Mehmed Bir Cihan Fatihi: Yaşına bakmadan gaza yapmayı hayal ediyor

Dizide de yer aldığı gibi Zağonos ve Şehabeddin paşalar, daha ilk günden itibaren 12 yaşındaki çocuk padişah Mehmed’e, gücünü göstermesi açısından İstanbul’u fethetmesinin önemini anlatmaya başladılar. Gerçekten de Mehmed onların bu telkinlerine kayıtsız kalmadı. Mehmed, 12 yaşında bir çocuk olmasına rağmen ciddi ciddi İstanbul’u almak için çalışmalara başladı.

Google Haberlere Abone ol

Kasım Bolat

Merakla beklenen ve yayınlanan ilk fragmandan itibaren dikkatleri üzerine çekmekle beraber heyecan uyandıran Mehmed; Bir Cihan Fatihi dizisi nihayet ilk bölümü ile izleyicisinin karşısına çıktı. Fatih Sultan Mehmed, sadece Türk tarihi açısından değil, dünya hükümdarları arasında da önemli bir yere sahip; dizide de geçtiği gibi atak, hırslı ve kartal lakaplı, o kadar ki vefat ettiğinde Venedik elçisi İtalya’ya "La Grande Aquila é Morta" Büyük Kartal öldü diye haber yolluyor. Tarihin seyrini değiştiren böylesine önemli karakter ve dönemin ilgiyi artırması olağan ama ne yazık ki dizi ve film açısından Fatih’in ciddi manada gündeme getirildiğini söylemek pek mümkün değil. Her sene İstanbul’un fethi ile ismi yeniden gündeme gelse de Fatih’in, hamasi söylemlerden öteye geçmeyen bir biyografik analizi yapılmadı, oysa bu mümkün. Günümüz imkanları ile mutlaka yeniden değerlendirmeye alınmalı, zira uluslararası açıdan onu ilk defa gündeme getiren, fethin 500'üncü yılında yayınlanan, hayli popüler, Franz Babinger’in Fatih Sultan Mehmed ve Dönemi kitabı, bu bilgi ihtiyacını karşılıyor, oysa Halil İnalcık’ın eleştirisinde belirttiği gibi Osmanlı kaynaklarına inmeden yazılmış, Batı bakış açısıyla değerlendirmeler içeren bir kitap bu. İnalcık’ın Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar kitabında da dikkat çektiği gibi Fatih’in şahsi dünyasının anlaşılması için dönem kaynakları ile değerlendirmeye alınmalı.

'PADİŞAH BENSEM' EFSANESİ

İlk bölümün en başında dizinin, tarihteki olay ve karakterlerden ilham alınarak tasarlandığı yazıyor, bazı ayrıntıları da tabii ki bu gözle izlemek gerekiyor. Heyecanı diri tutmak için, oldukça uzun bir planla 1448’deki II. Kosova Savaşı ile başlıyor dizi. İlk dönem Osmanlı bürokrasisinin sultanlar üzerindeki gücü ve Fatih’in İstanbul’u fetih hırsıyla heyecanı diri tutmayı başardıklarını görüyoruz. Belli bir bilgi ve kültür seviyesinde olan herkesin dizide yer alan karakterleri az çok zihninde canlandırabileceğini düşünüyorum; II. Murad, Çandarlı Halil Paşa, İshak Paşa, Mehmed, Zağonos Paşa, Şehabeddin Paşa, Orhan ve Alaaddin dizide en çok ismini duyduklarımız. Dizide doğru bir perspektifte Mehmed, henüz çocuk yaşında savaşa meraklı bir kimse olarak ortaya çıkıyor. Babası II. Murad ise tam tersi olarak barış taraftarı bir Osmanlı padişahı olarak. Gerçekten de Halil İnalcık’ın tabiri ile II. Murad, I. Bayezid yahut oğlu II. Mehmed gibi fütühatçı bir padişah değildir. Yaptığı harpler, hakikatte, devlet nüfuz ve menfaatlerinin zorlandığı zaruri harplerdi. II. Murad’ın veziriazamı da kendisi gibi barış taraftarı olan Çandarlı Halil Paşa’ydı. Devletin kuruluş sürecinde birçok devlet adamı ile birlikte önemli bir mevkiye gelen Çandarlılar ailesinden Halil Paşa’nın bu açıdan ayrı bir yeri vardır. Zira divanda savaş taraftarı paşalar ve Rumeli uç beylerine karşı II. Murad ve Çandarlı Halil Paşa bir olarak onların bu heyecanlarını bir bakıma frenlerlerdi. Fakat bu durum bir süre sonra II. Murad için katlanılmaz bir buhran haline geldi. 1443’de oğlu Alaaddin Ali Çelebi’nin Amasya’da ölmesi de II. Murad’ın ıstırabını daha da artırdı. II. Murad, hem çok sevdiği oğlunun ölümüne duyduğu üzüntü hem de divandaki savaş taraftarlarına bir tepki olması bakımından 1444’de tahtı kendi isteği ile oğlu Mehmed’e bıraktı. Ancak II. Murad bu sefer yağmurdan kaçarken adeta doluya tutuldu. Dizide de yer aldığı gibi Zağonos ve Şehabeddin paşalar, daha ilk günden itibaren 12 yaşındaki çocuk padişah Mehmed’e, gücünü göstermesi açısından İstanbul’u fethetmesinin önemini anlatmaya başladılar. Gerçekten de Mehmed onların bu telkinlerine kayıtsız kalmadı. Mehmed, 12 yaşında bir çocuk olmasına rağmen ciddi ciddi İstanbul’u almak için çalışmalara başladı. Bu sırada babası II. Murad Bursa’da idi. Çandarlı Halil Paşa, veziriazam olarak çocuk padişah Mehmed’in çalışmalarını yakından takip ediyordu. Bütün bunlar olurken Rumeli’de Macar tehlikesi baş gösterdi ve 10 yıllık barış anlaşmasını bozdular. Mehmed, Macarlara karşı kendisi sefere çıkmayı düşünüyordu. Ancak Çandarlı Halil Paşa böylesi bir durumda devleti tehlikeye atmak istemiyordu. Bu süreç içerisinde birçok kimsenin olduğunu sandığı bir mektup efsanesi gündeme geldi. Güya Mehmed, Bursa’da bulunan babası II. Murad’a “padişah bensem emrediyorum, ordunun başına geliniz, yok padişah siz iseniz ordunuzun başına geçiniz” diye mektup göndermişti. Esasen Mehmed, babası Murad’a bir ulak göndermiş ve sadece onun acilen Edirne’ye gelmesi istenmişti. Mehmed, Macarlara karşı kendisi ordunun başında gitme düşüncesindeyken babası Murad’ı Edirne muhafazasında bırakmayı planlıyordu. Ancak bütün bu planları bozan Çandarlı Halil Paşa oldu. Zira Murad Edirne’ye geldiğinde başkentin muhafazasında Mehmed ile veziriazam Çandarlı Halil Paşa kaldı ve Mehmed daha bu ilk saltanatından itibaren otoritesini tanımayan Çandarlı’ya karşı bir nefret beslemeye başladı. Çandarlı, başta İstanbul’un fethi düşüncesine karşı çıktığı gibi, onun padişah olarak ordunun başında bulunmasını da engelliyordu. Mehmed ise, 12 yaşında olmasına bakmaksızın elinde kılıç “gaza” yapmayı hayal ediyor, hükümdarlığını tebaasına göstermeye çalışıyordu. Çandarlı Halil Paşa her seferinde barış taraftarı olarak Mehmed’in önünde büyük bir engeldi.

ÇANDARLI HALİL'İN SÖZÜ YENİÇERİLER İÇİN KANUN HÜKMÜNDEYDİ

Dizide Çandarlı Halil Paşa, Yeniçeri Ağası Kurtçu Doğan ve Yeniçeri Ocağı üçlemesinin ön planda olmasının nedeni Yeniçeri Ocağı’nın, Çandarlı ailesine yürekten bağlılığı. Çünkü Çandarlı Halil Paşa’nın büyük dedesi Hayreddin Paşa, Yeniçeri Ocağı’nın ilk kuruluş tavsiyesini veren ve bu süreçte yer alan birisiydi. Bu yüzden Veziriazam Çandarlı Halil Paşa ne derse, yeniçeriler için kanun hükmündeydi. Yeniçeri Ağası Kurtçu Doğan da ocağın başında, Çandarlı Halil Paşa’nın bir dediğini iki etmiyordu. Nitekim dizide de izlediğimiz gibi Mehmed’in Manisa’dan çıkıp Edirne’ye gelmesinde de bu ikili bir plan yaptı.

Belki dizide sonradan "flashback"lerle görülecek ama belgeler eşliğinde biraz Mehmed’in padişahlığından ve dönemin ortamından bahsetmek istiyorum. Mehmed, 1444’te padişah olmuş, fakat 1446’da Buçuktepe Vak’ası ile adeta tahttan indirilmişti. Gün geçtikte devletin tehlikeye sürüklendiğini gören Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, her seferinde Manisa’da bulunan ve gerçek hükümdar saydığı II. Murad’a haber göndererek onu tahta davet ediyordu. Bir süre sonra II. Murad da durumun vahametini öğrendi. Zira oğlu Mehmed rahat durmuyor, İstanbul’u ele geçirmek için devletin sınırlarını zorluyordu. Murad, tahtı oğlu Mehmed’e bıraktığına pişman oldu. Çandarlı Halil Paşa’nın tavsiye ve telkinleri ile yeniden Edirne’ye gelip tahta oturmaya karar verdi. Ancak bu nasıl olacaktı? Mehmed’in etrafında Zağonos ve Şehabeddin Paşalar varken bu durum son derece olanaksız görülüyordu. Zira Mehmed’in etrafında olan bu “Şahinler”in başka başka planları vardı. Dönemin kaynakları, başta Tursun Bey ve Kemalpaşazade son derece heyecan verici bazı bilgiler verirler. Buna göre Zağonos ve Şehabeddin Paşalar padişah Mehmed’e bazı telkinlerde bulunurlar. II. Murad hayatta iken Mehmed’in otoritesini göstererek sultanlık yapması mümkün değildir. Çözüm ise II. Murad’ın ölmesidir. Kemalpaşazade’nin aktardığına göre Mehmed’in etrafında bulunan paşalar ona şu tavsiyede bulunurlar “Nâkıs ül-akl olanların puhtesine mağrur olup havâ-i ıgvâya uymak ihtimali var… istiklâl ki kemâl-i maksuddur, atanın vücudu ana mâni-i tâmdır. Onun eyyâmında murâd hâsıl olmaz. O [II. Murad] varken sana itibar etmezler, beylik karar bulmaz diyen iblislerin telbisine câizdir ki tâbi ola.

.

Kuvvetle muhtemel paşaların Mehmed’in babası Murad’ı öldürme planları yaptığını Çandarlı Halil Paşa da öğrendi. Esasen Murad da biran önce tahta oturmak istiyordu. Ancak Mehmed’in tahtı babasına bırakmayacağını biliyordu. Dahası bu süreçte baba-oğlun karşı karşıya gelerek savaşması işten bile değildi. Yine dönemin kaynaklarına göre, Murad bu durumu Veziriazam Çandarlı Halil Paşa’ya havale etti. Böylece Çandarlı uygun bir zemin hazırlayacak ve II. Murad Edirne’ye gelerek yeniden padişah olacaktı. İşte dizide “yaka paça” olarak nitelendirilen bu hadise de Çandarlı Halil Paşa’nın organize ettiği 1446’daki Buçuk Tepe Vak’ası idi. 1444’de Macarların Edirne sınırına kadar gelmesi sonrasında şehirde büyük bir kaos ortamı oluşmuş, hendekler kazılmış ve kesilen keresteler ile barikatlar kurulmuştu. Bu süre içerisinde birçok harcama yapılmış ve yeniçerilere de vaat edilen maaşları verilememiş, dahası verilen paradaki gümüş ayarı düşürülmüştü. 1446’da yeniçeriler paralarındaki gümüş ayarının düşüklüğünü bahane ederek isyan ettiler. Mehmed bu sırada Edirne dışında avda idi. Yeniçeriler, Mehmed’in akıl hocası ve ateşli bir savaş taraftarı olan Şehabeddin Paşa’nın konağını bastı. Onu öldürmek istediler ancak o kaçmayı başardı ve saraya sığındı. Kaynaklarda belirtildiğine göre isyan eden yeniçeriler Edirne dışında o dönemde “Ada” denilen bugün Sarayiçi olarak geçen yerde padişahı buldular. Mehmed’in etrafındaki herkes korkudan bir tarafa kaçışmasına rağmen o korkusuzca yeniçerilerin karşısına çıktı ve ne istediklerini sordu. Onlar da maaşlarından yakındılar. Daha da ileri giderek onu sultan olarak istemediklerini, Murad’ın tahta geçmesini istediklerini söylediler. Mehmed bu istekler karşısında çok fazla ısrarcı olmadı ve istemeye istemeye tahtı babası Murad’a bırakmak zorunda aldı.

Dizinin ilk bölümünün kapanışı hayli ilginç. Çünkü olaylar kaynaklara bakıldığında şöyle gelişti: 3 Şubat 1451’de II. Murad ölünce Çandarlı Halil Paşa Manisa’da bulunan Mehmed’e bir ulak gönderdi ve acilen Edirne’ye gelmesini söyledi. Fakat kendisini sevmediğini bildiği bu padişaha gücün kimde olduğunu göstermesi de gerekiyordu. Eğer eski husumeti devam ettirecek ve tahta oturduktan sonra hakkında bir takım kötülükler düşünecekse; bunun bir bedelinin olduğunu göstermek istiyordu. Mehmed, Edirne’ye yaklaştığı zaman şehirde bir yeniçeri isyanı patlak verdi. Veziriazam Çandarlı Halil Paşa az bir kuvvet alarak isyan eden yeniçerilerin yanına gitti. Onlara neden isyan ettiklerini sordu. Onlar da cülus bahşişi istediklerini söylediler. Çandarlı Halil Paşa ise yeni padişah geldiği zaman bahşişi onun vereceğini söyledi ve buna kefil olduğunu belirtti. Aksi takdirde isyancıları kılıçtan geçirmekle tehdit etti. Bunun üzerine yeniçeriler teskin oldu ve hep beraber Mehmed’i karşılamak üzere şehir dışına çıktılar. Sonunda padişah az ilerde görününce hepsi II. Murad için ağlamaya, feryad ve figana başladılar. Mehmed onlara yaklaştıkça ağlamaları yavaşladı ve sükûnete döndü. Artık bundan sonra yeni padişaha saygı ön planda idi.

DİZİDEKİ KOYU RENKLER YERİNE KIRMIZI ÖN PLANDA OLMALIYDI

Mehmed 18 Şubat 1451’de ikinci defa tahta oturdu. Dönemin Bizans tarihçisi Doukas, onun cülus merasimini son derece canlı ve doğruya yakın bir şekilde anlatır. Kuvvetle muhtemel görgü şahidi birisinden dinledi ve eserine yazdı. Doukas’ın anlattığına göre Mehmed’in cülusu son derece şahane ve göz alıcı idi. Yine Doukas’ın anlatıma göre Mehmed şu şekilde tahta cülus etti. “[Beylerin] tümü dikilmişlerdi, biraz uzakta [yan tarafta] ise babasının vezirleri, Halil Paşa ve İshak Paşa; kendi vezirleri ise, yani Hadım Şehabeddin Şahin Paşa ve İbrahim, geleneğe uygun olarak, hemen yanı başında idiler. O zaman, Hükümdar, veziri Şahin'e sordu : "Babamın vezirleri niçin böyle uzakta duruyorlar? Hemen onları çağır ve Halil'den, kendisine yakışan bir yerde oturmasını iste. İshak da Anadolu'nun diğer beyleriyle birlikte Bursa'ya, babamın cenazesini gömmeye gitsin; ayrıca, artık Anadolu'ya ilişkin işlere o bakacaktır". [Adı geçen iki vezir] Bu sözlerini duyunca, hemen onun önüne seğirttiler ve adet üzere elini öptüler. Halil, vezir olarak kaldı, İshak ise Murat'ın cenazesini aldı ve onu Bursa'da kendisinin [Murat'ın] yaptırmış bulunduğu türbeye gömdü.”

Dizi, belirtildiği gibi bazı tarihi olaylar ve karakterlerden ilham alınarak hazırlanmış. Daha önce Muhteşem Yüzyıl ile ilgili kostüm açıklamalarında özellikle sarıkların kamera açısından sorun oluşturduğu için kısa tutulduğunu okumuştuk. Burada da mesela ilmiye sınıfından olan Çandarlı’nın beyaz sarık taktığını biliyoruz. Ayrıca Akbaşlar deniyordu Osmanlılara. Minyatürler 16'ncı yüzyıla tarihlense de, Topkapı Sarayı’ndaki kostümlerden sarayda sultanların günlük giysilerini bilmesek de törenlerdeki kıyafetlerini biliyoruz. Dizide koyu renkler tercih edilmiş, oysa kırmızı ön planda olmalıydı; sarı, kırmızı, beyaz adeta milli renkleri gibiydi.

Konstantiniyye ise o süreçte Latin işgali sonrası tahrip edilmiş, Bizans, oldukça zayıflamış, ayakta durmaya çalışan bir imparatorluktu, burada, bu ilk bölümde şaşaalı gözükmesi tercih edilmiş olabilir elbet, umalım ki sonraki bölümlerde özellikle 1453 filmindeki hatalara düşülerek şehir çok gösterişli gösterilmesin.

Bu kısa yazıda hadiselerin aslında tam olarak nasıl gerçekleştiğini anlatmaya çalıştım, bütün sahne ve karakterlerin analizine girmedim. Oysa bitmek üzere olan “Paşalar ve Padişahlar; Sultanın Gölgesinde İktidar Mücadelesi 1421-1520” kitabımda bu konuları dönem kaynaklarıyla son derece ayrıntılı inceledim. Bence biraz sabredelim, dizi için bu genel bilgilerle yetinelim. Sonuçta bu diziye de büyük bir emek verildiği anlaşılıyor, genelde heyecan verici ve üzerinde iyi çalışılmış bir yapım söz konusu.