Türkiye'nin denizaşırı hamlesi

Rus basını Türkiye'nin Katar'a üs kuracağı iddialarını yer verdi. Türkiye'nin Somali'de kurduğu askeri üs ve Afrika ülkeleri ile kurulan ilişkilere dikkat çekilirken, "Uzaktaki sahillerde Türklerin aradığı nedir?" sorusuna cevap arandı.

Google Haberlere Abone ol

Andrey İsaev

Rus basınında bu hafta, Türkiye'nin Fırat Kalkanı operasyonu ve Suriye'de yaşananlar gelişmeler tartışıldı. ABD'nin askerlerini Dabık kentine çekerek Türkiye'ye mesaj verdiği konuşuluyor. Türkiye'nin Katar'a askeri üs kuracağı öne sürülürken, Afrika ülkeleri ile kurulan ilişkileri de dikkat çekildi.

ABD başkanlık seçimlerini Donald Trump'ın kazanmasının, Türk-Rus ilişkilerini etkileyebileceği üzerinde durulurken, Sadat A.Ş. de Rus basınında yer alan konulardan biri oldu.

TÜRKİYE 'BÜYÜK GÜÇ' OYUNUNA MI GİRİYOR?

Politiçeskaya Rossiya sitesinde yayımlanan "Тürkiye’nin Muhteşem Yüzyıl'a yolu Katar ve Somali’den geçiyor" başlıklı yazıda siyaset bilimci Oleg Polevoy, Türkiye’nin yurt dışında askeri üsler kurmakla "Osmanlı İmparatorluğu’nu canladırmaya çalıştığını" iddia ediyor.

Polevoy, dünyanın en karmaşık ülkelerinden biri olan Somali’de ilk Türk askeri üssü kurulduktan sonra, Katar üssünün hazırlık işlerinin sona yaklaştığını, hatta 150 Türk askerin Katar’a yerleştiğini yazıyor.

"Uzaktaki sahillerde Türklerin aradığı nedir? Pahası ne olursa olsun 'Büyük Güç' oyununa mı girmiş Türkiye?" sorusunu soran yazar, Ankara’nın son yıllarda hareketlilik kazanan Afrika politikasını ele alıyor. Recep Tayip Erdoğan’ın yönetimi zarfında Afrika’daki Türkiye büyükelçiliklerinin sayısı 12’den 39’a çıktı ve ilerleyen zamanda 15 yeni büyük elçilik açılacakmış.

Katar’a gelince, Polevoy’a göre oradaki üs Arabistan yarımadasındaki siyasi dengeleri değiştirmeye yöneliktir. Ankara, Er-Riyad’ın ezeli rakibi Doha ile ortak savunma anlaşmasını imzalayıp bölgesel aktörler arasına girmiş. Hatırlatalım ki Ankara’nın buna benzer anlaşmaları, NATO dışındaki ülkelerden sadece etnik ve kültürel akrabaları olan Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs ile mevcut. Bugün Orta Doğu’da Suudi Arabistan-Mısır ve Türkiye-Katar olmak üzere birbirine rakip iki Sünni blokun kurulduğunu görüyoruz.

Gerekirse Somali ve Katar’daki Türk üsleri, Körfez’den Akdeniz’e giden petrol akımını kontrol edecek durumdalar. Üstelik Arap şeyhlerinin parası ile hayatını sürdüren Somali’nin tarım alanları, susuz Suudi Arabistan ve BAE’nin uzun süredir "çiftliği" haline gelmiş. Şimdi ise bölgesel sahneye çıkan Türkiye’nin mevcut durumu altüst edecek potansiyeli var.

Bir nokta daha. İnsanoğlu yeraltı zenginliklerini hızla tüketirken birçok uzmana göre madencilerin çok az keşfettiği Afrika’nın, dünyanın maden hazinesi olma şansı büyük. Zamanında Batılı şirketler daha çok "gözle görünen" maden yatakları ile ilgilenmiş, bugün Çinliler tam tersine, Afrika’yı planlı programlı bir şekilde "işletiyor". Türkler de bu konuda onların takipçisi olabilir. Özellikle başta Güney Sudan olmak üzere, Somali’nin komşu ülkelerinde petrol rezervlerine rastlandığını göz önüne alırsak.

Polevoy, "pratik zekalı Ankara artık büyük oynamaya başladı" cümlesiyle yazısını noktalıyor.

WASHİNGTON, ANKARA'YA KENDİ KURALLARINI DAYATIYOR

Eurasia Daily sitesinin yayımladığı "Türkiye ve ABD 'Fırat kalkanı' ile kendi çıkarları peşindeler" başlıklı yazıda Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmeler yorumlanıyor.

Yazıya göre, ilk etapta hızla gelişen TSK’nin Suriye operasyonu, 16 Eylül’den bu yana yavaşlamış durumda.

Türk askerleri ve ÖSO güçlerinin ortak taarruzu sonucunda 900 kilometre karelik alanın IŞİD’in elinden alındığını duyuran Ankara, her halde biraz acele etmiş. Uluslararası terör örgütü, "temizlenmiş" bölgede varlığını sürdürerek arada sırada etkili bir şekilde hücuma geçiyor.

Üstelik farklı gruplardan ibaret ÖSO içinde "Amerika’nın parmağını" gittikçe belli ettiren kavgalar bitmek bilmiyor. Site, bu durumdan en çok faydalanan tarafın ABD olduğunu iddia ediyor.

Ankara, "ben yoksam bu bölgede tek bir sorun çözülmez" konusunda Amerika’yı ikna etmeye çalışırken, Washington buna endeksli cevap veriyor. Hatta hükümetin gazetelerinden Yeni Şafak ABD’yi "Fırat kalkanı"nı sabote ettirmekle suçladı. Amerika, askerlerini IŞİD’in kale haline getirdiği Dabık kasabasına 5 kilometrelik mesafeye getirmekle Türkiye’ye, Amerika’nın olurunu almadan tek başına Dabık’tan El-Bab’a hareket edemeyeceksin, demek istiyor. Genel olarak Washington, Ankara’ya kendi oyun kurallarını empoze ettirmeye çalışıyor.

Bu da Türkiye’nin Suriye’de, Rusya ile koordinasyon içinde hareket etmesini imkansız kılıyor. Ne Recep Tayip Erdoğan ne de generalleri ABD’nin bu tutumundan memnun değiller.

Darbe sonrası Türkiye’nin durumu Ankara rejiminin başını ağrıttığı için Erdoğan ve hükümeti, hoşuna gitmeyen Suriye gerçeklerine katlanmak zorundalar. Üstelik kimi uzmanlara göre, iyice "taranarak temizlenmiş" TSK’nin toparlanması en az iki sene alır.

Yazı, Türk ordusunun Suriye’ye girmesini, Erdoğan’ın "başarısı" olarak nitelendirirken, cephenin El-Bab’a yaklaşınca Türk-Amerikan "ÖSO üzerine oyununun" daha da kızışacağını iddia ediyor.

TRUMP KAZANIRSA TÜRKİYE VE RUSYA MÜTTEFİK OLABİLİR

Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip eden REGNUM yazarlarından Stanislav Tarasov yeni yazısında Rus-Türk işbirliğinin geleceğini sorguluyor.

Tarasov'a göre, Erdoğan’ın Rusya ile ilişkileri eskiye göre daha yüksek seviyeye çıkarmak istediğine dair açıklaması, Irak ve Suriye gibi parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Türkiye’nin dış politikasının aniden değişebileceğine işaret ediyor.

Birkaç gün önce Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Suriye’de yeni ateşkes konusunda Rusya ile işbirliğine hazır olduğunu vurgularken, Erdoğan Rojava’yı göstererek ABD’nin Suriye’de çift standart politikasını uyguladığı ancak Kürt sorununu çözmek için Washington ile beraber çalışmak istediğini açıkladı.

Bu arada The Time dergisi, Amerika’da yaklaşan başkanlık seçimlerinde Trump başarılı olursa, yeni Amerikan yönetiminin Suriye’yi Rusya’ya "bırakabileceğini" yazdı. İşte o zaman "Türkiye, Rusya için Orta Doğu’da güvenilir bir müttefik olacak mı?" sorusu büyük önem kazanır. Tarasov’a göre, Ankara’dan gelen son açıklamaların gösterdiği bir nokta var. O da şu: Bölgede doğalgaz ve petrol ana transit ülkesi olmaya çalışan Türkiye, Azerbaycan’ın katıldığı TANAP projesini bir kenara koyup, hem Ankara hem Moskova’nın eline jeopolitik koz veren "Türk akımı" projesine öncelik verebilir.

Erdoğan, 1920’lerde Türkiye’nin güvenliğini sağlamak amacıyla, Bakü’yü Bolşeviklere "teslim eden" Atatürk’ün söylediklerine kulak verirse Moskova ile yakınlaşır. Sonrasını tarih yargılasın. Ama unutmayalım ki Atatürk tarih tarafından halkın sonsuz saygısı ile ödüllendirilmiştir.

ERDOĞAN'IN ÖZEL ORDUSU

Aynı sitenin yayımladığı yazıda Nadir Kerimov, Erdoğan’ın "kendi özel ordusu"nu kurmakla meşgul olduğunu iddia ediyor.

2012 yılında, emekli general ve şimdiki Cumhurbaşkanı ile yakından tanışan Adnan Tanrıverdi tarafından kurulan Sadat A.Ş., askeri alanda danışmanlık yapan ve eğitim veren bir şirket. Her halde faaliyet alanı bununla sınırlı kalmıyor, çünkü devlet şirketin faaliyeti hakkındaki sayısız soruları cevapsız bırakıyor.

Şirket hakkında bilinen çok az şeyler arasında Sadat A.Ş.’nin yabancı Müslüman devletlere hizmet vermesidir.

Kerimov’a göre şirket hakkında bildiğimiz şeyler, Erdoğan’ın Sadat A.Ş. bazında kendi ordusunu kurmaya başladığını gösteriyor.

RUS SANAYİ DEVİNDEN TÜRKİYE'YE YENİ YATIRIM

Rusya’nın sanayi devlerinden Magnitogorsk Demir ve Çelik Holding (MMK) Yönetim Kurulu Başkanı Viktor Raşnikov, ekonomi gazetesi Vedomosti’ye verdiği röportajda, Türkiye’deki branşları olan MMK Metalürji’yi satmaktan vazgeçtiğini açıkladı. İşadamı, şirketin tam tersine "Hatay’daki MMK Metalürji tesislerinde sıcak haddelenmiş çelik bölümünü kurma planı var" dedi.

Halbuki geçen ayın sonunda MMK Genel Müdürü Pavel Şilyayev bir röportajda, MMK Metalürji’nin satışı için "Holdingin en acil amaçlarından biri" ifadelerini kullanmıştı.

2015’te MMK Metalürji, holdingin toplam gelirinin %9.5’ini (554 milyon dolar) sağlamıştı.