YAZARLAR

Fenerbahçe kalitesini yeteri kadar artırdı, artık oyununu geliştirmeli

Galatasaray’ın ardından Fenerbahçe’nin de ligin ilk haftasındaki görüntüsü bize iki futbol gerçeğini hatırlattı; bu oyun ne olursa olsun sahada oynanır ve çok sayıda yeni oyuncuyu kadroya katmak belki takımın kalitesini artırabilir, ama ahenk yakalamanın önünde büyük bir engeldir.

Fenerbahçe geçtiğimiz sezon bambaşka bir yoldaydı. Neydi o yol? Takımın başına dünyaca ünlü bir teknik direktör getirilecek, ona biat edilecek, istediği her şey yapılacak ve bu şekilde hedefe ulaşılacaktı. Nitekim Jorge Jesus göreve getirildi ve onun sistemine uyan, ama büyük bir tanınırlığa sahip olmayan oyuncularla yola çıkıldı.

Diğer yandan Galatasaray ise kulübün içinden yetişmiş yerli bir teknik direktörle uluslararası tanınırlığa sahip kaliteli bir kadroyu birleştirerek hedefe ulaşmayı denedi. Kazanan da kendileri oldu.

Ve bu sezon, Ali Koç, başkanlığının altıncı yılında nihayet kendine bir model bulabildi. Başka bir deyişle, Galatasaray’ın geçen sezonki etkileyici şampiyonluğu, Fenerbahçe’yi de kendi yanına çekti. Sarı-lacivertliler de tıpkı Okan Buruk gibi kulübün içinden yetişmiş yerli bir teknik direktör olarak İsmail Kartal’ı yeniden göreve getirdi, ardından yine Galatasaray’ın yaptığı gibi çoğunlukla Avrupa’dan iyi tanıdığımız, kalitesinden şüphe duyulmayan oyunculardan oluşan yeni bir kadro oluşturulmaya başlandı. Bu açıdan bu sezon aynı ekolden iki büyük gücün çarpışmasını seyredeceğiz gibi görünüyor.

FENERBAHÇE KABUK DEĞİŞTİRİYOR

Öte yandan Fenerbahçe yalnızca takım mühendisliği anlamında değil oyun anlayışı olarak da kabuk değiştiriyor. Geçen sezon Jesus takımının bir an önce rakip kaleye gitmesini istiyordu ve bu isteği Fenerbahçe’de kaotik bir oyun yaratıyordu. Bilhassa ligdeki derin savunmalara karşı işleyen bir çözüm değildi bu, ayrıca Fenerbahçe’yi rakip kontrataklara da çok açık bir hâle getiriyordu. 

İsmail Kartal’ın üçüncü gelişinin ardından ise Fenerbahçe öncelikle sakinleşti ve bu takımın net olarak aradığı bir şeydi. Bu sakinlik takımın saha içi yerleşimine de olumlu sirayet etti. Hem toplu oyunda oyunu rakip yarı sahaya yıkmak, rakip yarı sahaya yerleşerek oynamak gibi hem de topsuz oyunda topun kaybedildiği yerde doğru baskıları yapmak gibi hâkim futbolun temel gereklilikleri konusunda iyi emareler gözlemlemek mümkün.

Sarı-lacivertliler ayrıca bu sezon uzun zamandır farklı açılardan eksikliğini hissettiği iki oyuncuya kavuştu; Edin Dzeko ve Dusan Tadic. Dzeko, Fenerbahçe’nin yıllardır sahip olamadığı, hem bağlantı oyununu oynayabilecek hem de ceza sahası içindeki bitiriciliğiyle herkesin güvenebileceği büyük bir santrfor. Tadic ise Fenerbahçe’de yine çok uzun süredir görmediğimiz teknik beceri ve liderlik eksikliklerini kapatabilecek bir oyuncu. Nitekim dün akşam kolektif uyum ve örgütlülük konusunda henüz takımın alacağı daha çok yol varken bu iki oyuncu sahneye çıkıp skoru değiştirdiler.

Dzeko ve Tadic’e ters kanatta Cengiz Ünder’in de dâhil olmasıyla Fenerbahçe’nin bu sezon ön hattında yaratıcılık ve üretim sorunu yaşamaması beklenebilir. Diğer yandan sarı-lacivertlilerin bu hücum üçlüsünü taşıyabilecek bir merkez üçlü de kurması gerekiyordu. Sebastian Szymanski, Fred, İsmail Yüksek üçlüsü bu anlamda da beklentileri fazlasıyla karşılayabilecek bir üçlü.

Buna karşın ligin ilk maçındaki 11’inin 6’sı yeni transferlerden oluşan, kalan beş oyuncudan dördünün de yerlerine başka oyuncuların bakıldığı bir takım an itibarıyla Fenerbahçe. Dolayısıyla sarı-lacivertliler transfer pazarında artık biraz sakinleşmeli ve elindeki zaten fazlasıyla geniş kadronun uyumunu artırıp oyununu geliştirmeye yönelmeli. 

FUTBOL SAHADA OYNANIR

Bilindiği üzere, Türkiye’de her futbol sezonunda iki ayrı lig oynanır. Birincisi; yaz ligidir. Hangi takım daha şaşalı, pahalı ve çok sayıda transfer yaparsa, o takım bu ligi şampiyon bitirir. İkincisi ise takımlar sahaya çıktığında başlayan ligdir. Önce cumartesi akşamı, ardından dün akşam görüldü ki, yaz ligini kazanmak için hâlâ kıyasıya bir mücadele içinde olan Galatasaray ve Fenerbahçe, şu an sahaya çıktığında hiç hazır olmayan iki takım görüntüsünde.

Biri iki yıldır transfer yapamayan rakibine diş geçiremedi, diğeri ise zaten büyük bir deprem felâketinin etkilerini üzerinden hâlâ atmaya çalışan ve maçın büyük bölümünü bir kişi eksik oynamak zorunda olan rakibine karşı kendi sahasında son dakikalarda ecel terleri döktü.

Elbette ilerleyen haftalarda iki takım da daha iyi olabilir. Ama ilk haftadaki görüntüleri bize iki futbol gerçeğini hatırlattı; bu oyun ne olursa olsun sahada oynanır ve çok sayıda yeni oyuncuyu kadroya katmak belki takımın kalitesini artırabilir, ama ahenk yakalamanın önünde büyük bir engeldir.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.