Nuriye Gülmen: Güneşi ve rüzgarı çok özledim

“İşimi geri istiyorum” eylemini açlık grevine dönüştürüp 264 gündür açlık grevine devam eden tutuklu akademisyen Nuriye Gülmen’in bugün 5. duruşması görülecek.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 264 gündür açlık grevine devam eden Nuriye Gülmen ‘Somut bir kazanım olmadan açlık grevini bırakmam mümkün değil’ dedi.  Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın yargılandığı davanın dördüncü duruşması bugün görülecek.

KHK ile akademisyenlik görevinden ihraç edilen Gülmen, hastane hücresinden Cumhuriyet'ten Şeyma Paşayiğit'in sorularına yazılı olarak yanıt verdi.

Gülmen'in açıklamaları şöyle:

'KÜÇÜK BİR ŞEY ANLATACAĞIM'

Eyleminiz bir yılı doldurdu. Bu bir yıl hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar neler?

Direnişle geçen bir yıl. 260 günü aşan açlık grevimiz. 6 ayı aşan tutukluluk. Hapishane ve hastaneler. Bu bir yıl hakkında sayfalar, kitaplar dolusu konuşabilirim. Ama ben küçük bir şey anlatacağım. Geçen yıl doğum günüm direnişimin 16. gününe denk gelmişti. Pek çoğunluğuyla yeni tanıştığım arkadaşlarımla gözaltı sonrası yemek yiyorduk. Bu vesileyle doğum günüm olduğu öğrenilmişti yemekte. Hemen küçük bir organizasyon yapmışlar. Yemekten sonra pasta geldi. Küçük bir kutlama yaptık. Çok anlamlıydı benim için. Mumları Semih’le birlikte üflemiştik, direnişçiler olarak. Aradan tam bir yıl geçti. Açlığımız 260 günü geride bıraktı. Ben hâlâ tutsağım. Bir hastane hücresindeyim. Bu yılki hediyem Yüksel’de örgütlendi ve hayata geçirildi. Yüksel direnişçileri 'doğum günüm şerefine' barikatları yıktılar. Anıtın önünde ilk kez Semih’le birlikte kazandığımız o alanda, yüzümüzde kocaman gülümsemelerle oturma eylemi yaptığımız anıtın önünde, oturma eylemi yaptılar. Yüksel’e karakol kurmuşlar, neyime! Yüksel direnişçileri polisin gözünün önünde barikatları yerle bir etmişler, işte doğum günü hediyem bu. Sadece benim hediyem değil aslında bakarsanız. Direnişin kurduğu barikatın bu tarafında olan, küçük büyük barikatı güçlendiren adımlar atan herkese, direnişe inanan herkese verilmiş bir hediye. Yüksel’in ruhu bu: İrade, cüret, vefa, bağlılık, yoldaşlık, kolektivizim… Bana öyle hediye veriyorlar ki, binlerce insanla paylaşıyorum hediyemi, doğallığında. Çok güzel bir şey bu.

'MÜTALAA CEPTE GELMİŞ'

Dava dosyanızda tutuklu yargılanmanıza yeterli iddia olduğu düşünüyor musunuz?

Son olarak Ali İsmail Korkmaz için yaptığınız basın açıklamasından da hakkınızda dava açıldı. Yargılanma süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? Dava dosyamız bir çöp. Ama bizimki gibi siyasi davalarda yeterli kanıt, iddia vs… Bunlar belirleyici olmaz. Siyasi kararlarla, talimatla yürür işler. Bence artık böyle sorular çok naif kalıyor. Bir tweet atıyorsunuz ve tutuklanıyorsunuz. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Daha yeni deneyimledik. Oğuz Güven ömrü 52 saniye olan bir tweet’ten dolayı örgüt propagandası yaptığı gerekçesiyle ceza aldı. Bizim dosyada —henüz ben ve Acun (Karadağ) savunma yapmamışken- savcı mütalaa verdi. Üçümüz aynı eylemin parçasıyız. Yani aynı şeyleri yapmışız, dövizlerimiz, pankartlarımız vs… Her şey aynı. Ama üçümüze farklı cezalar verilmesini istiyor savcı. Acun’a beraat istiyor. Biz açlık grevi yaptığımız için örgüt talimatıyla hareket ediyormuşuz. Ben daha da çok örgüt talimatıyla hareket ettiğim için üyelikle cezalandırılmam isteniyor. Semih’in ise bir çeşit yardım-yataklıkla cezalandırılması isteniyor. Hakkımızda delil yaratmak için öyle uğraştılar ki, 3. duruşmada hakkımda ifade veren bir tanık getirdiler. Ben duruşmada yoktum. Avukatlarımız tanığın beyanlarına güvenilmeyeceğini o duruşmada kanıtladılar. Tanığın ifadeleri çöktü. 4. duruşmada başka bir tanık getirdiler. Savcı bu tanığı, benim avukatlarımın tanık hakkındaki beyanlarını dinleme, duruşmada tanığın ifadelerinin çürütülme ihtimalini göz önünde bulundurma zahmetine hiç girmeden, cebinden çıkardığı mütalaayı okudu. Bizim söylediklerimizin, söyleyeceklerimizin bir önemi yok. Kararı duruşmaya gelmeden vermiş, mütalaasını yazmış gelmiş. Sen kendini anlat dur. Mütalaa cepte! Daha savunma yapmadım ben, bu neyin mütalaası. Usul kuralları filan savcının umurunda değil. Yargılamayı bir an önce bitirmek istiyor. Cezalar verilsin, bu iş bitsin!

'AİHM'İN MÜDAHALESİ OLMASA…'

Geçen süreçte hastane koşulları ve sağlık durumunuz nasıl? Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, bilincinizi yitirmeniz durumunda zorla müdahale edilebileceğini söyledi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şu anda Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin mahkûm koğuşu diye tabir edilen bölümünde tutuluyorum. Buradan önce 13 gün, 3. derece yoğun bakım hastalarının tutulduğu yoğun bakım ünitesinde refakatçisiz tutuldum. AİHM’nin müdahalesi olmasa burada da refakatçisiz tutulacaktım. Açlık grevinin 220. günlerinde hayati tehlikesi olduğu gerekçesiyle hastaneye getirdikleri birinin refakatçiye ihtiyaç duymayacağını iddia edecek kadar benim iyiliğimi düşünen bir iradeyle karşı karşıyayız.

'HÜCREME TEMİZ HAVA GİRMİYOR'

Mahkûm koğuşundaki hücreler 3’er kişilik. Ben kardeşimle kalıyorum hücrede. Burası binanın bodrum katında. Hücrelerde taze ve temiz havaya ulaşmanız mümkün değil. Sandalyeye çıkılıp iki cm aralanan, 2 parmaklıkla donatılmış pencereden gelen hava, hücreyi havalandırmak için elbette yetersiz. Son derece gürültülü çalışan havayı açtırabilirsiniz. Eğer çalışıyorsa! Bizim hücrede o çalışmıyor. Yani hücreyi bırakın taze ve temiz havayla, havalandırma yoluyla bile havalandıramıyoruz. Tepemizde gece gündüz ışık yanıyor. Işıkların kontrolü dışarıdan yapılıyor. Dolayısıyla gece de ışık altında uyumaya zorlanıyoruz. Bu yüzden gece uykum çok kötü. Dinlenemiyorum. Bu yüzden de hızla kilo kaybediyorum. Buradaki hücrelerin sadece ikisi gün ışığı görüyor. Ben bir ay boyunca gün ışığı görmeyen bir hücrede tutuldum. Sonra doğal ışık gören hücrelerden biri boşaldı ve oraya geçirildim. İki demir parmaklık arasından sadece gece ve gündüzü ayırt edebileceğiniz derecede gün ışığıyla muhatap olabildiğiniz bir hücreden bahsediyorum. Gün ışığı görüyor deyince aklınıza içeriyi güneşle dolduran pencereler gelmesin.

'DİRENİŞE SARILINCA SORUNLARIMIZ TALİ KALIYOR'

Sağlığım: 260 günü aşan açlığa bağlı sıkıntılarım oluyor elbette. Hızlı kilo kaybı, dinlenememe, gece uyuyamama. Çoğu koşullara bağlı sıkıntılar aslında. Tahliye olduğumda daha iyi olacağımı düşünüyorum. Ama her durumda esas direniş. Biz direnişe sarılınca sağlık sorunlarımız da tali kalıyor.

'KAZANIM OLMADAN AÇLIK GREVİNİ BIRAKMAM'

Açlık grevini hangi koşullarda bırakırsınız?

Somut bir kazanım olmadan açlık grevini bırakmam mümkün değil. 260 günlük açlık grevinin bir sonucu, bunca saldırıya direnmenin bir sonucu olmalı. Talebimiz açık ve sade: İşimizi geri istiyoruz.

‘DOSTLARI, YÜKSEL'İ, GÜNEŞİ, RÜZGÂRI ÖZLEDİM’

Dışarı çıktığınızda ilk ne yapmayı düşünüyorsunuz? Neleri özlediniz?

Dostlara sarılmak, onlarla kucaklaşmak, hasret gidermek. İnsanlarımızla, halkımızla beraber olmak tek dileğim. Bir de Yüksel’i görmek isterim. Anıtı. Yüksel’in karakol kurulmuş halini hayal edemiyorum. Anıtımızla hasret gidermek isterim. Bir de akşam işportasında Yüksel’de olmak, kitapçı tezgâhlarını dolaşmak… İnsanları, memleketim Kütahya’yı, dostlarla beraber olmayı, doğa yürüyüşü yapmayı, doğada olmayı özledim. Güneşi, havayı, açık havada olmayı, rüzgârı, rüzgârın insanın yüzünü yalayıp geçmesini, bir şehri tepeden görmeyi. Anneme, babama, Semih’e, Esra’ya açlığımızı paylaşan Mehmet Güvel’e ve Feridun Osmanağaoğlu’na kavuşmak ve onlarla kucaklaşmak, hasret gidermek.