Çekmeköy'de CHP neden kazanamadı?

Muhtarlık seçimlerine verilen önem, mahalle meclislerini kurma çabaları, belediye bütçelerinin bezden dev afişlerle belediye binalarına asılması, 73 belediyeciliğinin daha çok konuşuluyor olması, kısaca, katılımcılık ve şeffaflığa yapılan vurgu ülkenin birçok köşesinden yankılanmaktadır. Yani sahici demokrasiye doğru olan bu yaygın talep tüm ülkede dillendirilmektedir. Çekmeköy bunun dışında kalamaz.

Google Haberlere Abone ol

Abbas Karakaya

2009 yılında ilçe belediye statüsü verilen Çekmeköy’de CHP üçüncü kez kaybetti. Oysa seçim öncesi anketlerde CHP hep önde çıkıyordu, çünkü AKP’nin adayı AKP seçmenin gözünde bile çok yıpranmıştı. CHP’nin adayını sokaktaki insan tanıyordu. Son seçimden bu yana gitmediği düğün, dernek, cenaze neredeyse kalmamıştı. Ancak seçime son dakika giren DP işi bozdu. DP adayı seçimi kazanamasa da AKP’ye seçimi kazandırdı. Ancak iş bu kadarla bitmiyor. Çekmeköy CHP’nin seçim için iyi hazırlanmadığını ve etkili bir kampanya yürütemediğini de görmek zorundayız.

Aday, ilçe başkanlığı ve örgütün birbirleriyle ilişkilerine bakarak başlıktaki soruya dört maddeli bir cevap verelim.

Örgüte hiçbir alan bırakılmadı. Çekmeköy’de belediye başkan adayı ve belediye meclis üyeleri merkezden atandı. Örgüte bir şey sorulmadı, danışılmadı. Bu yok sayma örgüt emekçilerinin şevkini kırdı. Önseçimin ya da herhangi bir katılım mekanizmasının yokluğu partiye bu araçların getirebileceği enerji ve coşkuyu en başından yok etti. Genel merkezin adayları çok geç açıklaması (27 Ocak 2019) da başka bir olumsuzluktu. Ayrıca, adında halk kelimesi geçen bir partinin belediye başkan aday adaylık başvurusu için istediği 7 bin 500 TL’lik harç ise “siyaset parası olanın işidir” anlamına geliyordu.

İlçe başkanlığı ve aday arasındaki gerilim: İlçe başkanlığı ve aday, genel merkez kaynaklı, örgütteki motivasyon zafiyetini giderecek söylem ve politika geliştiremediler. Partide bir seçim seferberliği havası estirilemedi. Bunun en iyi kanıtı, ilçe başkanın 3 Mayıs 2019 tarihli örgüt toplantısında sandıklarda görev alacak partili bulmakta çok zorlandıkları itirafıydı. Seçim Koordinasyon Merkezinin CHP ilçe binasında açılmaması, ilçe yönetimi ile adayın kendi ekibi arasında işbirliği olanağını olumsuz etkiledi. Belediye meclisi üyelerinin belirlenmesi de sancılı oldu. Bu konuda CHP Çekmeköy en az üçe gruba bölündü: Aday adayı olmak için istifa eden ilçe başkanı, onun yerine vekâlet eden ilçe başkanı ve belediye başkan adayı. Bu gruplar arasından bir uzlaşma çıkmadı. Meclis üyelikleri için yapılan ‘usulsüz’ başvurular da dâhil tüm bu dağınıklık, örgütün süregelen (kronik, yapısal) katılım azlığı sorununu derinleştirdiği gibi, moralini daha diplere çekti.

Aday, ekibi ve stratejisi: Çekmeköy’de Ordu kökenli insanların çok olması Ordu doğumlu Seyfettin Yıldırım’ın aday gösterilmesinde etkili olmuştur. Seyfettin Bey, 2014 seçimlerinde de CHP’den aday gösterilmiş ama seçilememiştir. Genel merkezin Seyfettin Bey’i tercih etmesinde son beş yılda sahalarda olmasıyla da alakalıdır. Ancak Seyfettin Bey’in artısı olarak görülebilecek bu iki özelliğinin yanında ciddi eksikleri de vardı.

Öncelikle, Seyfettin Bey sahada olmakla anladığın cenaze, düğün, dernek, açılış gibi sosyal buluşma ve davetlere katılmakla sınırlamış kendini. Mahallenin sorunları, sorunlarla mücadele, basın açıklamaları gibi yerlerde pek görünmemişti. Nasıl bir belediyecilik anlayışına sahip olduğu, örgütten kimlerle çalıştığı, nasıl bir ekibi olduğu çoğu partilinin bile bilmediği şeylerdi. Tuhaf bir şekilde, sokakta tanınsa bile, partide görüşleri, anlayışı, duruşu bakımından bilinmez biriydi. Ön etütleri iyi yapılmış, esnek, dinamik bir seçim, kampanya stratejisi yürüttüğü söylenemez. Kısıtlı kampanya süresini etkin ve iyi kullanmadığı yaygın bir kanıdır. Yıldırım’ın kampanyası, kullandığı materyal, medya organları vs. başka bir yazının konusu olabilir.

CHP’nin Çekmeköy adayı Yıldırım hakkında çok eleştirel görünebilirim. Yalnız, şunu hatırlamamız lazım, Yıldırım’a partisinin tanıdığı ikinci şanstı; daha da önemlisi son beş yıl içinde belediye başkanı olmak düşüncesiyle sahalardaydı. 2014 seçimlerinden hemen sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine ‘git çalış, 2019’a hazırlan’ dediği biliniyordu. (Kemal Bey’in bu sözünü Mart 2019’da Cumhuriyet gazetesinin kendisiyle yaptığı söyleşide de aktarıyor) Dolayısıyla, böyle bir adaydan, beş yıldan beri hazırlandığı makam için daha hazırlıklı, daha donanımlı olmasını beklemekte bir aşırılık olmasa gerektir.

CHP tabanından kaymalar: Belki buraya kadar yazılanların bir sonucu ya da başka, bilemediğimiz sebeplerden dolayı, Çekmeköy’de seçime sonradan giren DP adayına, CHP’den çok sayıda oy kaydığı; yani partinin Çekmeköy’de tabanını tutamadığı görüşü yaygın.

Ortaya çıkan fırsat: Demokratikleşme. 2009’dan bu yana yapılan ilçe belediye seçimlerinde CHP üçüncü kez AKP’ye kaybetti. AKP ile CHP arasındaki oy farkı her seçimde açılmakta. Beklenilmeyen ama pek de şaşırtıcı olmayan 2019 seçim yenilgisi Çekmeköy’de CHP’nin bölgecilik, hemşehricilik ve uzun dönemli bir planlama ve bilimsellikten uzak yaptığı kimlik siyasetlerinin miadının dolduğunu göstermektedir. Delege avcılığı, yakınları delege yazma ve buna yaslanan ‘örgüt karar versin’ çığlığı da ömrünü tamamlamıştır. Bu anlayışların Çekmeköy CHP’ye başarı getirmeyeceği, seçim kazandırmayacağı artık anlaşılmıştır. Partideki açık savrulmalar, tabandaki oy kaymaları sahici, halkçı bir siyasi söylem ve pratiğe her zamankinden daha çok alan açmıştır. Çekmeköy’deki bu son yenilginin içinden çıkan iyilik, iyi taraf budur.

En güzeli ise bu yeni siyaset yapma biçiminin aslında tüm yurda yayılmakta olduğudur. Muhtarlık seçimlerine verilen önem, mahalle meclislerini kurma çabaları, belediye bütçelerinin bezden dev afişlerle belediye binalarına asılması, 73 belediyeciliğinin daha çok konuşuluyor olması, kısaca, katılımcılık ve şeffaflığa yapılan vurgu ülkenin birçok köşesinden yankılanmaktadır. Yani sahici demokrasiye doğru olan bu yaygın talep tüm ülkede dillendirilmektedir. Çekmeköy bunun dışında kalamaz.

Bu demokratikleşme talebine en çok ihtiyacı olanlar çocuklar, gençler ve kadınlardır. Bu sorumluluk ve sevinç en çok onları çağırmaktadır. Miadını doldurmuş eril dili, kimlik siyasetlerini sürdürenlerin, sürdüreceklerin artık geri durma zamanıdır. Seçim sonuçları bunu söylüyor. Her koşulda kadınlar, gençler ve çocuklar öne çıkarak “de facto” bir durum yaratacaklar. Çünkü Victor Hugo’nun dediği gibi “Dünyada hiçbir şey zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.”