Siyasette yay vaziyetleri

Siyasetteki yay vaziyetleri Meclis'ten topluma dalga dalga yayıldı. Dünyada en fazla gazeteci, hukukçu, bilim insanı, aydın, sanatçı Türkiye’de tutuklu. Tecride karşı açlık grevleri başladı. Milletvekili Leyla Güven 117'nci gününde. Bugün ülkede ve dünyada binlerce kişi açlık grevinde. Ülke bir cezaevine dönüştürüldü.

Google Haberlere Abone ol

Hasip Kaplan*

2-3 Mart 1994 yılında Meclis'te darbe yapıldı. DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmıştı. Daha karar kesinleşmeden Orhan Doğan ile Hatip Dicle Meclis'te gözaltına alınmıştı, Terörle mücadele şubesine götürülmüştü. Avukatlarıydım, şubeye gidip görüşmüştüm. Sonra Meclis'e muhalefet kulisine görüşmeleri izlemeye gittim, Noteri çağırıp orada diğer milletvekillerinin vekaletini çıkarmıştım. DGM’de, AYM’ de AİHM’de davalara girdiğimiz süreçte Avrupa’dan güçlü bir dayanışma desteği olmuştu. On yıldan fazla hapis cezası yatan vekiller, yıllar sonra yeniden seçilip Meclis'e girdiler.

Aradan 14 yıl geçtikten sonra, 2007 yılında bağımsız aday olarak seçimlere girdik. Halkımız onurlu bir barış süreci için Meclis'i adres olarak görmüştü. Kürt milletvekillerinin seçilmesi DTP’de grup kurması yeni bir umut yaratmıştı. Birlikte yeni bir anayasa yapabilirdik, eşit ve özgür yurttaşların yaşayacağı ülkemizde, her türlü ayrımcılığa son verebilirdik. Otuz yılı aşkın süren çatışmalar yakılan köyler, göçler, faili meçhuller, zindanlar, ülkeyi yorgun düşürmüştü. Ülke ekonomisi krizdeydi. Siyaset kurumu geçmişte işin kolayına kaçmıştı. Kürt sorunun çözümünü hep askere havale etmişti. Ortada bir yanlış vardı, siyaset elini taşın altına koymalıydı.

Yeni bir sayfa açabilir, yeni bir söylem, yeni bir siyaset geliştirebilirdik. Birlikte yaşama arzusunun güçlü olması en temel dayanağımızdı. Farklılıklarımız zenginliğimizdi. Halkın yüzde yetmişinin destek verdiği çözüm süreci diyalog ortamı tarihi bir fırsattı. Başarsaydık, Türkiye Ortadoğu'da 40 milyon Kürt halkı ile barışık bir strateji izleseydi, bugün bölgenin ve dünyanın en istikrarlı gelişmiş ülkelerinden biri olurdu. Oslo sürecinden, İmralı sürecine çok çabaladık. Zamanımızda ilan edilen ateşkesler ve çatışmasızlık sürecinde Türkiye AB'ye üyelik sürecinde önemli gelişmeler kaydetti. MHP ile CHP’nin direnciyle karşılaştık. Ne yazık ki 28 Şubat 2015 Dolmabahçe açıklamasının ardından bu süreç kapandı, AKP masayı devirdi, eskiye döndü. Doksanlarda köyleri yakan zihniyet, günümüzde şehirleri yaktı.

Sanki fasit bir daire içindeydik. Asırlık devlet geleneğinin alışkanlıkları, ırkçı, milliyetçi muhafazakar statükocu zihniyetleri ‘’bölücülük sendromuna’’ tutuluyordu. Beka sorunu diyenler kendi çıkarları için, kimi zaman dine, kimi zaman bayrağın arkasına suçlarını ve günahlarını gizlemeye başladılar. Gezi direnişlerinde iç ve dış düşmanlar yarattılar. Kürtler, Aleviler, azınlıklar sürekli düşman olarak görüldü. Karşılarında herkesi ötekileştirip, ‘’sözde yurttaşlar’’ dediler. Devletin derini yurttaşı ile husumetliydi. Fişliyor, izliyor, dinliyor, tutukluyor acımasızca öldürüyordu. Bunu yapanlar kahraman, vatansever, dokunulmaz sayılıp yargıdan muaf tutuldu ülkemizde. Darbeci Evren dahi GATA’da misafir edilerek devlet töreni ile uğurlandı, darbecilerden hesap sorulmadı. Kırmızı Kitap Anayasalar, MGK kararları, gizli güçler devreye girdi. Doksanlı yıllarda yaşananların beteri günümüzde yaşanmaya başlandı.

AKP’nin on yıl ortağı olan FG Cemaati'nin 15 Temmuz darbe kalkışması, fırsat bilindi OHAL ilan edildi. KHK ile basın susturuldu, tüm muhalif siyasetçilere, kuruluşlara yaygın sistematik operasyonlar düzenlenmeye başlandı. Meclis göstermelik bir danışma kuruluna dönüştürüldü, güçler ayrılığı yerine güçler birliğine, otoriter tek adam rejimine savruldu.

Böylesi koşullarda etkin, radikal demokratik bir muhalefet halkın umudu olabilirdi. Biz bunun ne kadarını başarabildik? Neden başarılı olamadık, sanırım muhalefet olarak kendimizi sorgulamak zorundayız. Demokrasi İçin Birlik çalışmalarında mesafeli duran siyasi parti ve platformların bunda günahı büyüktür. Türkiye’de De Klerk, T. Blair, Desmon Tutu gibi muhatap olabileceğimiz bir irade karşımızda yoktu.

Şayet bizim gibi muhalefet milletvekiliyseniz, halkla beraber coplanır, gazlanır, yüzlerce fezlekeniz olur, üyeliğiniz düşürülür, partiniz kapatılır size cezaevi yolları gözükür. Atanmışların, seçilmişlere ezdirildiği bir zulüm başlardı. Bugün seçimlerde iktidar aynısını yapıyor. Devletin başındakiler kazansanız da milletin iradesini tanımayız, kayyum atarız tehditlerini savuruyorlar.

Torba yasalarla, çoğunluk diktasıyla, kavgalarla, gensorularla, önergelerle, sataşmalarla, saldırı ve kavgalarla Meclis'teydik. Çoğu zaman saldırıya uğradık, bize hakaret edildi, küfürler havada uçuştu, tutanaklara geçti. Az kişiyle onurumuzu koruduk, dik durduk, an oldu öfkemizden bardak kırdık. Daha o günlerde Amed Spor, ile Cizre Spor'a yapılan ırkçı saldırılara dikkat çekiyorduk. Bu Meclis artık sizin Meclis'iniz değildir demeye başladılar.

Uykusuz sabahladığımız gecelerde gerilim artıyordu. Meclis'te sigortaların attığı anlar, kavgalar devam etti. Eğitim Paketi, MİT yasası, çözüm süreci için çerçeve yasa, yolsuzluk soruşturmaları, tek adam otoriter rejimine götüren kısmi anayasa değişiklikleri, son olarak güvenlik paketi, dokunulmazlıkların görüşülmesi ile Meclis'te gerilim tavan yapmıştı. Durum yay vaziyetleriydi. Silahlı güçleri, güvenliği dizayn etmek, kendi kadrolarını, emir komutaya sokmak en çok sevdikleri şeydi. Disiplin mekanizması adaletsiz çalışırdı. Çoğunluğu olan iktidar arkadaşlarını korur, muhalefete ceza verirdi, muhalefet de buna isyan ederdi. Meclis'in arkasında, başkan vekilinin odasında uzlaşma arayışları olurdu. Meclis'in dışına yansıyan gerilimden daha fazlaydı. Bazı günler arkadaşlarımız duygusal anlarında vasiyetlerini en yakın arkadaşlarına yaptılar.

Meclis'te oturma eylemlerinden, açlık grevlerine, Başkanlık Divanı önünde direnişten, kürsü işgallerine, renkli farklı grup toplantılarına; önerge, yasa teklifleri, gensoru ve kürsü hakimiyetiyle, sataşmalara kadar, Türkiye gündemini belirleyen en çok konuşulan tartışılan partiydik.

Meclis kadar alanları da renklendirdik, Tarihin en büyük Newroz bayramı kutlamalarından, mitinglere, sınır boylarından Ankara’ya her yerdeydik. Sivil toplum örgütleriyle diyaloğumuza önem verdik, yasa süreçlerine kattık, bütçe görüşmelerinde sesleri olduk. Çevreye, tarihe, doğaya, kültüre karşı kıyımlarda, santrallerde, Hasankeyf’te, Munzur’da, Mersin, Sinop’ta, İda dağında, Gediz deltasında, maden tahribatlarında hep vardık.

Çözüm sürecinde bütün öteleme ve oyalamalara rağmen, barış umudunu güçlü tutmaya çalıştık. Bizlerle beraber eşimiz, çocuklarımız, Meclis ofis çalışanları danışmanlarımız, bizimle aynı stresli havayı soludu, gerilimi yaşadı. İzlendik, fişlendik, dinlendik, gazlandık, dışlandık, ama direndik. Meclis'te ezber bozmaya gelmiştik, birçok tabuyu yıktık. 2015 yılında en büyük tabu olan seçim barajını aştık. Türkiye genelinde halklar kucaklaştıkça, biz büyüdükçe saldırılar da artmaya başladı. Tek parti iktidarına son verdik, muhalefet çoğunluğa geçmişti.

Acı bir gerçekte, daha ilk gün Meclis Başkanlığı seçimlerinde, düzenin benzeşen ırkçı, sağcı milliyetçi muhafazakar partilerinin işbirliğine tanık olduk. Hesap soracağız diyen MHP şantaj kasetlerini, kırmızı çizgilerini, sert sözlerini unutmuş, AKP’ye destek vermişti. Daha da ötesi 80 vekille temsil edilen, 6 milyonu aşkın oy alan HDP’yi yok sayıyordu.

Savaş koalisyonlarının işaret fişeğini ateşleyen iktidar, belirsiz maceraların, Suriye başta olmak üzere savaş tamtamlarını çalıyordu. Feleğin çemberinden geçiyorduk, demokrasi güçlerinin birliği dayanışması önemliydi.

Dokunulmazlıklar, geçmişe şamil olmak üzere anayasaya eklenen geçici bir maddeyle jet hızıyla geçirildi. Venedik kriterleri, Avrupa hukuku tarafı olduğumuz sözleşmeler yok sayıldı. Arkadaşlarımız hakim önüne çıkarılmadan gidecekleri cezaevleri, uçaklar, helikopterler belirlenmişti. Edirne’den, Silivri, Kandıra’ya, Sincan’a, Diyarbakır’a cezaevlerine binlerce arkadaşımız konuldu, kayyumlar atandı, haksız hukuksuz cezalar verildi. AİHM kararları uygulanmadı.

Siyasetteki yay vaziyetleri Meclis'ten topluma dalga dalga yayıldı. Dünyada en fazla gazeteci, hukukçu, bilim insanı, aydın, sanatçı Türkiye’de tutuklu. Tecride karşı açlık grevleri başladı. Milletvekili Leyla Güven 117'nci gününde. Bugün ülkede ve dünyada binlerce kişi açlık grevinde. Ülke bir cezaevine dönüştürüldü. AKP+MHP iktidarı, sadece kendi yasalarını uygulasa çözülebilecek bir sorunu bilerek kaşımaya devam ediyor. Çözüm konusunda adım atmıyor, germeye devam ediyor.

AKPM, AP aldığı kararlar sonucu, sürekli izlenme, denetlenme ve sonuçta, AB müzakere sürecinin Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu'nda askıya alma kararı sonucu gerilim tırmanıyordu. Türkiye Avrupa’dan uzaklaşıyor, Kopenhag kriterlerinin yerini Kampala kriterleri alıyordu. Suriye’de güvenli bölge hevesleri suya düşerken, BM’den oluşacak bir gücün bölgede konuşlanması bölgede ve dünyada yay vaziyetlerinin arttığını ortaya koyuyordu.

Seçimlerde centilmen bir yarış yok, küfürler, hakaretler, tehditler, hain, terörist demeler başladı. Sanki seçime değil savaşa gidiliyor. "Kürdistan var" diyenler artık "yok" diyor, "Ya sev ya terk et’’ demeye başladılar. Otoriter rejimin dili bölüyor, parçalıyor, yay gibi germeye devam ediyor. Kürt-Türk, Laik-anti laik, sağcı-solcu, Sünni-Alevi, devlet yanlısı-devlet karşıtı olarak 82 milyon yurttaş arasında ayırımcılığı kaşımak, ezmeye çalışmak kime ne kazandırır hiç düşünmezler.

Barış ve güven ortamında kendini güvensiz hisseden, tedirgin, yaralanmış, onuru kırılmış milyonlarca yurttaş kendi güvenlik güçlerine güven duyamaz duruma gelirse ne olur? Kışlaya, karakola, camilere siyaset ve ticaret girerse ne olur? İnsanlarımızı duygusuzlaştırarak, birbirine karşı şartlandırarak düşman haline getirmek, çatışma ortamı yaratmak kimlerin işine geliyor? Oluşturulan milislerin, üreyen çetelerin, mafyanın hukuksuz, çürümüş bir sosyal ortamda semirmesi kime yarar? Kılıç ve silahla sorunlar çözülebilir mi? Böyle giderse Türkiye, bir müddet sonra "seçilmiş travma" adı verilen "unutulmayan felaketlerin" yaşandığı bir ülke haline gelebilir.

Siyasetin yay vaziyetleri felakettir, herkese zarar verir.

*Eski HDP milletvekili