Zorla ve toplu sınır dışı uygulamasının akıl dışılığı

Zorla ve toplu sınır dışı, her bakımdan ama her bakımdan akıl dışı. Ne göçmenler bu yolla ortadan kaybolur, ne toplumsal huzur ve barış sağlanır ne de gündelik göçmen olan-olmayanlar arasındaki problemler çözülür. En fazla, birkaç ay için göçmen karşıtlarının gönlü okşanır; sonrasında gerilim dalgası yükselir, yarılmalar derinleşir…

Google Haberlere Abone ol

Lülüfer Körükmez*

Baştan uyarayım: Bu yazı göçmenlerin sınır dışı edilmesinin göçmenler ve göçmen olmayanlar için ne anlama geldiğini dert ediniyor. Ne zamandır göçmenlerle dayanışan; yabancılar için de hukuki haklar olduğunu hatırlatan herkese, küfürler arasında söylendiği gibi “duyar kasan” bir başka yazı diyerek hemen şimdi bunu okumayı bırakabilirsiniz. Yapacak bir şey yok. Yine de bir ihtimal olan bitenin ne anlama geldiğini merak ediyorsunuzdur. Bu nedenle bu kısa yazıda zorla ve toplu sınır dışı uygulamasının sadece göçmenler değil ama göçmen olmayanların hayatlarını da doğrudan ilgilendirdiğini anlatacağım.

Türkiye’de dört milyona yakın Suriyeli yaşıyor. Süleyman Soylu’nun açıklamasına göre şimdiye kadar yaklaşık kırk üç bin kişi sınır dışı edildi ve yıl sonuna kadar hedeflenen “sınır dışı sayısı” seksen bin. Geçen haftadan bu yana, insan hakları ve göç alanında çalışan kurumlar, ağlar, aktivistler, zorla ve toplu sınır dışı uygulamasının, ulusal ve uluslararası hukukun hangi maddelerini ihlal ettiğinin altını çizen açıklamalar yaptılar. Diğer yandan ise pek çok kişi sınır dışı edilenlerin sayısını yeterli bulmuyor. Peki, ama yollarda yapılan kimlik kontrolleri, manava gitmiş kişilerin otobüslere doldurulması, apar topar savaşın bitmediği bir ülkeye geri gönderilmeleri ne anlama geliyor? Ya da şöyle soralım: Sayıları dört milyona yaklaşan Suriyelilerden seksen binini sınır dışı etmek aslında neyi hedefliyor?

İstanbul Valiliği'nden yapılan açıklamada, kayıtsız olan ya da suça karışmış göçmenlerin sınır dışı edildiği belirtiliyor; bir de basından öğrendiğimize göre, yolda yapılan tesadüfi kimlik kontrollerinden sonra “gönüllü olarak” geri dönmeyi isteyenlerin gönderildiği yazıyor. Kayıtlı olduğu il dışında yaşadıkları tespit edilenler ise kayıtlı oldukları illere gönderiliyor. Çok makul geliyor kulağa; kanunlar var, uymayanlar ilgili hükümlere tabi tutuluyor. İşte hukukun varlığı ve tam kapasite uygulanması! Peki, göçmenler neden hukuka uygun davranmamışlar? Uysalardı başlarına hiç böyle şeyler gelmezdi değil mi? Bir tuhaflık var bu meselede. Bu tuhaflığın cevabını aslında herkes biliyor: Göçmenlerin kötü yaşam koşulları, geçim zorlukları, ayrımcılık, sömürü, çaresizlik gibi herkesin her gün şahit olduğu, bizatihi aktörü olduğu ya da yararlanıcısı olduğu meseleler. Düşük ücretle çalıştırma, derme çatma yerleri kiralama, ücretini vermeme, sokakta sırtını dönme ya da açıktan küfretme, saldırma... Hepsini açıkça biliyoruz. Tanığız.

SINIR DIŞI UYGULAMASININ GÖÇMENLER İÇİN ANLAMI

Önce “sınır dışı edilebilirlik” nedir oradan başlayalım. Sınır dışı edilebilirlik, sınır dışı edilmek değildir; sınır dışı edilme ihtimalidir. Amerikalı sosyal bilimci Nicholas DeGenova sınır dışı edilebilirliğin, bütün göçmenlerin sınır dışı edileceği hedefini taşımadığını ama göçmenlere sınır dışı edilebileceklerinin farkında olmalarını sağladığını söyler. Tarihsel olarak düzensiz göçmenlerin her an yaşadıkları ülkenin dışına zorla atılabilme riskinin altını çizer. Ancak sınır dışı edilebilirlik sadece hukuki statüyle bağlı değildir. Hukuksuzluk ve 'zor'un mevcut olduğu durumlar için de tercüme edilebilir. Suriyelilerle ilgili birçok haberde de, gönüllü geri dönüş belgelerinin zorla imzalatıldığı ya da geçerli belge/izinleri olanların da sınır dışı edildiğini okuyoruz. Dolayısıyla, sınır dışı edilebilirlik, hukuki statünün koruyucu olmadığı durumu da genişletilebilir.

Dört milyona yakın insan içinden seksen binin sınır dışı edilmesinin göçmenler için anlamı, sınır dışı edilebilir olduklarını hatırlatmaktır. Hukukun korumadığı yerde doğal olarak kaygı artar. Öte yandan, özellikle son bir senede Türkiye’de Suriyeli karşıtlığı ve öfkesi zaten linç boyutuna ulaşmıştı; toplu ve zorla sınır dışı etme, göçmenlerin suçlu olarak damgalanması anlamına gelecektir ve korumasız, endişeli ve “suçlu” durumuna getirilen göçmenler, daha fazla taciz, sömürü ve şiddete maruz kalacaktır. Bu durum, hem sömürüyü, hem de içe kapanma ve toplumsal kopuşları artıracaktır. Açıklamaya çalışalım.

Halihazırda göçmenlerin piyasa ücret rayicinin altında ve güvencesiz çalıştırıldıklarını, birçok durumda da ücretlerini alamadıklarını biliyoruz. Muhtemel ki bundan sonra bu sömürü daha da derinleşecektir. Kaygılı, korkmuş ve hukuki koruma bakımından kırılganlaştırılmış grubun, DeGenova’nın da hatırlattığı gibi emek sömürüsüne ses çıkarma kapasiteleri azalır. Böyle zamanlarda, göçmenlerin korunmasız olduğunu sadece göçmenler değil, göçmen olmayanlar da anlar. Tam da bu nedenle, bugün Suriyelileri sınır dışı etme dalgasının sebebi iç veya dış siyasi hesaplar olsa da, iş gücü piyasasındaki etkisi sömürünün derinleşmesi olacaktır. Buna ek olarak “işimizi elimizden aldılar” söylemiyle kendini gösteren, göçmenler ve göçmen olmayanlar arasındaki gerilimin artması da kuvvetle muhtemeldir.

Öte yandan, fiziki, sosyal, ekonomik ve hukuki olarak, en hafif ifadeyle kırılganlaştırılmış olan göçmenlerin içe kapanması kaçınılmazdır. İnsanlar korktukları yerde, bildikleri adacıklara sığınır, kendine kapalı bir dünya kurar. Bu, toplumsal barış ve huzur için pek de iyi bir tablo değil sanırım.

SINIR DIŞI UYGULAMASININ GÖÇMEN OLMAYANLAR İÇİN ANLAMI

Hafıza tuhaf şey. Türkiye toplumu için hafıza problemi olduğu devamlı söylenir. Bir anlamıyla da doğrudur. Birbirine benzer olaylar tekrarlanıp durur ama bir türlü bunların bağlantısı kurulmaz. En iyi ihtimalle, “…ama o başka bu başka” denilir. Ancak, hafıza durduğu yerde durmaz. En olmadık zamanda kafasını uzatıverir. Türkiye’nin zorla yerinden etme tarihi de bolca örnekle dolu. Henüz yüzleşmenin, hesaplaşmanın gerçekleşmediği birçok örnek. Suriyelilerin zorla ve toplu sınır dışı edilmesi tam da bunlara bir ek daha yapıyor. Gerekli izinleri olmayan, suça bulaşmış vb. diye kendimizi kandırabiliriz, ancak böyle olmadığını biliyoruz. Sınır dışı edilenler dışında kalıp, Türkiye’de yaşamaya devam edecek kişiler, bunu hep hatırlayacaklar. Dahası, tüm Suriyeliler sınır dışı edilse ve Türkiye’de geriye sadece seksen bin kişi kalsa da, bu hafıza hep orada duracak. Hafızanın nerelerde nasıl sonuçlarla karşımıza çıkacağını ise kestiremeyiz. Ne göçmenler ne göçmen olmayanlar için. Nefret söylemini üretenler, düşmanlığı körükleyenler, linç failleri için de aynı şey geçerli.. Bildiğimiz tek şey, önceki örneklere bakarak, karşımıza çıkacakların huzur ve barışla çok ilgili olmayacağı.

Özetle, zorla ve toplu sınır dışı, her bakımdan ama her bakımdan akıl dışı. Ne göçmenler bu yolla ortadan kaybolur, ne toplumsal huzur ve barış sağlanır ne de gündelik göçmen olan-olmayanlar arasındaki problemler çözülür. En fazla, birkaç ay için göçmen karşıtlarının gönlü okşanır; sonrasında gerilim dalgası yükselir, yarılmalar derinleşir…

SÖYLEMEDEN EDEMEYECEĞİM: DUYAR KASMAK 

Son olarak, hukuku ve hakları hatırlatmak, ihlal edildiği durumlar için uyarıda bulunmak, duyar kasmak, değildir. Duyar kasmak, sorumluluk almamak, hakları ve hukuku opsiyonel ya da yok saymak, sadece gözüne takılan görüntülere, örneğin Alan Kurdi bebeğe, ah vah etmek, ardından hemen unutmaktır.

*Dr., Göç Araştırmaları Derneği