Nihat Genç ve Hayko Bağdat: Derdiniz ne çok iyi biliyoruz ...

Biri kendini sol ve anti emperyalist göstererek ve Kürt hareketini emperyalizmin basit bir işbirlikçisi olarak takdim ederek Türkiye solunun ve emekçi hareketinin koluna yapışmaya çalışıyor. Diğeri kendini Kürt dostu ve hatta en has HDP'li olarak takdim ederek Kürtlerin koluna yapışmaya çalışıyor. Her ikisi de bu birliği önlemek için ne tesadüftür ki aynı anda ve farklı yönlerden harekete geçtiler...

Google Haberlere Abone ol

Mahmut Üstün

İster uluslararası egemenler açısından bakın isterse yerli ve "devletlu" egemenler açısından bakın, bütün egemen kesimlerin en büyük korkusunun Türkiye solu/emekçileri ile Kürt siyasal hareketinin birleşmesi olduğunu apaçık görürsünüz. Bu aynı korkuyu Kürt aşiret reisleri ile Kürt kökenli burjuvazinin de aynı biçimde hissettiğini söylemeliyiz...

Liberalizm, ulusalcılık/milliyetçilik, neo İslamcı cemaatçilik, kimlikçi siyaset vb. ise bu egemenlerin ideolojik araçlarıdır.

Birbirlerinden epey farklı söylemlere sahip gözükseler de sistemin bekası açısından kritik her eşikte -farklı yöntem ve söylemler de olsa- aynı duyarlılığa sahip olurlar.

İlk önce halkın/emekçilerin bağımsız eylemlerinden, inisiyatif almasından korkarlar ve devamında sol duyarlılığa sahip kitleler ile Kürt siyasal hareketi arasında bir yakınlaşma, hele hele bir kaynaşma olasılığından...

Uluslararası egemenler bu topraklarda rahat rahat at oynatabilmek için bu iki gücün ayrı tutulmasını ister... Zira ayrı kalmaz ve sorunlara birlikte çözüm aramaya başlarlarsa, bu birliktelik uluslararası egemenlerin bu topraklardaki gücünün zayıflaması hatta tümden yok olması sonucunu doğurabilir.

Oysa bu iki güç birbirine uzak ve hatta düşmanlaştırılmış biçimde tutulursa hem egemen ulus milliyetçiliği hem ezilen ulus milliyetçiliği kanırtılarak, her iki dinamik birbiriyle çatıştırılırsa uluslararası egemen güçlerin her iki gücü kontrol etme olanağı artar.

Emperyalizmin bu ülkeyi denetlemekte kullandığı üç ideolojik silah vardır: Ulusalcılık/milliyetçilik, liberalizm ve kimlikçi siyaset... Bu siyaset tarzlarının sahipleri birbirini ne kadar düşman ve apayrı görse de aynı ipin ucunda sallanan Hacivat ve Karagöz figürleri olmaktan öte bir anlamı yoktur bu farklılığın...

Ulusalcılık/milliyetçilik emperyalizmin o coğrafyadaki statükoyu koruma aracıdır. Siz bu ulusalcıları/milliyetçileri emperyalizmin tam bir oyuncağı haline gelmiş olmasına rağmen kendi "devletlu sınıfları" ile mücadele ederken göremezsiniz... Tam aksine emperyalizmle mücadele edenlere bu işbirlikçi "devletlu sınıflar" adına saldırırken sık sık rastlayabilirsiniz. Bakmayın ulusalcı tayfanın bugün Kürtleri sözüm ona anti emperyalist lafızla topa tutma gayretlerine, onların derdi anti emperyalizm değil yerel egemen efendilerinin iktidarını müdafaa ve muhafaza etmektir. Onlar statükonun temsilcileri olarak emperyalizme değil Kürtlerin hak taleplerine karşıdırlar esasta... Nereden mi biliyoruz? Doğrudur bu toprakların Kürtleri son dönemde ve zaman zaman ABD emperyalizmine hayırhah yaklaşan, bazen sırt dayayan işler yapıyorlar ve bu pozisyonları sol bir bakıştan bakıldığında hiç de onaylanacak bir durum değil... Ama Kürt siyaseti ezelden beri böyle değildi. Çok uzun bir süre bölgedeki ABD karşıtı güçlerle işbirliği içinde ABD'nin bölgesel çıkarlarına çomak sokan en önemli unsurlardan biriydi. Peki bizim bu sözde anti ABD, sözde anti emperyalist ulusalcılar o zaman Kürt siyasal hareketine methiye mi düzüyorlardı? Elbette ki hayır... Yine aynı tonda Kürt siyasal hareketine düşmanlık yapmakla meşgullerdi... Apaçık ve altını çize çize vurgulayalım: Bu topraklardaki Kürt siyasetinin eşitlikçi ve anti emperyalist damarı/mayası kuvvetlidir ve halen de bu maya varlığını ciddi oranda korumaktadır. Kendine ulusalcı/milliyetçi diyenler ise, aynı açılardan defalarca sınıfta kalmışlardır.

Gelelim liberallere... Liberaller de emperyalizmin tek tek yerelliklerdeki statükoya ilişkin değişiklik plan ve isteklerini dillendiren, bunun için kamuoyu oluşturmaya çalışan ideolojik/politik ajanlarıdır. Liberalizm ve ulusalcılar arasındaki çekişme/farklılık alanı da burasıdır. Birinin anti emperyalist diğerinin emperyalizm savunucusu ya da birinin daha demokrat diğerinin daha otoriter olması değildir aralarındaki esaslı fark. Emperyalist ve yerel efendilerin farklı ihtiyaçlarını temsil eden, buna göre öne çıkarılan ya da arkaya itilen bitişik ama düşman kardeşlerdir onlar...

Bu düşman kardeşlerin farklı rol ve yöntemlerle emperyalizmin ve "devletlu kesimlerin" çıkarlarına göre kodlanmış mükemmel işbirlikleri bazen parmak ısırtacak dolaylılıkta ve ustalıktadır.

Dedik ya bağımsız bir işçi emekçi hareketi şekillendiğinde ve Türkiye solu/emekçi kesimler ile Kürt siyasal hareketi arasında bir ortaklaşma, kaynaşma olasılığı belirdiğinde her ikisi birden bu süreci baltalamak için sahneye fırlayıverir.

AKP neden yeniden savaş politikasına döndü. CHP yönetimi ve "Millet İttifakı"nın diğer unsurları neden HDP'yi ittifak dışında tutmak konusunda kolaylıkla hemfikir olabiliyorlar...

Çünkü HDP Türkiye'deki sol ve emekçi hareket birikimiyle birleşmek konusunda son dönemde çok daha net ve kararlı adımlar atmaya ve (burası önemli!) CHP tabanı da dahil Türkiye'nin sol, emekten yana ve cumhuriyetçi laik kesimleri de HDP'yi giderek artan biçimde ortak hareket edilebilir bir güç olarak değerlendirmeye başladı. İşte bu çok tehlikelidir ve her iki bitişik düşman kardeşin de ortak büyük korkularıdır... Kürt siyasal hareketi ve bazı sosyalist çevrelerin birliğini aşan ve CHP tabanını da kapsamaya başlayan bir sürece dönüşürse bu gelişim, kolaylıkla kimse önünü alamaz zira...

Ama süreç istim aldı bir kere, korku ve bu gidişi durdurma telaşı sardı bu bitişik düşman ibiş kardeşleri...

Biri kendini sol ve anti emperyalist göstererek ve Kürt hareketini emperyalizmin basit bir işbirlikçisi olarak takdim ederek Türkiye solunun ve emekçi hareketinin koluna yapışmaya çalışıyor. Diğeri kendini Kürt dostu ve hatta en has HDP'li olarak takdim ederek Kürtlerin koluna yapışmaya çalışıyor. Her ikisi de bu birliği önlemek için ne tesadüftür ki aynı anda ve farklı yönlerden harekete geçtiler...

Siz kullandıkları argümanların haklılık payına sahip olmasına bakarak bu iki emperyal ibişine hak verirseniz bu tuzağa düşersiniz. Elbette kullandıkları argümanlar gerçeklik unsuru taşıyacak, elbette birtakım reel korkulara, güvensizliklere seslenecek ki, etkili olabilsin...

Ama asıl dert ne anti emperyalizmdir, ne de Muharrem İnce ve CHP üzerinden derin devlet ve 90'lı yıllar hakkında iyi niyetli bir uyarı yapmaktır. Türkiye'nin sol güçleri de Kürt siyasal hareketi de elbette bu risk ve tehlikelerin farkındadır. Bu riskleri göze alarak çok daha büyük bir iddia ile birlikte mücadeleyi yeni ve daha yüksek (emek eksenli, eşitlikçi-özgürlükçü-kardeşleştirici bir Cumhuriyete) hedefe doğru büyütme iradesi gösteriyorlar.

Asıl dert işte budur! Kürt hareketi ile Türkiye solunun birlikteliğinin Batı'da da ciddi bir güç kazanma olasılığı, ulusalcı ve liberal ikizleri aynı oranda telaşlandırmıştır.

Böyle bir birlik tam da onların iddiasının aksine Kürtler üzerindeki egemen ulus şovenizminin acımasız tahakkümünü dizginleyecek ve aynı zamanda Kürt ve Türkiye halkını emperyalist oyun ve bağlardan da kurtaracak en önemli zemin olacaktır.

Aslında tam da buna, bunun gerçekleşmesine karşıdırlar.

Zira bu bitişik düşman kardeşlerin birlikte oynadığı kanlı sahne, tekçi devlet anlayışı ile parlamenter sistem ayakları üzerine kuruludur.

Türkiye solu ile Kürt siyasal hareketinin birliği güçlendiğinde bu sahnenin yıkılması güncel bir tehlike haline gelecektir.

Yani bitişik düşman kardeşlerin ortak yaşam alanı...

İkizlerin farklı argümanlarla ama aynı amaç için aynı anda ve aynı kuvvette cırlamaya başlaması tam da bu sebepten...