Mülteci anlaşması birinci yılında çöktü

Suriyeli mültecilerin Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçişini önlemek için imzalanan AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması birinci yılında boşa çıktı. Başta ABD ve AB olmak üzere tüm ülkelere sorumluluğu paylaşma çağrısı yapan Halkların Köprüsü Derneği, sorunun çözümü için 7 maddelik öneride bulundu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Köprüsü Derneği, mülteciler için sınırların açılması ve güvenli geçiş olanağı sağlanması çağrısında bulundu.

Mültecilerle ilgili çalışmalarıyla bilinen Halkların Köprüsü Derneği, bugün düzenlediği basın toplantısıyla, Türkiye - AB geri kabul anlaşmasının birinci yıl değerlendirmesini yaptı. 1 yıl önce, AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması imzalandığında da bu anlaşmanın bir resmi insan kaçakçılığı anlaşması olduğunu söylediklerini hatırlatan Dernek Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin "Şimdi anlaşmanın uygulanmaya başlamasının üzerinden 1 yıl geçti. O tarihte Türkiye’de yaklaşık 2 milyon Suriyeli mülteci vardı ve pek çoğu Balkanlar üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışıyordu. Anlaşma ile Türkiye’nin mültecileri AB sınırları dışında tutacak bir tampon ülke, bir açık hava hapishanesi olması planladı. Şubat 2016’da Ege denizinden geçişleri engellemek üzere NATO gemileri Türkiye kıyılarına gönderildi! Aslında AB, göçmen ve mültecilere karşı bir savaş politikası yürütüyordu. Bu savaş önlemleri ile Avrupa’ya mülteci geçişleri Ege Denizi’nde ciddi oranda azaltıldı’’ dedi.

MODEL OLARAK GÖRÜLÜYOR

Bugün itibarıyle AB'nin, mülteci göçünü kendi sınırları dışında kontrol altına almayı başardığını düşündüğü için anlaşmadan memnun göründüğünü kaydeden Şahin, şu bilgileri verdi: "AB bunu bir model olarak Libya, Sahra –altı Afrika gibi diğer ülkelerle de kullanmak istiyor. Özellikle 'merkez Akdeniz göç rotası' için Libya'yla benzer bir anlaşma yapmaya çalışıyor. Gerçekten anlaşmadan sonra Türkiye’den Yunanistan’a geçişler dramatik bir düşüş gösterdi ve yüzde 98 oranında azaldı. AB, bu anlaşmayı Ege Denizi’nde mülteci ölümlerinin azaldığı gerçeği ile de meşrulaştırmaya çalışıyor. Anlaşmadan bu yana Ege Denizi’nde yaklaşık 70 ölüm ve kayıp saptandı. 2015-2016 dönemimde bu rakam 1100 idi. Ancak AB’nin Ege Denizi yolunu kapatmasıyla çok daha riskli ve ölümcül olan merkezi Akdeniz yolundaki mülteci geçişleri ve ölümleri arttı. Bu rotada ilk 3 ayda ölen 649 kişiden hiç kimse bahsetmiyor.’’

TÜRKİYE-AB İLİŞKİSİ DE KRİZE GİRDİ

Öte yandan diğer büyük tıkanıklığın, Türkiye –AB ilişkilerinde yaşandığını vurgulayan Şahin, "Bu anlaşmada Türkiye’ye gösterilen iki havucun biri uzun zamandır rafa kaldırılmış olan Türkiye’nin AB üyelik görüşmelerini canlandırmak ve diğeri Türkiye’ye mülteciler için 3 milyar Euro vermekti" dedi ve ekledi: "AB üyeliğinde yol kaydetmek şöyle dursun, trajik komik biçimde, şu anda Türkiye’nin gündemine, AB üyeliği başvurusundan vazgeçmek üzere referanduma gitme arzusu cumhurbaşkanı tarafından sokulmuştur. TC vatandaşlarına vize serbestisi konusu ise hiç konuşulmuyor artık. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye 39 proje uyarınca 2016-17 için 1.5 milyar Euro vereceği söylenmekte ancak kamuoyunda bu bilgiler açık ve şeffaf olarak paylaşılmamaktadır. En çok gündemde olan mültecilerin kirli siyasi pazarlıklara ve tehditlere konu olmasıdır. Her gün 'mültecileri göndeririz ha!' şeklindeki açıklamalar ile mülteci yaşamları alt üst olmaktadır. Bu anlaşma mültecilerin hakkını arama hakkını elinden aldı. En önemli ve vahşi sonucu budur."

Anlaşmayla Avrupa'dan çok sayıda mülteci yeniden Türkiye'ye gönderildi, geçiş yolları da kapatıldı. Anlaşmayla Avrupa'dan çok sayıda mülteci yeniden Türkiye'ye gönderildi, geçiş yolları da kapatıldı.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Sonuç olarak, bu anlaşmanın 1 yıl sonra, anlaşmanın imzalandığı gün kadar utanç verici olduğunu belirten Şahin, yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:

1-Suriye’de emperyalist devletlerin vekalet savaşı son bulmalı ve kalıcı barış sağlanmalıdır.

2- AB ve diğer uluslararası kurumlar, ABD, Avrupa Devletleri vb. gibi başta Suriye’de askeri aktivasyon gösteren devletler olmak üzere tüm devletler mülteci sorumluluğunu paylaşmalı ve mülteci kabul etmelidir.

3- AB ülkelerinin göçmen ve mültecileri “içerideki düşman” olarak tanımlayan söylem ve politikalardan vazgeçmesi, son yıllarda artan biçimde Birliğin kültür, etnik köken ve din açısından farklı aidiyetleri dışlayan bir çeşit yeni-ırkçılık olarak işlev gören politikalara teslim olmaması gereklidir. AB’nin üye devletleri sözde yasadışı göçün “girişinden” korumak için yürüttüğü siyaset başarısızdır ve sadece göçmen ve mültecilerin yaşamlarını değil AB’nin geleceğini, üye devletlerin demokrasi ve insan hakları temelini de tehdit etmektedir.

4- Mülteci ve göçmenler için sınırlar açılmalı ve güvenli geçiş sağlanmalıdır.

5- Türkiye, Suriyelilere ve diğer ülkelerden gelmiş olan tüm mültecilere mülteci statüsü vermelidir.

Merkezi Akdeniz yolunda 3 ayda 649, Ege Denizi'nde ise 70 ölüm ve kayıp yaşandı. Merkezi Akdeniz yolunda 3 ayda 649, Ege Denizi'nde ise 70 ölüm ve kayıp yaşandı.

6- İsteyenlere vatandaşlık yolu açılmalıdır.

7- Birlikte yaşam (sosyal entegrasyon) için vatandaşlık dışındaki kalıcı oturma izni gibi vatandaşlığa en yakın güvenli hukuki statüler sağlanmalıdır ve sosyal entegrasyon için diğer çalışmalar (çalışma hayatı, aile birleştirmesi, eğitim, sağlık, barınma, ayrımcılıkla mücadele, kendi kimlik ve kültürünü koruyabilme, siyasete katılma hakkı gibi) alanlarında ciddi çalışmalar yapılmalıdır.

8- AB-Türkiye ilişkisi mülteciler üzerinden yürütülen kirli pazarlığın dışına çıkarılmalı açık ve şeffaf zeminlerde demokrasi ve insan hakları alanlarında ilerleme temelinde yürütülmelidir.