz” diyerek kültürel mirasın da bir insan hakları meselesi olduğunu vurgulamıştı.

Tahir Elçi’nin mirasını sahiplenmek, insan hakları hukukuna katkılarını öğrenmek ve en önemlisi de uygulamak insan hakları hukukçularının/savunucularının bir görevidir diye düşünüyorum. Bu mirasa Cizre sokağa çıkma yasakları kapsamında AİHM’e yaptığımız bireysel başvuruda sahip çıktığımız için Tahir Elçi yaşasaydı eminim bizimle gurur duyardı, bizim kendisiyle her daim gurur duyduğumuz gibi.

*Avukat, Batman Barosu