Rakı bardağında muhalif olmak

Mahalle baskısı, ötekileşme, şu bu derken memlekete yaşanan değişimin herkesi kendi kabuğuna çekilmeye yönelttiği, toplumsal muhalefetin neredeyse sıfırlandığı sır değil. Bu adamlar da bunu yapmışlar belli. Ama kimsenin ağzı torba değildi ve büzülmüyordu.

Google Haberlere Abone ol

Yekta Kılıç

Bir çocuk neden rakı içmek ister? Kederden olamaz herhalde. Öyle ya onlu yaşlarının henüz başında olan çocukların ne derdi olabilir ki? Merak muhtemelen. Biz de merak ediyorduk. 80’lerin ortalarıydı. Serin bir ilkbahar akşamıydı. Kasabaya çok uzak olmayan bir köyde düğünü vardı ahbapların. Babam da önemli konuklardandı. Sofra sıkıydı ve tabii içkiler de su olmuş akıyordu. Kadınlı erkekli halayın ucu sonu görünmüyor, davul zurna coştukça coşuyordu. Sonradan bu sıra dışı coşkunluklarının nedeninin davulcu ve zurnacıya gençler tarafından makara olsun diye içirilen hadlerinden fazla rakı olduğunu öğrenecektik. Neyse -önemli konuk baba kontenjanından- biz çocuklar da önemliydik elbette. Düğün sahibinin biz yaşlardaki oğlunun nezdindeki önemden söz ediyorum. Bir ara kayboldu arkadaşım. Kısa bir süre sonra elinde bir poşet çıkageldi. “Haydi gidiyoruz” dedi. Uzaklaşmaya başladık düğün alanından. Biraz kuytu bir yere vardıktan sonra elindeki poşeti açtı. İçinden yarısı içilmiş bir şişe rakı çıkardı “biz de içeceğiz” dedi. Düzenek kuruldu ve başladık “demlenmeye”. Arkadaşım ve diğer çocuklar çok hoşnutlardı hallerinden ama ben pek sevmemiştim. Yine de içmekten geri kalmadım. Uzatmadık acele acele içip geri döndük. Bir süre sonra davul zurna sustu. Düğün sona erdi. Eve dönme vaktiydi. Arabaya bindik. Hemen camını açtım arabanın. Keskin olamasa da üşüten bir havada yaptığımı anlamak ister gibi bakan babama koşturmaktan çok sıcakladığım için açtığımı söyledim. Ses etmedi babam. Ama benim derdim başkaydı. Kokudan içtiğimi anlamasın diye babam aralamıştım camı. Babamın da içtiğine takılmayarak. Çocukluk işte…

Bir grup meşhurun rakıya dair her detayın olduğu masada çekildikleri meşhur fotoda yaptıkları sansür de gülünç, acıklı ama yine de bir tür çocukluk olarak algılanabilir bence. Zira ayan beyanken her şey kim inanır siz hanımlar beyler? Bilmeyenler için biraz başa saralım. Rol aldığı dizilerdeki sevimsiz mafyatik tiplerle özdeşlik kurmayı pek seven başrol oyuncusu, takımı toplayıp soluğu bir ocakbaşında almış. Yorucu iş dizi oyunculuğu; kaçamaklar dinlendirici bir yöntem olabilir ekip için. Normal. Ekibin üyeleri de masanın hakkını vermiş belli ki herkesin yükünü ziyadesiyle aldığı anlaşılıyor fotodan. “Anlaşılıyor” diyorum ama bu tür sofraları bilen biri olduğum için anlayabiliyorum. Yoksa herhangi bir zamanda bir rakı masasına oturmamış olan biri ortalama bir yemek masasında çekilmiş “bu gece de böyle olsun” karelerinden sayabilir görüntüyü. Zira oyuncuların masasında esas oyuncu; yani rakı masasında rakı yok!

Fotonun sosyal medyada paylaşımının hemen ardından bir gümbürtü koptu. El birliğiyle rakı şişesi ve bardaklarını aramaya başladı sosyal alem. Zekice espriler filan pek hoştu. Ama bir başka hal daha vardı foto etrafında dönen lakırdılarda. Korktukları filan söyleniyordu fotodakilerin. Atarlı cümleler seri halde yazılıyor, aşağılanıyordu fotodaki oyuncular. Zerrece meraklısı değilim bu arkadaşların onun altını çizeyim. Ama kendi özel yaşamlarından bir kesite uyguladıkları bu sansürün anlaşılır gerekçeleri olduğunun da ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. İktidara pek yakın bir çizgiye sahip bir ulusal kanalda çok tutulan bir diziden ekmek yiyorlardı. Sıkı kazandıkları da sır değildi. Dedik ya gülünçtü yaptıkları ama “düzen bozulmasın” kaygısıydı meselenin özü. Ülkede söz söyleme konusunda bir sıkıntının olmadığını düşünen ustalarıyla aynı şeyi düşünmüyorlardı belli ki.

Mahalle baskısı, ötekileşme, şu bu derken memlekete yaşanan değişimin herkesi kendi kabuğuna çekilmeye yönelttiği, toplumsal muhalefetin neredeyse sıfırlandığı sır değil. Bu adamlar da bunu yapmışlar belli. Ama kimsenin ağzı torba değildi ve büzülmüyordu. Delikanlılık dersleri veriliyordu elemanlara takma isimli internet hesaplarından. “Kör köre ‘cırt’ demiş” denir Urfa’da böyleleri için. Neyse.

Bir de rakılı fotolar çekinip “ahan da biz korkmuyoruz” mealinde paylaşımlar yapan sanatçı, yazar- çizer taifesi var. Ülke sosyolojisinin inanılmaz bir değişimden geçtiği bu günlerde tavır koymayı, muhalif duruş sergilemeyi rakı bardağıyla poz vermek düzeyine indirgemiş isimler. Oturdukları dost meclislerinden şerefe kadeh kaldıranı da gördük evinin mutfağında mezesiz rakıyla oturanı da. Birileriyle dalga geçilecekse eğer bu figürlerin yaptıkları bana daha fazla gülünç geliyor açıkçası. Ama meseleye yapıcı bir katkı sunmaz diye düşünüyorum bu tavır. Uzattım değil mi? Hadi söyleyelim; söylediklerine katılıp katılmamak başka bir yana sözünü cesaretle söyleyenler yok değil etrafta. Meydanlarda dayak yiyenler filan…

Katılırsınız muhtemelen onlara helal size afiyet olsun!