Kürtler, suç ve ceza: Coğrafya öldürür mü?

Ortadoğu'nun “öldürücü coğrafyası”nın inşası ile Kürtlerin kriminalleştirilmesi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Coğrafyanın Hakkari'de 14 yaşındaki Vedat Ekinci'yi neden öldürdüğünü, 1943'de Van Özalp'te 33 köylüyü nasıl öldürdüğünü, 2011'de de Roboski'de 34 kişiyi niye öldürdüğünü anlamanın yolu işte buradan, bu coğrafyanın politik ve hukuki olarak nasıl kurulduğunu-kurgulandığını anlamaktan geçiyor.

Google Haberlere Abone ol

Orhan Gazi Ertekin*

Hakkari'nin Cemekurk köyünde güvenlik kuvvetlerince açılan ateş sonucu öldürülen Vedat Ekinci için sayın Vali “coğrafi kader” beyanında bulunmuş. İbni Haldun'un çok bilinen “coğrafya kaderdir...” sözünün bir cenazede tevekkül haline getirilmesi pek garip bir siyaset ve hukuk maslahatına sahip olduğumuzu ele veriyor. Kriminolojik olanın coğrafya olması ise oldukça ileri bir sosyoloji anlayışının devrede olduğunu gösteriyor. Eğer tam da söylendiği gibi anlarsak Vali bey aslında çok önemli bir ifşaatta bulunmaktadır. Şöylediği şu: Coğrafyadan dolayı ölüyorsunuz! Öldürülüyorsunuz! Devlet sizi coğrafyadan dolayı kazaen öldürüyor olarak da anlayabiliriz bunu. Tabii ki coğrafya kaderdir tespitini aşan bir söz bu. Coğrafyanın nizalı olmasıyla alakalı bir söz. Daha doğrusu coğrafyanın devlet için “kaza”ya müsait olduğu ile alakalı bir söz. Vali bey iki sözcükte Kürtlerin yaşadığı bölgenin suç ve ceza geleneğinin nasıl doğallaştığını, halkın suç ve cezasının nasıl coğrafyalaştığını, dahası öldürülmenin nasıl bir coğrafi-politik temele dayandığını açıklıkla ortaya koyuvermiş oluyor böylece. Ortadoğu coğrafyasının öldürücü olduğuna dair bu devlet adamı sağduyusu Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun toplam hukukuna dair çok şey söylerken Kürtlerin de suç ve ceza ile ilişkisini ifşa etmiş oluyor. Şöyle...

'ORTADOĞU'DA COĞRAFYA NEDEN ÖLDÜRÜR?'

Ortadoğu'nun “öldürücü coğrafyası”nın inşası ile Kürtlerin kriminalleştirilmesi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Coğrafyanın Hakkari'de 14 yaşındaki Vedat Ekinci'yi neden öldürdüğünü, 1943'de Van Özalp'te 33 köylüyü nasıl öldürdüğünü, 2011'de de Roboski'de 34 kişiyi niye öldürdüğünü anlamanın yolu işte buradan, bu coğrafyanın politik ve hukuki olarak nasıl kurulduğunu-kurgulandığını anlamaktan geçiyor. Çünkü bu coğrafyada, coğrafya ile siyaset ve kriminoloji iç içe geçiyor ve suçluyu ve suçsuzu politik coğrafyanın kendisi söylüyor ve kendisi infaz ediyor. Ve tabii ki kazayı, Ve seken kurşunla ölümü, Ve coğrafyanın kaderini de gene buradan anlayacağız...

KÜRTLERİN KRİMİNALİZASYONU: 'KAÇAKÇI KÜRTLER'

Ortadoğu'da coğrafi sahanın parselasyonunun, sınırların belirlenmesinin ve böylece yüzyıllardır yaşanan olağan ilişkilerin ve alışverişin birdenbire “kaçak” hale gelişinin yaklaşık yüz yıllık bir geçmişi var diye biliyoruz. Ama Cambridge Üniversitesinden Dr. Mustafa Ongan'ın tezine bakılırsa 1878 Berlin Antlaşmasına kadar uzanan bir modern sınır pratiğinden söz edebiliriz. Dr. Ongan'ın araştımalarına göre Berlin Antlaşması sonrasında Türkiye-İran sınırının modernleştirilmesi projesi İngiliz Emperyal egemenliğinin bir tezzahür sahası olarak ortaya çıktı. Rusya karşısında kendi mesahasını genişletmeye çalışan Birleşik Krallık geleneksel sınırlar yerine içerisi-dışarısının kriminal olarak belirlendiği yeni bir sınır uygulamasına geçişin bütün teknik ve düşünsel hazırlıklarının öncülüğünü yaptı. Hükümranlık sahası olarak coğrafya yerini beşeri taksime bıraktı ve böylece sınırın her iki tarafındaki akraba topluluklar geleneksel ilişkilerini ancak ve ancak suç fiili ile yeniden inşa edebilir hale geldiller. Kürtler artık “kaçakçı” olmuşlardı. 1920'lerdeki Türkiye'nin bu kez güney sınırları belirginleştirilirken aynı modern sınır anlayışı kesinleştirilmiş oldu. Kürtdağlıları (Afrin) kurtuluş savaşı sırasında kendi bölgelerinin fransızlara bırakılmasına karşı bir mütalebe (Kürtdağlıları mütalebesi) yayınlayarak Mustafa Kemal ile görüşmeye geldiklerinde Türkiye'de kalan akraba topluluklar ile birlikte kalmak istediklerini beyan etmişler, fakat Mustafa Kemal'in “anlaşmanın gerçekleştiği” cevabı ile karşılaşmışlardı. Bir kez daha aynı sosyal ve kültürel çevreyi, ticari ilişkileri, aynı topluluk duygusunu yaşayan gruplar artık “kaçakçı” veya “suçlu” hale geleceklerdi. Bir de şu şekilde ifade edelim: Aynı ve tek bir hukukilik alanı iki farklı hukuki alana bölünmüştü. Ve dahası böylece aynı hukuki çevrenin birbiri ile buluşması da kriminal hale gelmiş oluyordu. Bu durumun “olağan hayat”ın suç haline getirilmesi olduğunu da söyleyelim ki eksik kalmasın. İşte “coğrafyanın kaderi”nin kısa tarihi ve kökenleri buralarda saklı bulunmaktadır. 1943'de 33 kişiyi öldüren, 2011'de 34 kişiyi öldüren ve bugün Vedat Ekinci”yi öldüren Coğrafya'nın inşası bu kısa tarihten itibaren yükseldi.

Kuşkusuz ki coğrafya bazen hukuku, yargıyı, adaleti ayırır. Bir dağ, bir nehir iki farklı topluluk yaratır. Suç ve ceza da böylece farklılaşır. Ölümün ve öldürmenin toplumsal tarihi de değişir. Oysa Pascal “sınırlarını bir derenin belirlediği şeye nasıl adalet denir?” mealinde bir söz sarfetmişti. Buna karşılık Coğrafi bir sınırın anlamsızlığı üzerine kurulu bu dindar eleştiri bile Ortadoğu'nun hukuku ve adaleti söz konussu olduğunda oldukça trajik-komik kalıyor. Çünkü, Ortadoğu'da adaletin sınırlarını bir dere bile belirlemiyor. Ailelerin, akrabaların, kardeşlerin tam ortasından geçiyor sınır ve her iki tarafta kalanlar birdenbire suçlu hale geliyorlar. Her iki kardeşin görüşmesi suç haline geliyor. Bir derenin bile belirleyemediği sınır “pasta keser gibi” kesilirken kimin ne zaman nerede hangi ülkede olduğunu anlayamayacağınız bir “belirsiz coğrafya”nın kurbanına dönüşmeniz de kaçınılmaz hale geliyor...

Ve biz de buna hak, hukuk ve adalet diyoruz...

*Demokrat Yargı Eşbaşkanı