YAZARLAR

EŞİK’ten Kadınların Mutabakatı: Asla vazgeçmiyoruz

EŞİK Platformu, Millet İttifakı'nın Ortak Mutabakat Metni'ne itirazlarını, Kadınların Mutabakatı başlıklı bir açıklama ile dile getirdi. İstanbul Sözleşmesi, Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı, LGBTİ+'lar gibi başlıklarla değerlendirilen Mutabakat Metni'ne karşı EŞİK Platform bileşenleri, temel taleplerini de sıraladılar.

EŞİK’ten Kadınların Mutabakatı: Laik ve demokratik bir ülkede, barış içinde, eşit, özgür ve şiddetsiz bir yaşamdan asla vazgeçmiyoruz

İktidar kulislerinden yansıyan bilgiler Anayasa değişiklik teklifinin TBMM Genel Kurul'a indirileceği tarihin mart ayına ertelendiği yönünde. Plan olmayan yerden kulis sızmaz varsayımıyla hesapları, referandum zaman ayarını işaret ettiğini görmek gerek. Millet İttifakı ile Emek Özgürlük İttifakı tarafından evet oyu verilmeyeceği de netleşmiş halde. Demektir ki iktidar ittifaklarındaki partilerin kararlarına rağmen bazı milletvekillerini yanına çekme uğraşında. Yeniden "Güneş Motel" denemeleri yapılıyor olabilir. Bu nedenle partiler anayasa oylamasına kesinlikle katılmayı önleyecek yöntemler geliştirmeli. Son on yıldır ama özellikle son beş yıldır ülkeye verdiği hasarı ikiye katlayacak denli büyük bir adım olan bu anayasa değişikliği durdurulmalı. Bir nevi hükümet programı izlenimi veren Ortak Politikalar metni, son yıllarda verilen hasarın nasıl onarılacağı sorusuna cevap arandığı ve mutabık kalınan yöntemleri içerdiğine göre yeni hasarlarla karşılaşmayı da önlemeyi, öncelikli siyasi tutum olarak görüyor olmalı. Mutabakat metni hakkında olumlu, olumsuz, eksik, yanlış yönlerini ortaya koyan değerlendirmeler yapıldı, yapılıyor. Bunlardan birisi de 3 Şubat tarihli EŞİK-Eşitlik için Kadın Platformu tarafından gerçekleştirilen kapsamlı basın açıklaması. 

Açıklamada öncelikle ortak politika geliştirme becerisine ulaşmış farklı siyasi yaklaşımlara sahip partilerin varlığı ve kararlı şekilde ortaklaşmayı sürdürmelerinin önemine değiniliyor. Metinde yer olan olumlu politikalara atıf yapılıp sonra da eksikler ve kadın eşitlik mücadelesinin uzun deneyimi ile geliştirilmiş önerilere yer veriliyor. Bunlardan birisi İstanbul Sözleşmesi hakkında mutabakat sağlanamadığı takdirde kadın hareketinin yol verme geleneğinin hatırlatılması. Herkes aynı fikirde uzlaşamadığı takdirde bir ikna süreci işletilir. İkna olmayanlar kaldıysa o takdirde böylesi hayati bir konuya engel olmaktan vazgeçmesi beklenir. Ki “ikna değilim ama yol veriyorum” söz kalıbıyla sağlanan bir uzlaşmayı hatırlatmış oluyor EŞİK metni. Çok partili ittifaklara sorun çözücü bir oydaşma yöntemi olarak kuvvetle önerilir. Aksi takdirde hiçbir iş yapılamaz. İstanbul Sözleşmesi konusunda Millet İttifakı da bu şekilde ilerleme yöntemini denemeli.

Diğer bir konu kadın, çocuk, aile bakanlığı kararına kuvvetli, keskin bir itiraz ve itirazın gerekçelendirilmesi diyebiliriz. Kadın ve eşitlik bakanlığı kurulması kadınların ortak mutabakatı. Kadın kazanımlarına verilen hasarın giderilmesi için alınması gereken onarıcı önlemlerin başında kadın ve eşitlik bakanlığı geliyor ve eşit temsil ilkesiyle seçimlere gidilip, seçim sonrası atamalar bu ilkeyle gerçekleştiği takdirde tüm kadınların kadın ve eşitlik bakanlığı isteyeceğine kimsenin şüphesi olmasın. Şimdi sözü EŞİK basın açıklamasına bırakayım.

METİNDE EŞİT TEMSİL İLKESİ YER ALMAMIŞTIR  

Son yıllarda sokağa çıkmamıza bile izin verilmeyen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kadınlar için tatil ilan edilmesinden, hijyenik petin vergilendirilmemesine, 7/24 ücretsiz kreşten, cinsel şiddet kriz merkezine, doğum kontrolü araçlarına erişimden, cinsiyetçi dil kullanmamaya kadar geniş bir yelpazede, eşitliği sağlamaya dönük pek çok alt başlığa yer verilmesine karşın, metinde seçim ve atamayla gelinen tüm mekanizmalarda % 50 eşit temsilin sağlanması konusunun yer almamış olması önemli bir eksikliktir. Eşit temsili sağlayacak bütünlüklü program anahtar konumdadır. İşyerinde terfide eşitlik, eşit temsilin sadece bir yönüdür bütününü ikame etmez.

'KADIN, AİLE VE ÇOCUK BAKANLIĞI' EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞTİRECEK BİR ÖNERİDİR

2011 yılında Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adının “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olarak değiştirilmesi, o zamanki Başbakanın yani bugünkü tek adamın, “Kadın, erkek eşitliğine inanmıyorum, fıtrata aykırı” sözünü resmi devlet politikasına yansıtan ilk adımdı. Sorumluluk alanı ve içeriği doğrudan kadın hareketinin emeği ile oluşturulmuş olan bakanlığın adındaki “politikalar” ibaresinin gereği olan, eşitliğe yönelik politika ve eylem planları da süreç içinde adım adım yok edildi. 2018 yılında Çalışma Bakanlığı ile birleştirildi, kısa sürede bundan da vazgeçildi ve adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak yeniden değiştirildi. Bu değişiklikle bakanlığın işlevi; yoksullaştırılan, kreş desteği verilmeden 3 çocuk politikalarıyla istihdam dışı bırakılan, hiçbir güvence içermeyen yaşlı-hasta bakım desteği ile “evde kalmaya” teşvik edilen kadınlara “sosyal yardım” a indirgenmişti.

Metinde bu anlayışa ters pek çok politika önerisine yer verilmesine karşın, bunların hayata geçirilmesinde en önemli rolü üstlenecek olan bakanlığın adının “Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı” şeklinde önerilmesi şaşırtıcıdır. Cümleye kadın eklenmesi eşitlik içeren bir ifade olmasını sağlamaz. Tam tersine, bakanlığın adının bu şekilde önerilmesi; kadınlar içine doğdukları yada evlilik yoluyla kurdukları aile dışında da bağımsız, özgür bireyler ve eşit yurttaşlardır gerçeğinin benimsenmediğini, yada iyimser bir yorumla bu konunun üzerinde yeterince durulmadığını düşündürmüştür.

Kadınların toplumsal konumunu aile ve çocuğa endeksleyen, onları eşit bireyler olarak görmeyen bir yaklaşım, eşitsizliği gidermek bir yana derinleşmesine sebep olur. “Yardıma muhtaç kılınmış, evindeki erkeklere ve eril devlete emanet edilmiş dezavantajlı sosyal grup” fikriyatını pekiştiren her cümle eşitsizliğin derinleştirilmesi sonucunu doğurur. Bu da İstanbul Sözleşmesi gibi vazgeçilmezimizdir. Asla siyasi pazarlık konusu yapılmamalıdır ve bakanlığın adı “Kadın ve Eşitlik Bakanlığı” olarak değiştirilmelidir. Eşitliğin hayatın her alanında kurulması için tüm bakanlıklar arasında ortak ve uyumlu çalışmayı sağlayacak koordinatör bir bakanlık olarak yapılandırılmalıdır.

METİNDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE AÇIK ADIYLA YER VERİLMEMİŞTİR

Mutabakat metninde İstanbul sözleşmesinin bazı önemli hükümlerine yer verilmesine ve ittifakı oluşturan 5 partinin sözlü beyanlarına karşın, uygulanacağının açıkça yazılmamasını önemli bir eksiklik olarak görüyoruz. 

İstanbul Sözleşmesi temel insan hakları ve yaşam hakkı ile ilgilidir ve halen hem Mecliste kabul edilen 6251 sayılı Kanun’a hem de 6284 sayılı kanuna göre yürürlüktedir. EŞİK olarak 20 Mart 2021 tarihinden beri her yerde dile getirdiğimiz üzere verilen çekilme kararı yok hükmündedir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş iddiasıyla yola çıkan ittifakın, Meclis iradesi yok sayılarak ve Anayasanın başta 90. Maddesi olmak üzere onlarca maddesi ihlal edilerek verilmiş olan çekilme kararını iptal ederek, İstanbul Sözleşmesini uygulamaya koyma konusunu açıkça programa yazmayıp, dolambaçlı yollara başvurmasını ve pazarlık konusu yapmasını önemli bir çelişki olarak değerlendiriyoruz. Bu durum her şeyden önce ittifaka duyulan güveni zedelemektedir.

Öte yandan, kadınlar ve LGBTİ+ lar özellikle İstanbul Sözleşmesinden çekilme sürecinde yükseltilen nefret dili ve eşitlik karşıtlığının sonuçlarıyla her gün gündelik hayatlarında karşılaşıyorlar, hatta canlarından oluyorlar. İŞİD yöntemleriyle boğazı kesilerek, kızının “Anne ölme!” çığlığı eşliğinde katledilişine tanık olduğumuz Emine Bulut cinayetinden sonra topluma mal olan “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sloganı, kadınlar için bir slogan olmanın çok ötesinde anlamlar taşımaktadır. Böylesi bir can meselesinin uzlaşma konusu, pazarlık unsuru yapılması inciticidir.

Yerli ve milli olduklarını iddia edenlerin Macaristan, Brezilya, Rusya gibi ülkelerden kopya ettikleri, LGBTİ+ varoluşu inkar etme ve düşman yaratma siyasetinin sonuçları toplumsal barışı tehdit eden boyutlardadır. İstanbul Sözleşmesine karşı yürütülen karalama kampanyası ile ayyuka çıkan, evrensel hukuk normları ve bilimden uzaklaşma durumundan bir an evvel çıkılması, başta ülkeyi yönetmeye aday siyasi partiler olmak üzere tüm toplumun ortak sorumluluğudur. Demokrasiden ve insan haklarından yana herkesin ama öncelikle siyasetçilerin sözleşmenin adını anmamak yerine cesaretle anarak yaratılan bilgi kirliliğini gidermesi yalnız kadınların değil tüm kamuoyunun beklentisidir.

EŞİK olarak, başta kadın ve LGBTİ+’lar olmak üzere milyonları temsil eden 700’e yakın örgütün imzasını taşıyan bir çağrı ile iktidarın Anayasa teklifine açık ve net bir hayır denmesi çağrısı yapmıştık. Buna rağmen Saadet Partisi, iktidarın Anayasa teklifini hemen imzalayarak 6’lı masadan bağımsız hareket etti ve AKP-MHP iktidarına açık bir destek verdi. Saadet Partisi 6’lı masanın İstanbul Sözleşmesi ve eşit temsil gibi kadınlar konusundaki temel haklarla ilgili tüm konularda zorluk çıkartmakta, ortak metinlere yazılması ve sözlü olarak dile getirilmesi konusunda açık bir sansür uygulamaktadır. Bu durum kabul edilemez. Hiçbir oy beklentisi, haklarımız ve hayatlarımızın pazarlık konusu yapılması için gerekçe olamaz. Millet ittifakının 5 partisini bu konuda artık net bir tutum almaya çağırıyoruz. Nasıl ki Saadet Partisi, Anayasa’da yapılmak istenen ve ülkeyi tam bir kaosa sürükleyecek olan Anayasa değişikliği teklifine tek başına onay verdi ise, toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili konularda farklı düşünüyor ise 5 partiye yol vermesi istenmelidir.

Kadınların hayatı ve geleceği, en az Saadet Partili yöneticilerinkiler kadar önemlidir. Mutabakat metinlerinin her bir kelimesinde oybirliği arama kuralı adına, toplumun ve kadınların geleceği feda edilemez. Kadınlara ve topluma karşı açık ve şeffaf olunmalı; hangi parti bu konuda muhalefet ediyorsa, kendisine muhalefet şerhi düşme hakkı verilerek, diğer partilerin uzlaştığı konular üzerinden ilerlenmelidir. Topluma güven ve umut verecek olan bu açıklık ve netlik olacaktır.

 

EĞİTİMDE, SOSYAL HİZMETLERDE VE TOPLUMSAL-SİYASAL-EKONOMİK YAŞAMIN TÜM ALANLARINDA LAİK SİSTEMİN YENİDEN İNŞASI YER ALMAMIŞTIR

Bu başlıkların altında pek çok olumlu önerinin yer aldığı mutabakat programında, tarikatlar ve Diyanet İşleri Başkanlığına eğitim ve sosyal hizmetler sisteminde sınırsız rol verilmesine; hukuksal, ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşamın dini kurallarla düzenlenmesine son verileceğine dair açık ve net bir bahsin yer almaması da önemli bir eksikliktir. Devletin tüm din ve inançlar karşısında eşit mesafeli bir tutum almasının sağlanacağına ilişkin bir vaadde bulunmamaktadır.

Aile Bakanlığı'nın 17 Ocak'ta Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığını duyurduğu 4 -6 yaş aralığındaki çocukların eğitimi ile ilgili protokol, eğitim alanındaki laikliğe aykırı onlarca fiili uygulamanın güncel örneğidir. Protokolün ailelere aylık 150’şer TL verilerek, yani yoksulluğun  kullanılarak uygulanacak olması bir yana, çocukların tek taraflı, bilimden uzak eğitime tabi tutulmasına daha fazla seyirci kalınmamalıdır. Konu başka bir zamanda ve zeminde uzlaşma aranabilecek bir ayrıntı değil, acil ve temel bir sorundur. Siyaset; bu ülkede tarikat yurdunda, kız kardeşini topluma emanet ederek intihar eden Enes Kara gibi gençlerin varlığını hesaba katmak zorundadır. Diyanet İşleri Başkanlığının ve tarikatların bakanlıklar ve devlet kurumlarıyla yapmış bulunduğu tüm protokollerin iptal edileceği açıkça ilan edilmelidir.

Kadına karşı şiddetle mücadele gibi hassas bir konu da bile, kadınlara sadece itaat telkin eden, LGBTİ+’ları sapkın ilan eden, daha birkaç gün önce, kadınların yanlarında aileden bir erkek olmaksızın seyahat özgürlüğünü 90 km ile sınırlamayı öneren Diyanet İşleri Başkanlığı’nı sosyal politikaların tüm kurumlarında baş köşeye oturtan sürecin sona erdirileceği açıkça yazılmalıdır. Mutabakat metninin içerdiği eşitlikçi önerilerin bu kurum aracılığı ile uygulanmasının mümkün olmadığı açıktır.

Siyasetçiler, hiçbir suretle ayrımcılık yapmamayı seçim stratejisi olarak değil, Anayasal görev olarak görmeli; başını isteyerek örten kadınların özgürlüğü kadar aile ve toplum baskısıyla örtünmeye zorlanan ve/veya şort ya da tayt giymeye korkar hale getirilen kadınların özgürlüklerini de önemsediklerini göstermelidirler. Milletvekilleri, ettikleri yeminin gereği olarak; eşitliği ve laikliği anayasal düzeyde ortadan kaldıracak ve Doç. Dr. Murat Sevinç’in deyimiyle “laikliğin tabutuna çakılacak son çivinin” ifadesi olan iktidarın Anayasa değişikliği teklifine net ve tartışmasız bir HAYIR diyerek topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmelidirler. TBMM’de yapılacak oylamaya katılmayarak teklifin referanduma götürülmesinin önünü kesin olarak kapatmalıdırlar.

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nda bir araya gelen yüzlerce örgütün temsil ettiği kadın ve LGBTI+ lar olarak; vatandaşlık görevimizi kararlılık ve cesaretle yerine getiriyoruz.

Aynı kararlılık ve cesareti siyasetten de bekliyor; hazırladıkları hükümet programı niteliğindeki mutabakat metninde;

  • Seçim ve atama ile gelinen tüm mekanizmalarda eşit temsile yer verilmesini;
  • İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar taraf olunacağının ve etkin uygulanacağının açık olarak yazılmasını:
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının “Kadın ve Eşitlik Bakanlığı” olarak koordinatör bakanlık sıfatıyla yeniden yapılandırılacağının belirtilmesini:
  • Hukuk, eğitim, sosyal hizmetler ve tüm toplumsal alanlarda fiili olarak yok edilen laik sistemin yeniden inşasını sağlayacak önerilerin netleştirilmesini:
  • Programlarında, tüm toplumsal kesimlerin eşit yurttaşlık hakkını garantiye almayı; temel hak ve özgürlükleri tehdit eden her türlü söylem ve fiili uygulamalara son vermeyi;
  • Başta cinsiyeti, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık olmak üzere her türlü ayrımcılıkla etkin şekilde mücadeleyi;
  • Eğitimi her türlü ayrımcılıktan uzak, laik ve parasız hale getirmeyi;
  • Bağımsız sivil toplumun yönetim süreçlerine katılmasını sağlamayı;

net olarak yazmaya çağırıyoruz.

Laik ve demokratik bir ülkede, barış içinde, eşit, özgür ve şiddetsiz bir yaşamdan asla vazgeçmiyoruz.

2 Şubat 2023

EŞİK_Eşitlik İçin Kadın Platformu

www.esik.org.tr


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.