YAZARLAR

Gender Apartheid: İnsanlığa karşı işlenmiş suç

Küresel kadın hareketi, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırka dayalı apartheid rejimine karşı yürütülen mücadeleye atfen cinsiyete dayalı apartheid kavramının uluslararası hukukta suç olarak kabul edilmesi için bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanyanın başarıya ulaşması ve Afganistan’da ve başka coğrafyalarda Taliban, İŞID benzeri oluşumların mahkum edilmesi; dünyanın eşit, özgür ve barış içinde yaşanabilir bir yer olmasına önemli bir katkı olacaktır.

Taliban’ın Kabil’e girerek Afganistan yönetimini ele geçirmesinin üzerinden iki yıl geçti. 2021’de Kabil’i ikinci defa ele geçirmesinden yirmi yıl önce biten ilk yirmi yıllık iktidarında sergilediği yönetim anlayışında hiçbir değişiklik olmayacağını tahmin etmek zor değildi. Tahminler aynıyla gerçekleşti. Irkçılık ve cinsiyetçilikle bütünleştirdiği katı köktendinci yorumlarla kadınlara kök söktürüyor. İslam’ı, yöneticinin zorbalığı esası üzerine kurgulayarak uygulamanın, dini bir dış kabuk haline getirdiğine tanıklık ediyoruz hep birlikte. Dini, hukukun hukuk olmaktan çıkışına yol açan o güncellenmeyen hükümlerini dayattığı toplumunda itirazları zorbalıkla bastırmanın İslam zannedildiği terör devleti kurdu. Modern silahlarla Ortaçağ sosyo-kültürel düzenine uymak istemeyenleri yok ediyor. Din devleti görünümünü sağlamak için Taliban militanlarının düşündüğü ve yaptığı tek şey asmak, kesmek, yasaklamak. Yasaklara uymayanların evlerine, mallarına el koymak. Halkı haraca kesen eşkıya güruhu Taliban denilen yapı. Bunu da İslam bahanesiyle anlatıyorlar dış dünyaya, “bizim dinimiz böyle” diyerek tam da Kur’an’da anlatılan Firavun, Nemrut kıssalarındaki o helak edildiği söylenen zorba yöneticileri taklit ediyor buna da İslam diyorlar.

IŞİD’i hatırlayalım, Kobanê’yi hatırlayalım. Irak Şam İslam Devleti diyorlardı ya kendilerine, eğer engellenmeselerdi sınırımızın dibinde aynı zorbaların iktidarı yaşanıyor olurdu. Afganistan’da da IŞİD zihniyeti ve vahşetiyle benzer eylemleri yapan Taliban’ın iktidarıyla, terör örgütü devleti ele geçirince silahlı saldırganların devlet memuru sayıldığı günler yaşanıyor. Kadınlar, kız çocukları, azınlıklar ve muhalifler köle statüsünde. Canları, malları, bedenleri efendi Taliban’a ait kabul ediliyor. Hükümet görevlisi addedilen silahlı militanlar sokaklarda kendi keyfince güya düzen sağlıyor. Hakları için mücadele eden kadınlar kırbaçlanıyor, sopalarla dövülüyor, hapislerde çürütülüyor. Suçları kadın doğmak ve kadın doğdukları halde eğitim, çalışma, seyahat özgürlüğü istemek. BM Küresel Eğitim Özel Elçisi ve İngiltere eski Başbakanı Gordon Brown Afganistan’da kadınları ve kız çocuklarını ev kölesine dönüştüren uygulamaların insanlık suçu sayılması gerektiğini belirtip Uluslararası Ceza Mahkemesince (UCM) soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını önerdi. Brown aynı basın toplantısında diğer Müslüman ülkelere de kız çocuklarının eğitimine engel olacak bir dayanağın Kur’an’da yer almadığını hatırlatmalarını istedi. Ama kim yapacak bunu. Türkiye’de Diyanet bile bu yeni selefi ve şiddet, baskı, zulüm politikalarını içeren din yorumlarına yaklaşmış halde. İslam’ın kurumsallaşması yoluyla ruhban sayılır olmuş din otoritelerinin her biri birer din zorbası artık. Taliban zihniyetinin uzağında da değiller artık. Allah’ın dini hiçbirinin umurunda değil ve iktidarlarını sürdürme aracı olan kendi dinleri de Taliban dininden farklı değil. Taliban’ın din bahaneli yasakları arasında kadınların camilere gitmesi bile engellenmiş. Bizim Diyanet mi dönüp Taliban’a hayır diyecek? Diyanet yönetimindeki tarihi Selatin camilerinde bile “erkeklere mahsustur” tabelası görülebiliyor.

Bizim iktidarın diplomatik ilişkilerinde Taliban'ın özel bir yere sahip olduğunu da söylemek gerek. Baştan itibaren diplomatik ilişkiyi açıkça sürdürmekten çekinmedi iktidar. En son 10 Ağustos tarihli haberlerde görüldü Taliban heyeti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüştüler. Tesadüfe bakın ki aynı günlerde Feridun Sinirlioğlu da Ankara’daydı. Ne alaka demeyin. Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu 16 Mart 2023 tarihli ve 2679 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ile Afganistan’daki duruma dair bağımsız değerlendirmeden sorumlu misyonun Özel Koordinatörlüğü görevine getirildi. Taliban heyetinin Hakan Fidan ile görüştüğü günlerde Sinirlioğlu da çalışmalarını Ankara’da yürütüyordu. Bakanlık, Taliban’ın iki yıllık yönetimi hakkında bağımsız değerlendirme raporu hazırlayacak büyükelçi ile Taliban Başbakan Yardımcısı Vekilini görüştürmüş olabilir mi? Bir bağımsız değerlendirme raporu hazırlanırken ilgili hükümetin temsilcileri ile görüşmenin anılan misyonun politikasına ters olup olmadığını bilmiyorum ama asıl sorun sivil toplumla görüşülmemesi. Örneğin aynı günlerde Göç İdaresi Başkanlığındaki bir toplantıya katılan Zakira Hekmat’a bu bağımsız değerlendirme raporu hazırlığına dair ilgili Dışişleri idaresi bilgi vermemiş. Oysa Afgan halkının özellikle kadınların görüşleri raporda yer almak zorunda. Türkiye, çok sayıda Afgan göçmene ev sahipliği yapan bir ülke olarak Büyükelçisinin raporuna sivil toplumun görüşünün yansıması için elinden geleni yapmalıydı. Taliban hükümet temsilcilerine tanınan kolaylık Afgan göçmenlerden esirgenmemeliydi. Dr. Zakira Hekmat Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (ARSA) kurucusu ve Başkanı. Uzun yıllardır ülkemizde doktor olarak görev yapıyor. Türkiye yönetimi gibi Dünya genelinde de Afgan kadınların ve mültecilerin hakkını savunan önder kadınlardan birisi olarak tanınıyor, çabası ödüllerle desteklenen, bilinen bir isim. Üstelik Taliban’ın ilk yirmi yıllık iktidarında eğitim yasaklarından etkilendiği için liseyi gizli okullarda bitirdikten sonra ülkemize burs kazanarak üniversite öğrencisi olmaya gelmiş bir kadın. Bugün de Afganistanlı kadınlar, eğitimciler, kız çocuklarını gizli, yeraltı okullarında, büyük riskleri göze alarak okutmaya çalışıyor. Zakira Hekmat da yasaklar nedeniyle gönüllü öğretmenlerin evlerde gizlice eğitim olanağı sağlamasıyla öğrenimini tamamlayabilmiş. Afgan kadınların ve kız çocuklarının cesur mücadelesi ve göze aldıkları hayati tehlikeler o rapora yansımalı. Umarım Sinirlioğlu, başta Zakira Hekmat olmak üzere ilgili dernek yöneticilerini davet ederek, sorunları konunun öznelerinin görüşüyle raporuna yansıtır. Çünkü her biri kendi yaşadıklarının yanı sıra ülkelerinde kalan akraba ve dostlarından taze, birinci el bilgi alıyor. Zulmedenlerin resmi görüşleri değil zulme uğrayanların haklı sesi Güvenlik Konseyine ulaşmalı. Feridun Sinirlioğlu ve Türkiye Dışişleri üzerine aldığı bu büyük öneme sahip insani sorumluluğu umarım hakkıyla yerine getirir.

Bizler de EŞİK- Eşitlik için Kadın Platformu olarak Sayın Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu koordinatörlüğünde hazırlanmakta olan raporda görüşlerimizin yer alması için kendisine bir mektup gönderdik. Mektup ve Taliban yönetiminde iki yıldır kadınlara ve kız çocuklarına yönelik baskıların derlendiği bilgi notu Salı günü yayınlandı. “Afganistan’da Taliban’ın Kadınlar Kız Çocuklarına Uyguladığı Baskı Cinsiyet Temelli Zulüm ve Bir Apartheid Rejimidir” başlıklı EŞİK basın bültenine ve içeriğine buradan ulaşabilirsiniz. Bültende kısa bir açıklamayla Gender Apartheid kavramı ve küresel kadın hareketinin girişimleri yer alıyor: “Afganistan’da gelinen durum cinsiyet temelli zulüm ve toplumsal cinsiyet temelli bir 'apartheid' rejimidir; insanlığa karşı suçtur. Küresel kadın hareketi, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırka dayalı apartheid rejimine karşı yürütülen mücadeleye atfen cinsiyete dayalı apartheid kavramının uluslararası hukukta suç olarak kabul edilmesi için bir kampanya başlatmıştır. Karima Bennoune tarafından hazırlanan 'Afganistan’daki cinsiyet apartheid’ine karşı Uluslararası Yükümlülük' başlıklı raporda açıklanan gender apartheid kavramı, kadınlara ve insanlığa karşı suçlar bağlamında önemli bir açılım sunmaktadır. Bu kampanyanın başarıya ulaşması ve Afganistan’da ve başka coğrafyalarda Taliban, IŞİD benzeri oluşumların mahkum edilmesi; dünyanın eşit, özgür ve barış içinde yaşanabilir bir yer olmasına önemli bir katkı olacaktır.” Prof. Karima Bennoune tarafından kaleme alınan ve gender apartheid, cinsiyete dayalı apartheid kavramını içeren raporun Türkçe çevirisini buraya bırakıyorum. Bundan böyle sık sık duyacağımız ve mücadelemize etkin yararı olacak metnin elimizin altında olmasında yarar var çünkü.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.