Ermenistan devletinin kuruluşu Kürtlerin aleyhine miydi?

Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde Büyük Ermenistan kurulacağı tezi ile “İslam kardeşliği” adı altında Ermeni korkusu yaratarak Kürtlerin kendilerine bağımlı kalmalarını amaçlamışlardır. Böylece, Kürtler Türk devleti ile birlikteliği bağımsızlığa tercih etmek durumunda kalmışlardır. Diyelim ki, Ermenistan devleti kuruldu. Kurulan bu devlet Kürtlerin varlığı için tehlike olabilir miydi?

Google Haberlere Abone ol

Feyzi Çelik*

Fırat Aydınkaya’nın Ermeni Soykırımı'nda Kürtlerin rolü konusundaki yazısına itiraz edenlerin sarıldığı argümanlardan biri de Ermenilerin, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Batı Ermenistan devletinin kurulmasının amaçlanması olarak gösterilmektedir. Elbette, böyle bir amaç vardır.

Başta Rusya olmak üzere, başka devlet tarafından destek bulabileceği ön görülebilir. Burada önemli olan, Kürtlerin buna karşı tutumudur. Daha çok Kürt Teali Cemiyeti (İstanbul) üzerinden kendisini ifade eden Kürtler, Ermenistan’ın kurulmasına karşı temkinli olmakla birlikte bunu bağımsız Kürdistan’ın da kurulması gerektiğine vesile yapmışlardır. Bağımsız Kürdistan talebi, Şerif Paşa tarafından Paris Konferansı'nda önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Kürtlerin ayrı bir devlet kurma hakkı ciddi bir şekilde savunulmuştur. Kürt akademisyen ve araştırmacılar tarafından Fransa devlet arşivlerinde yapılan incelemede Koçgiri ve Dersim direnişi liderleri Alişer ve Seyyid Rıza’nın Şerif Paşa’ya gönderdikleri mektuplarla Şerif Paşa’nın bağımsız Kürdistan çabasına destek verdikleri anlaşılıyor. Bu mektuplarda dikkat çeken en önemli yön, Seyyid Rıza ve Alişer’in destek ve dayanışmasının tüm Kürdistan halkı adına olduğunun ileri sürülmüş olmasıdır. Ayrıca bu mektuplarda, gelecekte yeni Türk devletinin çekirdeğini oluşturacak Kemalist kadroların İttihatçı artığı olarak nitelenmesi ve bunların Kürt aşiret ve ileri gelenlerinin zorla Şerif Paşa aleyhine sahte telgraf çekilmesini sağladıkları da mektuplarda yazıyor. (Sedat Ulugana Facebook sayfası)

Burada daha sonra CHP’nin kadroları haline gelen Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti'nin, Şerif Paşa’nın ve Kürt Teali Cemiyeti'nin mücadelesini baltalamak için Kürt aşiretleri adına Fransa ve başka yerlere sahte telgraf ve benzeri faaliyetleri organize etmiş olmalarıdır. Bu cemiyetin o dönemde etkili bir şekilde Şark vilayetlerinde Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde Ermenistan devletinin kurulacağı yoğun propagandası ile iki amaç elde edilmek istenmiştir. Birincisi, soykırımdan arta kalan Ermenilerin kendi hukuklarına sahip olmalarını engellemek, ikincisi Kürtlerde Kürdistan düşünce ve bilincinin oluşmasını engellemektir. Gerçekten de, bu propagandanın etkili olmasının en önemli nedenlerinden biri de Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti'nde yer alan bazı kişilerin İttihatçıların organize ettiği Ermeni Soykırımı eylemlerine yardım etmesi ve Ermenilerden kalan malların talan edilmesinde rol oynamış olmasıdır. Mondros Mütarekesi'nden sonra, göçe zorlanıp da sağ kalanlardan bir kısmının geriye dönmesi için uygun koşullar ortaya çıkmıştı. İngiliz ve Fransızlar tarafından desteklenen iki grup (Ermeni ve Rum) kaybettikleri servetlerini elde etmek isteyeceklerdi. İşte Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin asıl ortaya çıkış nedeni bu korkudan kaynaklanıyordu. (Fikret Başaya Paradigmanın İflası s. 39) Şu da söylenebilir, Kürt Teali Cemiyeti bünyesinde örgütlenen Kürtler, Ermeni Soykırımı'na katılmamış veya soykırıma karşı çıkmışlardır. Kürdistan topraklarında Büyük Ermenistan’ın kurulmasından endişe duymakla birlikte, Kürdistan’a saygılı bir Ermenistan’ın kurulmasını tehlike olarak görmemişlerdir. Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti'nin temel gündeminde Kürtlerin hakları yoktur. Onların amacı Kürtlerin Türk devleti ile birlikte hareket etmesini sağlamaktır. Bunun karşılığında Kürtlere kurumsal bir vaatte dahi bulunulmamıştır. Bu bakımdan, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın yeni Türk devletinin temeli olarak kabul edilen 1.BMM ve 1921 Anayasası ile ilgili konuşmasının bir karşılığı da bulunmamaktadır. Kürt delegasyonu olarak Ankara’ya gidenlerin çoğu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile bağlantılı olanlardır. O dönemde, Kürt mücadelesini verenlerin faaliyetleri yasaklanmış, engellemeler sergilenmiştir. 1.BMM’nin siyasal dağılımında bazı Kürtlerin olduğu doğrudur. Bunların Paris Konferansı'nda bağımsız veya otonom Kürdistan için diplomasi yapan Şerif Paşa’ya karşı, Türk devleti hesabına çalıştıkları veya öyle yönlendirildikleri Fransa’ya çekilen telgraf ve mektuplardan anlaşılmaktadır. Kürt mücadelesini yürütenlerin gazetelerinin nakli engellenirken bunlara telgraf imkanının sunulması üzerinde ayrıca durulmalıdır. Türk resmi tezleri incelendiğinde, Kürdistan Teâli Cemiyeti'nin Kürdistan’ı hedeflediği, Şarkiye Müdâfaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti'nin ise Türk devleti ile birlikte hareket ettiği yazılmaktadır. Bu cemiyet, Süleyman Nazif ve Cevat (Dursunoğlu) aracı kılınarak Kürt Teâli Cemiyeti Reisi Seyit Abdülkadir’e baskı uygulamalarına rağmen Seyit Abdülkadir bu baskıya direnç göstermiş, bağımsız Kürdistan düşüncesinden vazgeçmemiştir. Seyit Abdülkadir’in Şeyh Said ayaklanmasına destek verdiği ispat edilmeden apar topar idam edilmesi kendileri açısından geçmiş bir hesabın ödetilmesi olarak not edilebilir. Tarihsel olarak bakıldığında Ermenilerin, kendilerine özgü Hıristiyanlık anlayışı, askeri bir topluluk olmayışları ve benzeri nedenlerle, Batı Hıristiyanlık anlayışından farklılıkları söz konusudur. Askeri bir topluluk olmamaları nedeniyle Osmanlı için tehlike olarak görülmemişlerdir. Hatta Osmanlılar diğer Hıristiyan topluluklarına uyguladıkları devşirme/asimilasyonu Ermenilere uygulamamışlardır. Benzer bir durum Yahudiler için de geçerlidir. Ermenilerin millet-i sadıka olarak nitelenmelerin kökeninde yatan neden de budur. Burada üzerinde durulması gereken nokta, Ermeni ve Ermenistan konusunda Batı'nın özellikle Rusya’nın samimi olup olmadığınının belirlenmesidir. Soykırıma engel olmak bir yana Almanya örneğinde olduğu gibi soykırıma destek verdikleri göz önünde bulundurulursa, bunların Ermenistan devletine destek verebileceklerini söylemek ne kadar doğru olabilir ki? Böyle olduğu bilindiği halde, Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde Büyük Ermenistan kurulacağı tezi ile “İslam kardeşliği” adı altında Ermeni korkusu yaratarak Kürtlerin kendilerine bağımlı kalmalarını amaçlamışlardır. Böylece, Kürtler Türk devleti ile birlikteliği bağımsızlığa tercih etmek durumunda kalmışlardır. Diyelim ki, Ermenistan devleti kuruldu. Kurulan bu devlet Kürtlerin varlığı için tehlike olabilir miydi? Tehlike olamazdı. Tam tersine, kurulacak Ermeni devleti, bağımsız Kürdistan devletinin kurulmasının önünü açacak, Ermenistan devleti bu şekilde hem kendisini yaşatacak hem de Kürdistan’ın kurumlaşmasına destek sunacaktı. Hatta, fiilen Kürtler Ermenistan devleti içinde de daha da etkili olma fırsatını ele geçireceklerdi. Kısa bir süre sonra, Türk devleti ile Ermenistan korkusuyla birlikte hareket etmenin sonuçlarından Kürtler lehine en küçük bir bahşiş dahi verilmedi. Kendilerine bahşiş verilen bazı Kürt ileri gelenlerinin başına ne geldiği de biliniyor. Bir kısmı da başlarına ne geleceğini bildiklerinden dolayı sonsuz ve dolaysız, kendi halkına yabancılaşarak Türk devletinin ajanlığına kolayca geçiş yapmışlardır. Öyle anlaşılıyor ki, Kürtlerin örgütsüzlüğü, Seyyid Rıza ve Alişer’in sesini diğer Kürtlere ulaştırmalarındaki zorluklar alanı, Kürtlerin insafını Türk egemen güç ve anlayışlarına bırakıyor. Ne yazık ki, günümüzde de çok az farklılık görülüyor. Kürtlerin bu konuya kafa yormaları Kürtlerin lehinedir. 1071 Malazgirt, 1514 Çaldıran, 1915 Çanakkale’de “Türk-Kürt işbirliğinde” ibre sürekli olarak Türklerin lehine olmakla kalmamış, Kürtleri de bölgede yaşayan yerleşik barışçı halklarla karşı karşıya getirmiştir. 100 yıl önceki “güçlü meclis” de, şimdiki “güçsüz meclis” de aynı hedefte ilerlemeye devam ediyor. Hedefi, Türk'ü egemen ve emperyal kılma.

*Avukat