Gezi Davası'nda düşman ceza hukuku

Gezi Davası kararı, meşru bir yargılama sonucunda verilmiş bir mahkûmiyet değil, savunmaktan gurur duyduğum değerlere muktedirlerin yeni bir saldırısıdır; umarsız ve gelip geçici.

Google Haberlere Abone ol

Ali Galip YILDIZ*

Gezi Davası’nda son verilen (25 Nisan 2022 tarihli) karar, adeta bir savaş ilanı, deniyor ki; ulusal ve uluslararası hukuk ve demokrasi değerleri ile en temel insan hak ve özgürlüklerinin bu siyasal rejimde, hiçbir önemi yoktur ve olmayacaktır.

İronik bir durum ama ilk itiraz, kararı veren mahkeme heyetinin bir üyesinden geldi. Karara karşı oy yazan bir yargıç “bu delillerle mahkûmiyet değil beraat kararı verilmesi gerekir” dedi. Böyle istisnalar artık etkisiz. Baskın anlayış, siyasal iktidarın istediği yönde hukuku eğip bükmek.

Yargıç ve savcıların küçük bir kısmı, mesleki konumlarını koruyabilmek adına bu hukuksuzluğa karşı çıkamıyor olsa da önemli bir kısmı da siyasal iktidarın militanı gibi davranmaya gönüllü. Hukuk ve demokrasi değerlerini bilmiyorlar, önemsemiyorlar ve ikbal beklentilerini gizlemiyorlar. Davanın yargıçlarından birinin, evvelce AKP’den milletvekili seçilmek için başvurması gibi.

Davanın tüm sanıklarının ve avukatların, yıllar süren yargılama sırasında yaptıkları savunmaları dahi görmezden gelen bu yargıç ve savcıların, üstlendikleri bir görev var; bu siyasal iktidara karşı demokrasi, hukuk ve insan hakları mücadelesi verenler yanlış yoldadır haindir, işbirlikçidir, düşmandır, dolayısıyla, hukukun tanıdığı haklardan yararlandırmadan cezalandırılmalılar. Cumhurbaşkanı da zaten her fırsatta düşmanca faaliyetlerin ve düşmanların kimler olduğunu, hiçbir sınır ve sorumluluk duymadan işaret ediyor, onlar da gereğini yapıyorlar.  

Anlayışları hatta inançları böyle.  

Yapılanın “yargılama” olmadığını, görev ve sorumluluklarını kötüye kullandıklarını gördükçe, birkaç kez avukatların yargılamalardan çekilmesini önerdiğim olmuştur.  Akıl almaz bir fütursuzlukla ve tüm dünyaya meydan okurcasına, birer infaz memuru gibi davrandıklarına, bir siyasal husumete alet hatta ortak olduklarına sürekli tanıklık etmekten kahroldum. Bu durum gün geçtikçe daha da kötüye gidiyor, son kararla tepe noktasına ulaştı. 

Utanç ve öfke duyuyorum.

Bu cesarete biraz da cehaletin eşlik ettiğini de belirtmeliyim. Demokratik bir toplumun dinamikleri nelerdir, sivil toplum nedir, hak ve özgürlükler ne işe yarar ve nasıl kullanılır, suç hangi hallerde oluşur, düşünce ve ifade özgürlüğü ne demek…? Tamam, siyasal iktidarın bunlardan hoşlanmadığından eminler, kendileri de hoşlanmıyorlar ama daha vahimi: Bilmiyorlar.

Bu davayı yıllardır dikkatle izliyorum zira sanıklar, benim de paylaştığım düşünce ve eylemlerden dolayı yargılanıyorlardı yani ben de yargılanıyordum. Yıllar önce bu davayla ilgili görüşlerimi T24’te belirtmiştim.

Niçin Gezi'deydik?

"Gezi Parkı'na topçu kışlası yapılmasına karşı çıkmak; hayat tarzımıza yapılan saldırılara karşı direnmek, ülkemizin laik düzenini değiştirmek için atılan adımlara karşı çıkmak, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için oradaydık. Hak için, hukuk için, adalet için oradaydık."

Milyonlar oradaydı. Bu karar, tüm Gezi Eylemcileri gibi, beni de mahkûm etti.

Ama bu, meşru bir yargılama sonucunda verilmiş bir mahkûmiyet değil, bu, savunmaktan gurur duyduğum değerlere muktedirlerin yeni bir saldırısıdır; umarsız ve gelip geçici.

 * Avukat 

* Düşman Ceza Hukuku kavramı, devlet düzenine karşı gelen insanları temel haklara sahip bir “yurttaş” olarak değil, aynı şekilde ezilmesi, yok edilmesi gereken bir “düşman” gibi, temel haklardan yoksun bir şekilde ceza hukukunun konusu haline getirme anlayışını ifade etmek için kullanılır.