Bir yönetim modeli olarak kayyım

HDP’nin parti tüzüğünde yer alan demokratik özerklik ve yerelden yönetim modelinin şu anda kayyım atanan DBP belediyelerinde pratik uygulama olarak hayata geçirildiğini söyleyebiliriz. Tabii HDP'nin projesinde bu uygulamanın seçimle ve demokratik yol ve yöntemlerle olması gerekiyordu. Şu anki kayyım uygulamaları merkezden atama usulüyle, antidemokratik bir şekilde yapılmış durumda.

Google Haberlere Abone ol

Ferhat Öner

Türkiye’de iktidarın siyasal hayatta yaptığı bir hamlenin sonucu her zaman beklenileni doğurmayabilir. Toplumsal hayata değen her hamle öngörülenin dışında sonuçlara gebedir. Buna en bariz olarak baskın erken seçimdeki siyasal partilerin ittifakını ve DBP belediyelerine uygulanan kayyım uygulamalarını örnek gösterebiliriz. AK Parti iktidarının bu iki hamlesi beklediğinin ötesinde sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Baskın seçimde muhalefet partilerinin seçim ittifakına girmesi birincisine örnek teşkil ederken kayyım uygulamaları da ikincisine örnek gösterilebilir. Şu anda CHP-İYİ Parti-SP ve DP blokunun oluşturduğu Millet İttifak'ı iktidarın beklentisi olan ‘dağınık ve birleşemez muhalefet’ hamlesini boşa çıkartmış görünüyor. Her ne kadar ittifaktaki partilerin taban ve ideoloji farkları onları yan yana gelemez gösterse de seçim stratejisi olarak yan yana durabildiklerini göstermiş bulunmakta. Baraj sorunu bu dört parti için artık söz konusu bile değil. Bu da kitlelerin baraj kaygısını ortadan kaldırıyor ve partilerine, tabanlarına olumlu bir motivasyon olarak geri dönüyor. Bu motivasyonun AK Parti tabanından bu ittifaka oy kaymasına yol açacağı kesin.

HDP’nin parti tüzüğünde yer alan demokratik özerklik ve yerelden yönetim modelinin şu anda kayyım atanan DBP belediyelerinde pratik uygulama olarak hayata geçirildiğini söyleyebiliriz. Tabii HDP'nin projesinde bu uygulamanın seçimle ve demokratik yol ve yöntemlerle olması gerekiyordu. Şu anki kayyım uygulamaları merkezden atama usulüyle, antidemokratik bir şekilde yapılmış durumda. Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyeleri, kayyım atanan üç büyükşehir belediyesi durumunda. Bu büyükşehir belediyeleri dışında ilçe belediyelerini de ekleyebiliriz. Bildiğim kadarıyla Diyarbakır hariç diğer iki büyükşehirde valiler aynı zamanda belediye başkanları durumunda. Fakat diğer tüm ilçelerde kaymakamlar aynı zamanda belediye başkanlığı görevini de icra ediyorlar. Bu da bize şunu gösteriyor ki bir ilin veya ilçenin yerel yönetimi ve idari yönetimi, pekala tek merkezden yönetilebilir. Bu pratikte demokratik açıdan sorun, şu anki fiili yönetici kayyımların antidemokratik bir şekilde atanmaları ve uygulamalarındaki denetimsizliktir. Kayyımlar bu görevlere atama yoluyla geldiler ve yereldeki seçmenlerin, vatandaşların iradeleri olan yöneticiler, belediye meclisleri bertaraf edilmiş durumda. Var olan ‘uzatılmış olağanüstü hal’ durumu bu konuda itiraz edilecek merci ve yol bırakmamıştır.

Demokratik özerk bir yerel yönetimden beklenti; vatandaşların ihtiyaçlarını yerel halk meclisleri vasıtasıyla belirleyip, yereldeki seçilmiş aktörler tarafından hayata geçilmesi üzerine bina edilir. İhtiyaçların tespiti yereldeki halk meclisleri tarafından icra makamlarına iletilir ve icra makamları bu yerel meclisler tarafından denetlenir. Bu modelde yerelin ihtiyaçları için ayrılan yerel ve idari bütçe tek elden toparlanıp direkt muhatabının ihtiyaçlarına göre verimli bir şekilde kullanılabilecek bir modeldir. HDP modelindeki eş başkanlık sistemi böyle bir modelde denetimi güçlendiren bir özelliğe de sahiptir. Halk ve yerel meclislere ek olarak seçilmişlere verilen yetkinin cinsiyet eşitliği acısından eş başkanlar tarafından paylaşılması ortak uzlaşıyı daha baştan zorunlu kılarken, eş başkanlar arasında zorunlu bir denetimi beraberinde getiriyor. Uzlaşının olması demokratik açıdan bir gereklilik olduğu gibi demokratik kültürün de ayırt edici özelliğidir. Denetlenebilir ve hesap verebilir olmak ise demokratik özerk bir modelin olmazsa olmazı konumundadır.

Şu anda kayyım atanan yerel yönetimlerdeki fiili durum merkeze, iktidara bağlı idari yapı ile yerel yapı arasındaki doku uyuşmazlığının en somut örneği. Yerelin demokratik yollarla talep ettiği ve seçtiği yöneticiler, bu yöneticilerin uyguladıkları politikalar ve icraatların iktidar tarafından kabul edilmediğinin bariz göstergesi. Hoş İstanbul’daki Ataşehir ve Beşiktaş belediye başkanları da görevden alındı ama kayyım uygulaması sadece BDP belediyelerine reva görüldü. Demek ki meyve veren ağaç taşlanır misali bu kayyım uygulamalarını demokratik özerk yerel yönetim modeline geçiş için bir evre olarak da kabul edebiliriz. Kanımca Türkiye gibi merkezi otorite ile yerel toplumsal dinamikler arasındaki doku uyuşmazlığının en iyi çözüm modeli; demokratik özerk yerel yönetim modeli olabilir.

Yerel ve idari yönetimin tek mercide toplanması ve halkın ihtiyaçları, beklentileri çerçevesinde politikaların hayata geçirilmesi o yerelde yaşayan insanların isteği ise; çağın gereği ve demokratik açıdan buna "dur" demenin makbul bir açıklaması olamaz. Burada eğer iktidar buna dur diyorsa, bu iktidarın demokratik ilkelerinin sorunlu olduğunun, demokrasinin içselleştirilmediğinin en bariz göstergesidir. Demokrasi sürekli bir mücadele ve hayatı şekillendirme durumu olduğuna göre "Bu yolda durmak yok yola devam demek" de gerek.