Facebook gazetecilere para ödemeli mi?

Bir tarafta Facebook yönetimini sansürcülükle, hatta diktatör gibi davranmakla suçlayan yöneticiler, diğer tarafta, özetle, haber kuruluşları kendi isteğiyle bize geliyor, zaten haberden çok para da kazanmıyoruz, bizi ödeme yapmaya zorlayamazsınız diyen Facebook var. Ancak belki de sorulması gereken temel soru “nasıl oldu da birkaç büyük teknoloji şirketi, yeni medyanın hâkimi haline geldi?” olmalı.

Google Haberlere Abone ol

Can Ertuna*

Google ve Facebook gibi sosyal medya platformları, sayfalarında yer alan haberleri üreten medya kuruluşlarına telif ödemeli mi? Bu soruya, 2 milyar 740 milyon kullanıcıyla dünyanın en “popüler” sosyal medya platformu olan Facebook yönetimi “hayır”, dünyanın en büyük 13. ekonomisi olan Avustralya “evet” yanıtı verdi. Bunun üzerine yaklaşık 25 milyon nüfuslu bu dev kıta ülkesinde Facebook kendi üzerinden yapılan haber paylaşımlarını bloke etti. Kısaca, haber kuruluşları artık Facebook’ta haber paylaşamıyor. Bu kuruluşların haberleri, kullanıcılar tarafından da paylaşılamıyor. Dünyanın öteki ucunda yaşanan bu “bilek güreşi” önemli; çünkü özellikle Türkiye gibi özgür ve özgün bilgi akışı için sosyal medya platformlarına yönelen gelen geniş kitleler başta olmak üzere, yakın çevresi ve dünya ile bunlar üzerinden bağ kuran milyarlarca insanın hayatını etkileyecek gelişmeler kapıda. Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Kanada’ya birçok hükümet sosyal medya platformlarıyla ilişkilerini düzenlemeyi gündemine çoktan aldı. Bir sonraki hamleyi hesaplamak için biraz da bu mücadelenin sonucuna bakıyorlar.

BİR 'SÜPER GÜÇ' OLARAK FACEBOOK

Aradaki sınırlar belirsiz hale gelse de haber, yorum ve siyasal iletişim için Twitter, eğlence ve kolay tüketilebilen haber, bilgi için yine Facebook gibi “Zuckerberg ailesinin” üyesi Instagram öncelikli tercihler gibi gözükebilir. Ancak küresel ölçekte sosyal medyanın hâkimi hâlâ Facebook. Forbes listesine göre dünyanın en değerli beşinci şirketi (ilk 4 sırada yine büyük teknoloji şirketleri var). Bu veriye göre marka değeri 70,3 milyar ABD Doları olarak hesaplanıyor. 2015’te çarpıcı verileri olan bir araştırma açıklanmıştı. Buna göre Endonezya ile Nijerya’da Facebook kullanıcılarının yaklaşık onda biri hiç internet kullanmadığını sanıyordu. Yani onlar için internet Facebook’tan ibaretti. Bu veri biraz eski gözükse de Facebook’un dünya çapında milyonlarca insan için salt bir sosyal medya platformundan çok başlıca iletişim kanalı olması onun etrafındaki tartışmaların önemini de artırıyor. Türkiye özelinde de Twitter’ın aksine Facebook’un hükümetin talebine uygun şekilde reklam yasağına uğramamak için bir ülke temsilcisi atadığını hatırlatmak gerekli. Bir süre sonra istenen tavizleri vermeyen Twitter’ın bant genişliğinin kullanılamaz seviyede daraltılması da gündemde. Bu durumda Facebook’un bir ebeveyn emoji paylaşım platformu olmaktan çıkıp alternatifler yaygınlaşana kadar yeniden haber, bilgi paylaşımının başat aktörlerinden olması da olası.

DİJİTAL REKLAMIN ASLAN PAYI FACEBOOK VE GOOGLE’IN

Facebook yaklaşık 12 milyon kullanıcıyla Avustralya’nın da başlıca sosyal medya platformu. Facebook’un yasaya ilişkin yorumu, “haberler bizim üzerimizden yaygınlaştırılıyor böylece daha geniş kitlelere ulaşıyor ve artan dijital trafik zaten haber kuruluşlarının gelirini artıyor” şeklinde. Ancak yine Avustralya’daki duruma bakınca bu iyimser bir yorum. Zira BBC’nin bir haberine göre dijital reklamlara harcanan her 100 Avustralya Doları'ndan 81’i sadece iki şirkete Facebook ve Google’a gidiyor. Her iki şirketin bu ülkedeki yıllık reklam geliri ise geçen yıl yaklaşık 5 milyar ABD Doları'ydı. Elbette sosyal medya platformları da daha fazla kullanıcıyı daha uzun süre kendi platformlarında tutarak onları daha çok reklamla buluşturmak için haber içeriğinin önemli olduğunun farkında. Bu nedenle Facebook’tan farklı olarak Google Avustralya hükümetinin yeni tasarısı uyarınca bazı haber şirketlerine belirli bir ödeme yapmayı kabul etti. Peki bu, ülkedeki bağımsız ve kaliteli haberciliğin önünü açacak bir adım mı? Bu konuda da şüpheler var. Çünkü Google’ın yüklü ödeme yapmayı kabul ettiği kuruluşlardan biri halihazırda küresel çapta bir medya devi olan Rupert Murdoch’un News Corp şirketi. Yani sektörde zengin ve yoksul arasındaki mevcut uçurumun kapanmaktan çok artabileceğine dair endişeler fazla. Ağırlıklı olarak sırtını sosyal medya platformlarına yaslayan daha küçük ölçekli tamamen dijital tabanlı haber kuruluşları ise “gerektiğinde büyükler sosyal medya platformları olmadan da var olabilirler ancak bizim işimiz daha zor” diyorlar. Bir diğer endişe ise güvenilir haber kuruluşların içeriklerinin çıkardığı platformlarda boşluğun dezenformasyon, yalan haber ya da manipülatif içerikle dolması. Facebook bunlarla mücadeleye girişse de platformu bunlardan tamamen arındırmaktan uzak olunduğu ortada.

BAŞKA BİR İNTERNET MÜMKÜN(MÜ?)

Bir tarafta Facebook yönetimini sansürcülükle, hatta diktatör gibi davranmakla suçlayan yöneticiler, diğer tarafta, özetle, haber kuruluşları kendi isteğiyle bize geliyor, zaten haberden çok para da kazanmıyoruz, bizi ödeme yapmaya zorlayamazsınız diyen Facebook var. Ancak belki de sorulması gereken temel soru “nasıl oldu da birkaç büyük teknoloji şirketi, yeni medyanın hâkimi haline geldi?” olmalı. Avustralya’daki “kriz”, algoritmalarıyla neyin görünür olup neyin olmayacağını belirleyen, kullanıcı verilerini toplayıp pazarlayarak dünyanın en değerli şirketlerine dönüşen reklam mıknatısı platformların, veri ve gelirlerini kamu yararına paylaşmaları yönünde düzenlemelere tabi tutulması gerektiğini söyleyenleri haklı çıkardı. Ancak her kamu müdahalesi daha özgürlükçü ve eşitlikçi yöne doğru da olmuyor. Platformlara ilişkin düzenlemeler yapılırken mevcut eşitsizlikleri derinleştirebilecek kayırmacı hamlelerden çok, örneğin haberciliğin finansman sorunlarına eşitlikçi bir çözüm perspektifiyle yola çıkma yönündeki çağrıları da duymak gerekiyor. Bu tartışmalar, orta ve uzun vadede ise internetin demokratikleştirilmesi, arama yapmanın, haber paylaşmanın, iletişim kurmanın ve emoji değiş tokuşu yapmanın birkaç şirketin tekeli olmaktan çıkarılmasının, küresel ölçekte nasıl mümkün olabileceğine dair arayışları da yeniden gündeme taşımış gözüküyor.

 

* Gazeteci ve Doktor Öğretim Üyesi, Bahçeşehir Üniversitesi