YAZARLAR

Erdoğan’ın sayımı içinde hapsolmak

AKP’nin yaptığı sayımı değiştirecek yeni bir sayım, muhtaç olarak inşa edileni hak sahibi yurttaş; dindar kimliğine sıkıştırılanı sosyal ve kültürel taleplerini gerçekleştirme imkânı tanınmış yurttaş olarak inşa edebilecek bir siyasal ortam ve örgüt yaratmaktır politika. Eğer bir eşikteysek, bu eşiği ancak politikayla aşabiliriz.

Meclisin açıldığı hafta, gündemimizde iki yasa teklifi var. Biri sansür yasası olarak bilinen Basın Kanunu’nu değiştiren 40 maddelik teklif. Bir önceki yasama yılında verilmiş kanun teklifinin içeriği, seçim döneminde olağanüstü hâl ile elde edilen zor araçlarına yenilerini ekleyecek. Teklifi veren AKP ve MHP’li vekiller kadar muhalefet de bunu biliyor. AKP/MHP ittifakının zora dayanan iktidarının yeni yasama yılındaki haber alma ve verme hakkına, ifade özgürlüğüne karşı ilk girişimi bu teklif. 2017’de rejim değişikliğinin hukuki zemini olan anayasa değişikliği kanununun halkın önüne getirildiği referandumda resmi olarak ilan edilmiş olağanüstü hâl ile sağlanan araçlar, 2023 seçimleri öncesinde onlara ek yeni araçlarla iktidarın kullanımına sunulacak.

Gündemimize giren ikinci teklif ise muhalefetten. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun partisi ve iktidar ittifakı bakımından turnusol kâğıdı niteliğinde gördüğü başörtüsünün serbest olmasını kanuni güvence altına alan kanun teklifi. Erdoğan bu pası kendi açısından çok iyi değerlendirerek konuyu anayasal güvenceye taşıdı. Anayasa değişikliği ile elde edilecek başka araçların yanında, kanun ya da anayasa değişikliği kanunu ile düzenlenmesi anayasanın laiklik ilkesine açıkça aykırı olacak bir önerinin CHP tarafından sunulması, Erdoğan bakımından siyasal İslamcıları birleştirecek ve tüm muhalefeti birkaç parçaya bölecek bir stratejinin ışığını yaktı. Ortadan kaldırılması için anayasal ya da yasal herhangi bir değişikliğin gerekmediği, nitekim anayasa ya da yasa değişikliği yerine zaten genelge ve yönetmelik değişiklikleri ile çok önce ortadan kaldırılmış bir yasağın, dolayısıyla siyasal bir problem olmaktan çıkmış bir meselenin CHP tarafından gündeme getirilmesi, AKP/MHP ittifakı için çok verimli bir kapıyı araladı.

Yeni yasama yılı açılışı, Türkiye’nin son on beş yılının bir özeti gibi: muhalefet yolunu açıyor ve AKP kendi bekasını güvenceye alacak ve kendi gündemini topluma dayatacak anayasa değişikliklerini hayata geçiriyor.

2007 yılında Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinin yolunu açarak bugünkü sisteme geçişin en önemli adımını oluşturan anayasa değişikliği referandumuna bakınız. Cumhuriyet Halk Partisi’nin başvurusuyla AYM tarafından engellenen cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin sonunda gerçekleşti bu değişiklik.

2010 değişikliğine bakın, haklar ve özgürlükler alanını terk etmiş bir sosyal demokrat partinin karşısında yüksek yargıyı ele geçirmek isteyen iktidarın hak ve özgürlükleri istismar etmesiyle propagandası yapılmış bir referandum. Sonucu yargının önce Fethullahçılara sonra da doğrudan AKP’ye teslim edilmesi.

2016’da dokunulmazlıkların kaldırılması, HDP eş başkanları ve milletvekillerinin tutuklanması ve meclisi işlevsizleştirme/itibarsızlaştırmanın yolunu açan anayasa değişikliğini hatırlayın.

2017 değişikliğine bakınız, 7 Haziran 2015 seçimlerinin istikşafi görüşmelerin ardından yok sayılmasıyla girilen olağanüstü koşullar altında ve darbe girişiminin ardından ilan edilen iki yıllık adı konulmuş olağanüstü hâl ile yaratılan fiili rejimin hukuki statü kazanması için yapılan anayasa değişikliğini düşünün.

Bütün bunlar AKP’nin anayasa suistimalinin siyasi sorumlusunun tek başına AKP olmadığını da gösteriyor bize. Yeni yasama yılı bu bakımdan AKP açısından muhalefetin sunduğu iki yeni olanakla açıldı. Birincisi sesimizi kısmak için getirilmiş kanun teklifi, basın örgütlerinin, gazetecilerin, yurttaşların aylardır sürdürdüğü protestolara rağmen yasak olmaktan çıkmış başörtüsü kadar gündeme gelmiyor. İkincisi, laikliği açıkça hedef alabileceği; İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi ve LGBTİ+ bireylere karşı örgütlenen nefreti destekleyecek ayrımcı düzenlemelere gidebilme yolunda koca bir alanın muhalefet yardımıyla oluşması.

CHP BUNU NEDEN YAPIYOR?

CHP Genel Başkanı ve kurmaylarının her defasında AKP’ye can suyu verecek biçimde hareket etmelerinin altında ne var sorusunun üzerine uzun uzun düşünmek gerektiğini sanmıyorum. Çünkü ne yazık çok uzun bir zamandır yeni bir şey konuşmuyoruz. CHP şu tespiti yapıyor: Muhafazakâr seçmenden oy almalıyım, bunun için muhafazakâr seçmene hitap edecek araçlar bulmalıyım. Bunun için sağ politikaları izlemenin, Ziya Gökalp ile görüntü vermenin, Gökalp kadrajdayken eşit ve özgür bir yurttaşlığın inşa edilebileceği kamusal alanın temeli olan laikliğin birincil ilkesine; yani devletin hiçbir organının bir dinin kurallarına dayanan kural üretemeyeceği, hiçbir dini taassubun genel kural haline getirilemeyeceği ilkesini ortadan kaldırmanın yolunu açan bir düzenlemeye yol verebilirim. Yine bunun için dindar bir hayat sürmeyenlerin hayatlarına yapılan müdahalelere çok fazla ses çıkarmayabilirim. Örneğin güncel konser yasaklarına, alkole yapılan fahiş zamlara, eğitimde bir Sünni İslam’ın kurallarının dayatılmasına çok fazla ses çıkarmayabilirim. Ülkücüler kadar milliyetçi, İslamcılar kadar muhafazakâr olmam gerek. Çünkü, bugün dünya görüşü, siyasi tercihleri, sosyal hayatı nedeniyle işinden aşından olan, Anayasa’nın 70. Maddesinde her yurttaşa tanınmış kamu görevine girme hakkını kullanamayan, çocuklarına bilimsel ve laik bir eğitim veremeyenlerden; Diyanete, Saraya, savaşa, çetelere ayrılan bütçe nedeniyle nitelikli sağlık hizmetlerinden, eğitim hizmetlerinden barınma hakkından yararlanamayanlardan daha değerli, çok hassas, hassasiyetlerine özenle yaklaşılması gereken bir kesim var: Muhafazakâr seçmen.

Bu söylediklerime elbette şunu diyenler çıkacak: Ama muhafazakâr seçmenin desteğini almadan bir seçim kazanılamaz. Buna kısa bir yanıtım var. Seçmeni başta böyle bölmek, yani AKP’nin sayma işlemine göre hesap yapmak kaybetmeyi baştan kabul etmektir. Dini itikadından bağımsız olarak her seçmenin haklar ve özgürlükler bakımından yurttaş olarak bağ kurabileceği bir politika, program geliştirilmek; dolayısıyla AKP’nin yaptığı sayımı değiştirecek yeni bir sayım, muhtaç olarak inşa edileni hak sahibi yurttaş; dindar kimliğine sıkıştırılanı sosyal ve kültürel taleplerini gerçekleştirme imkânı tanınmış yurttaş olarak inşa edebilecek bir siyasal ortam ve örgüt yaratmaktır politika. Eğer bir eşikteysek, bu eşiği ancak politikayla aşabiliriz. Kılıçdaroğlu, bir süredir bu yönde denemeler yapmaktaydı ve seçmende karşılığını gördü.

Fakat Kılıçdaroğlu’nun son açıklamasındaki apolitik bir tutum, muhalefetin AKP’nin sayımı içinde hapsolacağı ve bizleri de bu zindana hapsedeceği endişemi besliyor.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.