Darbeyi değil devrimi tartışmak

Devrimcilerin 21'inci yüzyılın devrimlerinin nasıl bir yol izleyeceği üzerinde kafa yormak yerine, aslı astarı olmayan, AKP iktidarının ABD’nin kanatları arasına iyice sokulmasına hizmet eden darbe söylentilerine itibar etmeleri zaman kaybıdır.

Google Haberlere Abone ol

Yaşar Ayaşlı

RAND Corporation’un bir ay önceki raporunda yer alan Türkiye’de darbenin elinin kulağında olduğu iddiası bir türlü gündemden düşmüyor. İktidar yanlısı da muhalefeti de, gericisi de ilericisi de orta seviye subayların rahatsız olup olmadıklarını, darbe yapıp yapmayacaklarını tartışıyorlar.

Buna karşılık, çoğunluğu itibariyle karşıdevrimci bir karakterde olup, devrimi bastırmayı veya çalmayı amaçlayan darbelerin panzehiri devrimi tartışmak artık o kadar itibar görmüyor. Oysaki devrimci hareket güçlü olmasa da devrimi yeniden düşünmek, olası gelişme yolları üzerinde kafa yormak gerekir.

Devrimcilerin 21. yüzyılın devrimlerinin nasıl bir yol izleyeceği üzerinde duracaklarına, aslı astarı olmayan, AKP iktidarının ABD’nin kanatları arasına iyice sokulmasına hizmet eden darbe söylentilerine itibar etmeleri zaman kaybıdır.

Devrimci yıllarda darbe söylentilerinin odağında “asker rahatsız” sözünün muhatabı iktidar değil, devrimci hareketin ve toplumsal muhalefetin durdurulamaz yükselişi olurdu. Devrimci hareketin politik ağırlığının ortadan kalktığı günümüzde darbe, önleyici karşıdevrim olmaktan çıkmış, statükoya balans ayarı yapmayı sağlayacak bir araç mahiyeti kazanmıştır.

Bu boşlukta devrimlerin tarihte kaldıkları, onların da komplocu azınlıklar tarafından yapılan darbelerden başka bir şey olmadıkları görüşü taraftar bulabilmektedir. Devrimin ne anlama geldiğini bilmeden veya bilmezden gelerek herkesin kendi dünya görüşüne uyarladığı içi boş bir kavrama dönüştürülmesi güncel bir tehlikedir.

21.yüzyıl devrimleri üzerine düşünme, geçmiş devrimlerden yola çıkmakla başlar. Geleceğin devrimleri ne kadar farklı biçimlere bürünecek olursa olsunlar, eskisinden çok farklı olmayacaklar; aynı karşıtlıklara, aynı hedeflere, benzer yöntemlere dayanacaklardır. Bu yüzden, kavramın “yenilik”, “reform”, “köklü değişim” anlamına gelecek şekilde kullanılmasının, kirletilmesinin veya cinsel devrim, manevi devrim, teknik devrim şeklinde anlam kaymalarına uğratılmasının önünde durmak devrimci bir görevdir.

TARİHİN DİYALEKTİĞİ

Devrim nedir? Gerici, liberal yazarlar devrimi darbe gibi gösterirler: “Ekim Devrimi de bir askeri darbedir ve bu işlere kafa yoran ama bir tek gün dahi devlet yönetmemiş olan çekirdek elit grubun kendi inandığı siyasal düzeni kurmak mücadelesidir.” (Hasan Bülent Kahraman, sabah.com.tr, 21 Mayıs 2012)

Darbe devrim, devrim darbe değildir. Darbeler üst sınıfların kendi içlerinde bir el değiştirmesi olup, gücün yeniden paylaşımına dayanırlar. Orta Çağ'da saray darbeleri yaygınken, yirminci yüzyılda onun yerini ordunun iktidarı zorla ele geçirmesi almıştır.

Devrimse eski toplumsal güçlerin elindeki devlet iktidarının yeni ve ileri bir sınıfın eline geçmesi, eski toplumsal yapının dipten doruğa dönüştürülmesidir. Toplumun gelişme sürecinde sistemin özünü dönüştüren nitel bir değişiklik, bir sıçramadır. Ülke nüfusunun önemli bir kesiminin desteğine sahip olmasıyla da azınlık komplosuna dayanan darbelerden ayrılır.

Tarihsel gelişmenin motoru devrimlerdir. Köleci toplumdan feodalizme, feodalizmden kapitalizme, kapitalizmden sosyalizme geçişler toplumsal devrimlerle olmuştur. Marx ve Engels tarafından bilimsel olarak ortaya konan devrim yasası, tarihsel gelişmenin, alt sosyoekonomik oluşumlardan üst sosyoekonomik oluşumlara geçişlerin analizinden çıkarılmıştır.

Bütün toplumsal formasyonların çöküşünün altında, gelişmelerinin belirli bir aşamasında üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki yatar. Toplumdaki bütün çelişki ve çatışmaları şiddetlendiren, sınıf mücadelesini hareket ettiren bu çelişki toplumsal devrimle çözülür. Eski siyasi üstyapı, yani devlet iktidarı, altyapının gelişmesinin önünde bir engel haline geldiğindeyse siyasal devrim gerçekleşir. Sınıf mücadelesi önünde sonunda ezilen sınıfların eski siyasi üstyapıyı ve altyapıyı tasfiye ederek yenisini kurmalarıyla sonuçlanır.

Toplumun ekonomik, ideolojik, politik yapısında köklü bir dönüşümün tek yolu toplumsal devrimdir. Ulus-devlet veya çokuluslu devletler çerçevesinde gerçekleşen devrim üç alanı da kapsar: Siyasi devrim, iktisadi devrim, ideolojik-kültürel devrim.

Tarihsel devrimlerin türü nesnel içeriğine, hangi sosyal çelişkileri çözdüğüne, hangi sosyoekonomik sistemi hedef aldığına göre değişir: Demokratik/antifeodal, sosyalist/antikapitalist, ulusal kurtuluşçu/demokratik…

DEVRİM TÜRLERİ

Devrim, sosyoekonomik ve sosyopolitik yönleri birlikte ele alınması gereken tümleşik bir kavramdır. Ancak devrimci mücadelenin öncelikli zemini ekonomi değil, ekonomik dönüşümün önündeki esas engeli oluşturan politik düzlemdir. Devrimin tayin edici çatışmasının bu alanda geçme nedeni budur. Siyasi devrim, iktidarın gerici sınıfın elinden alınması ve ilerici sınıfın iktidarının kurulması, dolayısıyla yeni bir devlet aygıtının oluşturulması demektir.

Eskimiş mülkiyet ilişkilerinin değiştirilip, ilerici sınıfın çıkarlarıyla uyumlu hale getirilmesinin anahtarı siyasi iktidardır. Siyasal devrim, yani iktidarın ele geçirilmesi ekonomik ve politik-hukuki yapının değiştirilmesine doğru genişletildiğinde, yeni hâkim sınıfın ideolojisi ve bilinci, yeni kültür toplumu belirler hale geldiğinde, uzun bir süreç gerektiren toplumsal devrim tamamlanmış olur. Bir üretim tarzından daha ileri bir üretim tarzına, örneğin feodalizmden kapitalizme, kapitalizmden sosyalizme geçişler bu yolu izlemişlerdir.

Devrimler çağdan çağa değişirler. 1572 Hollanda, 1648 İngiliz, 1783 Amerikan (aynı zamanda ulusal), 1789 Fransız devrimleri kendi içlerinde farklı ayrımlara tabi tutulabilseler de, son tahlilde feodalizmden kapitalizme geçiş yolu üzerinde gerçekleşen antifeodal karakterde burjuva devrimleridir. Devrimin itici güçlerini somut tarihsel koşullar belirler. Antifeodal, burjuva demokratik devrimlerin hegemon gücü burjuvazi, itici güçleri köylülük, kentli orta tabakalar, henüz embriyon halindeki işçi tabakalarıdır.

Bu tür aşağıdan yukarı gelişen devrimler kadar, iktidar el değiştirmeden toplumun sınıf yapısını değiştiren Alman, İtalyan, Japon devrimleri gibi yukarıdan devrimler de vardır. Köylü yığınlarının katılımı olmaksızın feodal sınıfın başkalaşımıyla gerçekleşen bu tür devrimler gerici yolu temsil ederler.

Yirminci yüzyılın gerçek, radikal devrimleri doğrudan veya müteakiben sosyalizme dönüşen proletarya, halk devrimleridir. 1917 Rus, II. Dünya Savaşı sonrası halk demokrasileri, 1949 Çin, 1959

Küba devrimleri vs. aralarındaki farklara rağmen sosyalist veya sosyalizme dönüşen devrimlerdir. Bazı ülkelerde burjuva demokratik devrim proletarya hegemonyası yoluyla sosyalist devrime doğru evrilmişlerken, bazılarında sosyalist devrim geçerken burjuva demokratik devrimin çözümlenememiş sorunlarını çözmüştür.

Sosyalizmin dünya çapında yenilmesiyle eski sosyalist toplumların kapitalizme geri dönmeleri geçici bir durumdur. Tarihin çarkı hep geri dönmeyecek, su akıp yolunu bulacaktır.

NESNEL VE ÖZNEL KOŞULLAR

Devrimin hangi yoldan gerçekleşeceği her zaman tartışma konusu olmuştur. Kimi devrimin şiddet yoluyla kimi de barışçıl yoldan gerçekleşeceğini savunmuştur. Şimdiye kadar bütün devrimler egemen sınıfların şiddet kullanmaksızın iktidarı teslim etmediklerini göstermiştir. Egemen sınıflar devletinin tepeden tırnağa silahlı olmalarından hareket eden Lenin, “Zora dayanan bir devrim olmadan proletarya devletinin burjuva devletinin yerini alması olanaksızdır” demiştir. Sosyalist devrim, öncekilerden farklı olarak burjuva devlet aygıtını parçalamak zorundadır.

Devrimin şiddet yoluyla gerçekleşeceğini tartışanlar arasındaki bir başka konu da şehirlerin mi kırların mı temel alınacağı, kısa süreli mi uzun süreli mi olacağıdır. Ancak somut durum neyi gerektirirse gerektirsin, hangisi temel alınırsa alınsın, devrimin zafer kazanması için belirli nesnel ve öznel koşulların olması şarttır.

Nesnel koşullar derken devrimcilerin iradesinden bağımsız olarak ülke çapında devrimci kriz, emperyalizmin zayıf halkası gibi kavramlarla ifade eden durumlar; öznel koşullarla ise parti, cephe gibi örgütlenmeler; kitlelerin bilinçlilik ve örgütsel düzeyleri kastedilmektedir. Kitleler devrim yapmaya hazır ve istekli değillerse, ortada zaferi hazırlayacak strateji ve taktikler izleyen bir parti yoksa devrim başarı kazanamaz.

Bu, devrimlerin bir avuç iyi eğitilmiş profesyonel devrimcinin, öncü gerillanın işi olacağı anlamına gelmez. Bunlar da gereklidir ama Marx’tan Engels ve Lenin’e kadar bütün devrimci ustalar, ileri sınıfın veya devrimci kitlelerin enerjisini ve aktif desteğini arkasına almayan devrim girişimlerinin başarı kazanamayacaklarını vurgulamışlardır.

**

SONUÇ

Darbe söylentilerine gelince, birbirleriyle bazen ittifak yapan bazen çatışan ulusalcıların ve AKP iktidarının, 20 yıldır sürdürdükleri oyunun yeni bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Siyasi iktidar faşizmi tahkim etme hedefini gerçekleştirmek için hep askeriyeyi işaret etmiş, ama asıl darbeyi indiren de kendisi olmuştur. Bunu kendisini meşrulaştırmanın bir yolu olarak kullanmaktadır.

Gülen Cemaati'nin düşüşünden sonra iktidara yamanan ve en zor anında koltuk değneği rolü üstlenen ulusalcı kanada gelince, ağzıyla kuş tutsa solu yanına çekemez. Onca darbe, onca badireden sonra emek cephesinin karşıdevrimin bir parçası olan Avrasyacı-NATO’cu askerlerden bir beklentisi yoktur ve olamaz. Kuru kuruya devrim hayal etmek, umudunu darbeye bağlamaktan yeğdir.