'Muhreç' Giresun hakimi: Suçum yazılı değil

15 Temmuz darbe girişimi sonrası görevinden ihraç edilen Giresun Hakimi Zeynep Mercan, FETÖ davasında 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Öğrenciliğinde cemaate ait öğrenci evlerinde kalması dışında hakkında 'delil' olmadığını anlatarak, 'insan hakları ve ifade özgürlüğü alanlarında çalışmak istediğini' belirten Mercan: İddianamemde bu örgüt için hangi fiili işlediğim yazmıyor. Mesleğime nasıl bir yüz karası getirdiğim yazmıyor. O zaman ben potansiyel suçlu mu oluyorum, düşüncelerimi mi okudular?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 'Muhreç' yani 'ihraç edilmiş' Giresun hakimi Zeynep Mercan, 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişimi sonrasında görev yaptığı Giresun'da 'anayasal düzeni bozmak'tan gözaltına alındı. Mercan iki gün boyunca süren sorgusunda 'FETÖ ile ilişkisi olup olmadığı' yönündeki sorularla karşılaştı. 65 gün tutuklu kaldıktan sonra çocuğu küçük olduğu için tahliye edildi. Bir ay sonra ise hakkında verilmiş ifade olduğu gerekçesiyle yeniden gözaltına alındı.

10 yıl öncesine ait tanık beyanlarında öğrencilik yıllarında ve sonrasında toplam yedi ay Cemaat evlerinde kalması aleyhinde delil olarak gösterildi. Haziran ayında hakkında dava açılan Mercan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

'GEL BERABER KALALIM CEMAATTE GÖREVİ OLMAYANLAR RAHATTIR'

Evrensel'den Fatih Polat'ın sorularını yanıtlayan 'muhreç hakim' bu kararı nasıl değerlendirdiğini şöyle anlatıyor:

“Ben açıkçası beraat etmeyi bekliyordum. Sadece 10 yıl öncesine ait tanık beyanları var. Benim de kabul ettiğim bir kısım var cemaate dair. Bir dönem cemaat evinde kalmışlığım vardı, onu anlattım. Marmara Hukuk Fakültesi'nde okudum ben. 2008 mezunuyum. Üsküdar’da bir evde kaldım bir süre. Normalde Beykoz Kavacıklıyız. Orada kendi evimiz var. Anneannem oturuyor. Ama anneannemin oturduğu eve geç gelmek sorun oluyordu. Arkadaşım Cemaat evinde kalmasına rağmen benden çok daha rahattı. Kendisi, ‘Gel beraber kalalım, cemaatte bir görevi olmayanlar çok daha rahattır’ dedi. Ben de bir süre o evde kaldım. Ama ben İngilizce kursuna gidiyordum ve evde kalanları da teşvik ediyordum. Orada ‘bölge ablası’ denen birisi vardı. Beni çağırdı. ‘Sen kendi örgütünü mü kurmaya çalışıyorsun. Sen kimseye İngilizce kursunu tavsiye edemezsin. Ancak bizim iznimizle gidebilirsiniz. Bizim izin verdiğimiz kişiler gidebilir. Sen kafana göre bunları yapamazsın’ dedi. Beni itham edince ben ayrıldım oradan. 3 ay kadar kaldım orada. Daha sonra da mezun oldum. İlk girdiğim hakimlik sınavını kazanamadım. Daha sonraki sınavı da 0.5 puan ile kaybettim. 1 yıl sonra tekrar bir sınav olacaktı. Yine yaklaşık 4 aya yakın ders çalışmak için kaldığım bir cemaat evi oldu benim bu süreçte. Ben bunları hem emniyete, hem savcıya anlattım."

Mahkeme başkanının etkin pişmanlıktan faydalanma önerisini reddeden Mercan cemaatin geçmişi, Zekeriya Öz ve darbe ile ilgili yaklaşık 100 sayfa hazırlanan iddianamesinin sadece son bir sayfasının kendisini ilgilendirdiğini belirtirken kendisiyle ilgili suçlamaları da kabul etmedi.

'BU KADAR BASİT ÇALINMAMALIYDI HAYALLERİM'

Meslek hayatında 'yanlış' diyebileceği tek konunun mesleğe girmesini kolaylaştırmak için referans bulmak olduğunu söyleyen Mercan bu pişmanlığını ise şu şekilde ifade ediyor: "Hakimlik sınavında 312'nci oldum. 12 kişinin önüne geçmiş oldum. 300 kişi aldılar bizim zamanımızda. Benim mesleğe geçmemi kolaylaştıran kişi de Trabzonlu ve halen üst düzey bir görevde. Ben de Trabzon Çaykaralıyım. Yüksek de bir puanım vardı. 82 puan ile girdim ben bu mesleğe. ‘Beni eleştirebilirsiniz, kınayabilirsiniz, yanlış yaptın diyebilirsiniz. Ama ben meslek hayatımda ne talimat aldım, ne talimat verdim. En ufak bir şeyim yok. Daha yirmili yaşlarımın başlarında ailemin verdiği karardan dolayı ben burada mahkum edileceksem de edilirim’ dedim hakime. O da hiçbir şey söylemedi. Zaten karar hazırmış, kararı verdi. Benim bu yapı ile 'fikren iltisak içinde olduğum' yazıyor hem iddianamede hem ihraç kararında. İddianamemde bu örgüt için hangi fiili işlediğim yazmıyor. Mesleğime nasıl bir yüz karalığı getirdiğim yazmıyor. O zaman ben potansiyel suçlu mu oluyorum, düşüncelerimi mi okudular? Bu kadar basit çalınmamalıydı hayallerim. Bunu kabullenemiyorum.”

DİNK CİNAYETİ KIRILMA NOKTASI

15 Temmuz'dan sonra eşi ve kardeşinin de görevlerinden ihraç edildiğini anlatan Mercan, hayatının kırılma noktasının Hrant Dink cinayeti olduğundan bahsediyor. "Altan’lar mahkum edildiği zaman paylaştığı, “#gazeteciliksuçdeğildir bu karar da yok hükmündedir...” tweeti, Nedim Türfent, Hrant Dink ve Selahattin Demirtaş ile ilgili tweetleri ile “Eren Keskin’in sürmeleriyiz” şeklindeki tweeti üzerine hakimken de böyle mi düşündüğünü sorusuna ise Mercan'ın yanıtı şöyle oldu, "Ben ülkücü bir babanın kızıyım. Ve öyle bir kütüphane ile büyüdüm. Necip Fazıl, Abdurrahim Karakoç okudum. Babam 1980 darbesi sırasında 25 yaşında bir üniversite mezunuyken Beykoz Ülkücü teşkilatı başkanıymış. Darbe günü kaçmış, 2 ay sonra yakalanmış. 1 ay da işkence görmüş ve öldü denilerek Beykoz’da bir çukura atılmış. Ve 3 yıl korkudan evden dışarı çıkamamış. Sonra hayata adapte olamamış. Şimdi de bir takım hastalıkları var. Manik depresif gibi. Bir bakımevinde kalıyor. Emekli olmak zorunda kaldı. Ben öyle bir ailede büyüdüm. Özellikle üniversitede Kürt sorunuyla ilgili çok şey okudum. Kırılma noktam Hrant Dink’in vurulması oldu. O dönem çok fazla şey okudum."

"Hedefim 30 yaşından önce insan hakları alanında yurt dışında yüksek lisans yapmaktı. Bizim çalıştığımız dönemde AİHM savunmalarını, Anayasa Mahkemesi görüşlerini hazırlıyordu bu daire. Yargıdaki reform paketlerine dair madde çalışması yapıyorduk. Af Örgütü ile de temasım o zamanlardan başladı. Ben 17-25’i orada yaşadım. O günlerden sonra çok ciddi fişleme başladı. Oradan gönderildik. Muş’a gönderildim. Muş’ta 2 yıl infaz hakimliği yaptım. Orada da mahkumların açlık grevlerini ‘ifade özgürlüğü’ anlamında değerlendiren kararlar verdim. Bu tabii, cezaevi yönetimini de rahatsız etti. Gidip başsavcıya şikayet etmişler. Zaten listede adım olduğu söylendi.”