MEB liselere ne yaptı?

Sunumlar güzel, hayaller güzel, hedefler motive edici. Ancak gerçek koşullarla bu sunumda yer alan içerik arasında bir uçurum var. 2018 yılında yaklaşık yarım milyon üniversite öğrencisi ekonomik nedenlerle okulu bıraktı. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı yüzde 25. Bu kariyer ofisleri, hayal-etkinlik-yaşam dersleri, portfolyolar ve sunumlar öğrenci ve öğretmen arasındaki doğrudan bir ilişki kurulmasını ve interaktif bir eğitim sürecini gerektirirken, bunun dışında kalan milyonlarca genç insan daha yolun başında toplumsal eşitsizliğe maruz kalıyor, hayata yenik başlıyor.

Google Haberlere Abone ol

Aslıhan Aykaç Yanardağ

Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim bakanı Ziya Selçuk 2019-2024 arasındaki beş yıllık dönemi kapsayan eğitim reformlarını bir PowerPoint Sunumu ile tanıttı. Bu çok renkli ve şekilli, cıvıl cıvıl sunumun içinde tek bir eğitim verisi yer almıyor. Öğrencilere sorduk denmiş, hangi öğrencilere ne sorulduğu ve bu araştırmanın çıktılarının ne olduğu belirtilmemiş. Anne babaların sorularını karşılamayı hedefleyen bakanlık hangi okullarda Okul Aile Birlikleri ya da veli dernekleri ile görüştü? Öğretmenlerin, eğitim sendikalarının görüşleri dikkate alındı mı? Bakanlığın bu politika önermelerini hangi sorunlara çözüm olarak sunduğunu anlamak mümkün olmuyor. Eğer bir sorun çözmeyecekse, değişen koşullara cevap vermeyecekse, gerçek anlamda bir değişiklik ve 5,6 milyon öğrencinin eğitim kalitesinde iyileştirme yapmayacaksa bu değişikliklerin ne kadar gerekli olduğu veya uygunluğu tartışılmalıdır

DERİNLEŞME DEĞİL DEMOKRATİKLEŞME

Bakanlığın lise eğitimiyle ilgili olarak ilk önerisi eğitim derinleşmesi yönünde oldu. Buna göre ders sayısının fazla olması öğrencilerin ders içeriklerini içselleştirmelerine engel oluyor. Çözüm olarak ders sayısında azalma, deneyime yönelik eğitim, atölye ve laboratuvar çalışmaları, proje ve uygulama çalışmaları ile disiplinlerüstü bir yaklaşım öneriliyor. Öncelikle fiziki altyapıdan söz edelim. Bu politika önermesinin varsayımı bütün liselerin uygulamalı çalışmalar, atölye ve laboratuvar imkanlarının yeterli miktarda olduğudur. Bu ülkede insanlar çocuklarını okulun yıkılmaması, üzerine istinat duvarının çökmemesi, okul servisinin kaza yapmaması için dua ederek gönderiyor. Önce altyapıyı geliştirin, sonra uygulamayı düşünün. Açık liseye kayıtlı öğrenci sayısı göz önüne alındığında, bu sunumda anlatılan interaktif tekniklerin hayata geçirilmesi eğitimdeki eşitsizliği daha da artıracaktır.

İkinci bir sorun ise böyle bir yeniden yapılanmayı karşılayacak insan kaynağının olmamasıdır. MEB bu değişikliklerle mevcut öğretmenleri işten atıp ya da emekli edip yerlerine “disiplinlerüstü” çalışabilecek yeni personel mi alacak? Ocak ayında yaptığı açıklamalarda ilk defa müfredat değişikliğinden önce öğretmenlerin eğitimini ve hazırlığını tamamlamayı hedeflediklerini belirten Bakan Selçuk, bu sunumda öğretmenlerin hazırlanması ile ilgili bir açıklama sunmadı. İnsan kaynağına yönelik hali hazırda birçok sorun varken, örneğin öğretmen açığı sorunu, belli alanlara örneğin özel eğitime atama yapılmaması sorunu, sözleşmeli öğretmenlerle eğitimin yürütülmesi söz konusuyken bu tür dönüşümler hedefledikleri işlevleri karşılayamayacak, faydadan çok zarar getirecektir.

Milli Eğitim’in asıl hedefi az sayıda alanda derinleşmek değil, çok sayıda alana dair bilgiyi genç nesillere aktararak eğitimi demokratikleştirmek olmalıdır. Gençler ancak farklı bilgi alanlarına maruz kaldıklarında geleceğe dair bilinçli tercihler yapabilirler. Bu farklı alanlardaki bilgiyi derinleştirmek için konular arası bağlantıların altının çizilmesi gerekir. Örneğin matematik bilmeden bir kimya denklemi yazmak, bir fizik problemi çözmek mümkün değildir. Mantık bilmeden analitik düşünce kurmak mümkün değildir. Burada asıl mesele farklı bilgi türlerinin kaynaştırılması, bir arada kullanım alanlarının öğrenciye sunulması ve öğrencinin bildikleri üzerinden tercih yapmasına olanak tanınmasıdır.

BİLGİNİN DEĞERE DÖNÜŞÜMÜ

Yeni eğitim program sunumundaki tek bilimsel içerik bilgiyi değere dönüştürme konusunda yer alan dört başlıktan oluşuyor. Buna göre sistem kavramı, bilgi kuramı, tasarım odaklı düşünme ve toplumsal fayda gibi hedefler öne çıkıyor. Bu hedeflere yönelik uygulamalar içinde ise 10. ve 11. Sınıflarda “Bilgi Kuramı ve Uygulamaları” için ayrılmış ders saatleri ile 9., 10. ve 11. sınıflarda portfolyo, sunum ve değerlendirme çalışmaları yer alıyor. O portfolyo, proje ödevleri ve sunumları çoğu zaman öğrenciler internetten kopya çekerek ya da ailelerine yaptırarak hazırlıyor, gerçekten hakkını vererek proje yapabilmeleri için öğretmenlerinden daha fazla destek almaları gerekiyor, ancak öğretmenler mevcut iş yükleri nedeniyle bu tür projelere ekstra iş yükü olarak bakıyor. Bilgi kuramı ve uygulamaları için ayrılan haftalık iki saat içinde ne kadar bir içeriğin kapsanacağı ve öğrenciye analiz yapmaya yönelik ne tür uygulama imkânları verileceği ise meçhul.

Eğitim sisteminde yenilikçi hedefler var ancak o hedeflere yönelik hangi araçların ne ölçüde kullanılacağına dair bir eylem planı yok. Eğitmenlerin bu sürece nasıl hazırlanacağına dair bir hizmet içi eğitim veya geçiş süreci planı ya da pilot bölge uygulaması önerilmemiş. Böyle bir geçişin mikro boyutta sonuçları test edilerek ulusal düzeye taşınması çok daha etkin olabilecekken, bir kere daha bütün lise öğrencileri denek olarak kullanılıyor.

12. SINIF

12. sınıf müfredatına bakıldığında burada öğrencilerin üniversite tercihlerine de yön verecek kariyer dersleri öne çıkıyor. Buradaki çeşitlilik yazının başında da vurgulanan demokratikleşme ve öğrencilere bilinçli tercih yapabilmeleri için gerekli olacak bilimsel kategorileri sunma yönünde bir zenginlik gösteriyor. Ancak burada lise öğrencisinin Finansal Matematik, Veri Analizi ve Optimizasyon konularını anlayacak birikime sahip olup olmadığı ise meçhul. Davranışsal Ekonomi, Uygulamalı Hukuk ya da Uluslararası İlişkiler, Güç ve Egemenlik konuları disiplinlerüstü konulardır; ancak bunları anlamak ve analiz etmek belli bir disiplin çerçevesine hâkim olunduğunda mümkündür. Bugün üniversite öğrencilerinin dahi böyle bir disipliner altyapıya sahip olduğu sorgulanırken, lise öğrencilerine bu soyutlama düzeyinde bilgi dayatmak üzerinde tartışılması gereken bir başka konu.

Özetin özeti: Sunumlar güzel, hayaller güzel, hedefler motive edici. Ancak gerçek koşullarla bu sunumda yer alan içerik arasında bir uçurum var. Açık ortaokulda okuyanların oranı yaklaşık yüzde 13, açık lisede bu oran yüzde 27 civarında. Gençlerin büyük bir kısmı üniversite eğitimine ulaşamıyor. 2018 yılında yaklaşık yarım milyon üniversite öğrencisi ekonomik nedenlerle okulu bıraktı. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı yüzde 25. Bu kariyer ofisleri, hayal-etkinlik-yaşam dersleri, portfolyolar ve sunumlar öğrenci ve öğretmen arasındaki doğrudan bir ilişki kurulmasını ve interaktif bir eğitim sürecini gerektirirken, bunun dışında kalan milyonlarca genç insan daha yolun başında toplumsal eşitsizliğe maruz kalıyor, hayata yenik başlıyor. Bir kere daha vurgulamak gerekirse önce eşit eğitim, eşit fırsatlar, eşit katılım; sonra esneklik ve kişiselleştirilmiş hedefler.