HDP ve 31 Mart*

Türkiye’nin batısındaki Kürtleri heyecanlandıran “Ak Parti-MHP rejimini sarsmak” türünden bir motivasyonun, bu türden bir heyecanın bölgede yaratılamamış olması HDP’deki kan kaybının esas sebebi olsa gerek ve bu heyecan yaratılmadıkça söz konusu kan kaybı devam edeceğe benziyor.

Google Haberlere Abone ol

Mesut Yeğen

Artık illa ki içinden çıkacakmışız gibi görünen yeni rejimi arkada bırakmanın başlangıç tarihi 31 Mart, kilit hareketiyse Kürtlerin CHP adaylarına verdiği destek olacak görünüyor. 31 Mart’la beraber yeni rejimin dengesi bozuldu, CHP de iyi kötü ‘yönetebilir’ bir aktör olma sıfatı edindiyse, bu İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya belediyelerinin Ak Parti ve MHP’den CHP’ye geçmesiyle, bu da HDP ve Demirtaş’ın çağrısına uyan bu şehirlerdeki Kürtlerin CHP’yi desteklemesiyle oldu.

Durum buysa eğer, HDP için bir seçim zaferinden söz etmek mümkün. Seçmenlerini Cumhuriyetin bildik Kürt meselesi siyasetinin mimarı olmakla kalmayıp Kürt meselesinin 2015 sonrasında aldığı halin seyircisi ve destekçisi olan CHP’yi neredeyse firesiz bir biçimde desteklemeye ikna etmiş olmanın hafife alınabilir bir tarafı yok. Seçim sonuçlarının, hem yeni rejimin hem de Kürt meselesi etrafındaki mevcut statükonun çözülmesine yol açma ihtimaline kapı aralamış olması da HDP’nin 31 Mart’tan istediğini aldığını gösteriyor olsa gerek.

Seçim stratejisi Batı’da iktidara kaybettirmek, seçimlerle elde etmek istediği sonuç da yeni rejimin dengesini bozmaktan ibaret olsaydı “HDP başardı”dan başka söze gerek kalmazdı. Ne ki, öyle olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla başka söze gerek var görünüyor.

Malum, HDP’nin seçim stratejisi iki ayaklıydı ve DBP’li başkanların yerine kayyım atanmış Kürt şehirlerinde seçimleri kazanmak HDP stratejisinin ikinci ayağını oluşturuyordu. HDP seçim stratejisinin “Ya me ye!” sloganıyla özetlenen bu ikinci ayağında Kürt şehirlerini yönetmek imkanının yeniden kazanılması vardı. Aslında, HDP stratejisinin bu ikinci ayağında da bir başarı manzarası var, yok değil. Diyarbakır, Van, Mardin ve Batman gibi önemli Kürt şehirlerinde seçimleri yeniden kazanmak, zor görünen Iğdır’da yeniden, yine epey zor görünen Kars’ta ilk kez seçim kazanmak ortada küçümsenmemesi gereken bir başarı olduğunu gösteriyor elbette. Hele de HDP’nin 2015’ten beri maruz kaldığı baskı ve hukuksuzlukları, yalnızlaştırmayı ve devletin bölgedeki ceberrut siyasetini hesaba katarsak. Ne var ki, her neresinden bakılırsa bakılsın, hangi faktörle açıklanırsa açıklansın, ortada bir resim var ve o resim en azından şunu söylüyor: HDP stratejisinin ikinci ayağı ilki kadar iyi çalışmış değil. Erdoğan’ın, Ak Partililerin anladığı türden bir HDP yenilgisi ya da Ak Parti zaferi söz konusu değilse de, HDP’nin “Ya me ye!” çağrısı da beklenen karşılığı bulmuş değil belli ki.

Nedir peki manzara, nasıl açıklanabilir, nelere yol açar? Manzaradan başlıyayım. Manzara şu: HDP’nin bölgedeki kan kaybı devam ediyor ve HDP geleneğinin kesinkes hakim olduğu çekirdek bölgenin sınırları daralıyor. 31 Mart’ta alınan sonuçlar şunu gösteriyor: 2014 yerel seçimleri baz alınacak olursa kazanılan belediye başkanlıkları sayısı itibarıyla, 2018 hele de 2015 Haziran genel seçimleriyle kıyaslanacak olursa ulaşılan genel oy oranı itibarıyla HDP’nin önemli kayıpları var. 2014’te kazanılan 100 civarı belediye başkanlığına karşılık HDP bu seçimlerde 60 civarı belediye başkanlığını kazanabilmiş, 2015 Haziran'ında ‘bölge’ seçmeninin yüzde altmış, 2018’de da yüzde elli kadarının desteğini alabilmişken, bugün ancak yüzde kırk kadarının desteğini alabilmiş görünüyor. Yerel seçimlerde kullanılan oyların hesaplama yöntemi genel seçimlerle birebir bir karşılaştırma olanağı vermiyor olmakla birlikte, 2015 Haziran'ında Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli, Urfa ve Van’dan oluşan 15 şehirde HDP’nin almış olduğu oylar (aşağıdaki tablodan da takip edilebileceği üzere) yüzde 62.4 iken, bu oran 2015 Kasım seçimlerinde yüzde 55.3’e, 2018 seçimlerinde yüzde 50.3’e, 31 Mart seçimlerinde ise yüzde 41.8’e düşmüş görünüyor. Seçmen desteğindeki bu küçülme HDP çizgisinin görece sabit çekirdeğinin Mardin, Diyarbakır, Batman ve Van’a çekildiğini gösteriyor. Hülasa, 2015 Haziran'ında bu on beş şehirde HDP’ye oy vermiş her üç seçmenden biri, 2018 seçimlerinde oy vermiş her on seçmeninse yaklaşık ikisi 31 Mart seçimlerinde HDP’ye oy vermekten vazgeçmiş görünüyor. Manzara bu: HDP’de kan kaybı devam ediyor.

Öte yandan, HDP’den uzaklaşan seçmenlerin sanıldığı ya da iddia edildiği üzere kitlesel olarak Ak Parti’ye gitmediği de ortada. HDP’nin geçen seneden bu seneye bu on beş şehirdeki oy kaybı yüzde 8 civarındayken bu seçimlerde Ak Parti oylarının, daha önce kendi adına seçimlere giren Hüda-Par’ın da desteğini almasına rağmen, yüzde 4.5 kadar artmış olması, HDP’ye oy vermekten vazgeçenlerin önemli bir kısmının Ak Parti’ye meyletmediğini gösteriyor. Bu on beş şehirde 2015 Haziranı’nda yüzde 90’a ulaşan Ak Parti ve HDP oylarının son seçimlerde yüzde 80 civarına çekilmiş olması ve bölgedeki ikili siyasi yapının ağır da olsa çözülmeye başlayıp SP, İyi Parti, CHP ve MHP’nin de bölgede görünür olmaya başlaması, sadece HDP’den değil Ak Parti’den de seçmen kaçışlarının olduğuna işaret ediyor.

HDP kayıplarının hepsinin Ak Parti’ye yazılmadığını gösteren bir başka işaret de bölgede seçimlere katılım oranlarındaki düşüş olsa gerek. Türkiye genelinde yüzde 84.7 olan seçimlere katılım oranının Van’da yüzde 78.4, Diyarbakır’da yüzde 78.6, Batman’da yüzde 77.9, Bitlis’te yüzde 80.2, Mardin’de yüzde 80.6, Hakkari’de yüzde 82.6, Siirt’te yüzde 82.8 olması HDP kayıplarının bir kısmının seçimlere katılım oranlarındaki bu düşüşle izah edilebileceğini gösteriyor. Sandığa gitmeyen seçmenlerin parti tercihlerinin ne olduğu ancak saha bilgisiyle kesinleştirilebilir olmakla beraber 2018 seçimlerinde Türkiye ortalamasının sadece bir iki puan altında seyreden katılım oranlarının 31 Mart’ta Türkiye ortalamasından belirgin bir biçimde sapması HDP seçmeninin bir kısmının sandığa gitmekte gönülsüz davranmasıyla ilgili olabilir. Bu arada sürpriz sonuçlardan biri olarak görünen Şırnak’ta belediye başkanlığının 19.718 oyla kazanıldığını, katılımınsa yüzde 86.3 olduğunu kaydetmekte fayda var. Hendek savaşlarında yerle bir edilen Şırnak’ın nüfus kompozisyonu belli ki 2015 öncesinden artık çok farklı.

Hülasa manzara şu: 2015 Haziran'ında zirve yapan HDP oylarında 2015 Kasım'ında başlayan azalma devam ediyor ve bu azalmanın da iyi kötü bir matematiği var. HDP çizgisinin görece geç kuvvetlendiği ve HDP desteğinin çözüm sürecinde belirgin bir biçimde arttığı yerlerden başlayarak HDP oylarında bir çözülme var.

Bu küçülme manzarasının nasıl açıklanabileceğine gelince… HDP üzerindeki baskılar, seçim sürecindeki adaletsizlikler, asker polis oylarının belirli bölgelere yoğunlaştırılması ve tabii ki yanlış aday seçimleri gibi pek çok neden sayılabilir bu küçülmeyi açıklamak için. Şırnak, Hakkari ve Viranşehir gibi yerlerdeki sonuçlar devletin sınır hattına yaptığı mahsus yatırım, asker polis oyları ve çözüm süreciyle beraber HDP’yi desteklemeye başlayan korucu aşiretlerinin pozisyon değiştirmesi gibi faktörlerle; Bitlis ve Ağrı gibi yerlerdeki sonuçlar da HDP çizgisine sonradan kuvvetli destek veren şehirlerin çözüm süreci öncesi pozisyonlarına dönmeleriyle ve yanlış aday seçimleriyle açıklanabilir belki. Ancak sürekliliği, büyüklüğü ve on beş şehrin neredeyse tamamında gerçekleşmekte oluşu, HDP’deki küçülmenin bu sayılan faktörlerle açıklanamayacak bir tarafı olduğunu gösteriyor.

Sandık başına gitme oranlarındaki düşüşün de kısmen gösteriyor olabileceği gibi HDP’deki düşüşün daha majör sebebi HDP’nin seçmenlerde bir zaman yaratabildiği şevki, heyecanı yaratamaması olsa gerek. Bölgede siyaset yapmanın şartları hesaba katıldığında, yapılabilir mi yapılamaz mı meçhul, lakin kabul etmek gerekiyor ki, HDP’nin çözüm sürecinin çökmesinden beri Kürt meselesinde pozitif, Kürt kalabalıklarını heyecanlandıran bir önerisi yok. HDP’ye verilmeye devam eden ve halen yüksek düzeylerde seyrederek HDP’yi bölgedeki Kürtlerin birinci partisi yapmaya devam eden mevcut destek Kürt meselesinin alfabesiyle ilgili ve devlet Kürt meselesindeki mevcut tutumunu devam ettirdikçe iyi kötü verilecek bir desteğe benziyor. Özetle, Türkiye’nin batısındaki Kürtleri heyecanlandıran “Ak Parti-MHP rejimini sarsmak” türünden bir motivasyonun, bu türden bir heyecanın bölgede yaratılamamış olması HDP’deki kan kaybının esas sebebi olsa gerek ve bu heyecan yaratılmadıkça söz konusu kan kaybı devam edeceğe benziyor.

31 Mart’ta Kürt şehirlerinde ortaya çıkan manzara ve bu manzaraya yol veren faktörler zannımca bunlar. Bütün bu manzara muhtemelen neye yol açabilir sorusu bir sonraki yazıya kalsın.

.

*Bu yazı ilk olarak Nupel'de yayınlanmıştır.