YAZARLAR

Duydum ki unutmuşsun paranın geçmişini

Paranın mutluluk getirip getirmediği, mutluluğun satın alınabilen bir meta olup olmadığı sorunsalı bir yana, Anadolu topraklarının altından sikkeler eşliğinde fışkıran tarihi ve kültürel mirası önemseyen ve anlamlandıran “sonsuz arayışları” daha çok görünür kılmanın zamanı geldi de geçiyor bile...

İnternetten para kazanma yöntemlerinden kripto para birimlerine, temassız ödemeden foreks piyasasında işlemlere dek para her gün farklı suretlerle karşımıza çıkıyor.

Küresel ekonomik görünümdeki belirsizlikler, kalıcı hale gelen enflasyon ve stagflasyon beklentileri ve alım gücümüzün günbegün erimesi ise kendi kendini besleyen ve tarih boyunca tekrarlanan bir kısır döngü aslında.

Baş aktör ise, Antik Çağ’dan bu yana farklı isimler altında kullandığımız ve her kapıyı açan para…

Anadolu’da Lidyalılar tarafından M.Ö. 7.yüzyılda icat edildiğinden beri sikkeler, söz konusu döneme dair ticari ve günlük işlemlerde ödeme araçları olmalarının ötesinde farklı dönemlerin sosyo-kültürel özelliklerine ışık tutuyor ve ait oldukları kent devletlerinin bağımsızlığına olduğu kadar ticari gücüne dair fikir veriyor.

Sikkeler, geçici devletlerin kalıcı tanıkları olarak birçok açıdan canlı birer kültür elçisi.

Türkiye’de özellikle 2000’li yıllardan itibaren nümizmatik alanında, yani sikkelerin ve antik objelerin incelenmesinde ciddi bir eğitim veriliyor.

Artık tek tuşla tüm ödemelerimizin gerçekleştirildiği, bazen cüzdan taşımamızı bile gerektirmeyen ödeme kolaylıkları çağında, Antik dönemdeki kent devletlerinin gündelik yaşamdaki alışverişlerin kolaylaştırılması, askerlerin ve memurların maaşlarının ödenmesi gibi sebeplerle bastıkları sikkeler, yaşamın hızlı döngüsü ve teknolojik devinim içerisinde değişen estetik anlayışımızı da anımsatıyor.

Lidya Krallığı’nın bastığı altın ve gümüş karışımı elektrondan ilk sikkelerde ağırlıklı olarak aslan betimlemesinin yer alması, aslanın bu bölge için önemli bir yere sahip olduğu anlamına gelirken, başka devletlerde de tanrı ve tanrıça betimlemeleri ile mitolojik kahraman tasvirleri ön plana çıkıyor.

Öyle ki, Lydia Krallığı Frigleri yendiğinde basılan sikkelerde Frigya boğa, Lidya ise aslan figürleriyle betimlenmişti. Yani devletler sikkeleri ikonografik açıdan bir tür propaganda aracı olarak da kullandılar.

Lydia sikkesi, aslan ve boğa

Enflasyon verilerinin bile metalin kalitesindeki değişimden kendini gösterdiği sikkeler, bir nevi ayaklı gazete olarak bulundukları bölgenin siyasi ve askeri değişimlerinin birer aynası.

Bir hükümdarın değişmesi veya ölümünden tutun da, devletin kazandığı zaferlere dek sikkelerde değişiklikler oluyor. Bizans dönemi moda anlayışının ve giysilerdeki dönüşümün izini bile darp edilen sikkeler üzerinden sürmek mümkün. Efes Antik kenti sikkelerinde ise, arı ve geyik figürü ağırlıkta.

Sikkelerin üzerindeki yazılar ise, bazen basıldığı kentin veya devletin ya da sikkeyi basan kişinin ismini ortaya çıkarmada yardımcı oluyor.  

Gözümüzü açar açmaz hayat pahalılığı, alım gücü ve enflasyon üçgeni içinde savrulduğumuz son günlerde, bu derdin Antik çağlara dek uzandığını görmek içimizi ne kadar rahatlatır bilinmez ama Roma döneminde başlangıçta çok kaliteli bir gümüş sikke darp edilirken, zaman içerisinde sikkedeki alaşım bakırdan yana kayıyor ve paranın değeri giderek zayıflıyor.

Tam da Romalı devlet adamı Cicero’nun bu para krizine dair ‘paralar ortalıkta savruluyordu, böylece kimse elindekinin ne olduğunu bilemezdi’ ifadelerini kullandığı bir bağlamdan söz ediyorum.

Osmanlı döneminde de Osman Gazi’den itibaren sikke basımı başlıyor; altın ve gümüş sikkeler darp ediliyor. 1. Abdülmecit döneminden itibaren ise kâğıt banknotlara geçiliyor. 

Koleksiyoner Özkan Arıkantürk ve kitabı Sikkeler Işığında Antik Kentler (2022) 

Uzun yıllardır antik obje ve Grek sikkeleri koleksiyonu yapan ve bu koleksiyonuyla da dünya literatüründe yer alan diş hekimi A. Özkan Arıkantürk, kısa süre önce, Ayvalık’taki iki antik kente ait sikkelerin de yer aldığı, Mysia, Aiolis ve Troas bölgelerindeki 70 antik kente ait 3500’ü aşkın sikkeyi içeren bir kitap yayımladı.

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi desteğiyle çıkan yaklaşık 400 sayfalık kitabın ismi, Sikkeler Işığında Antik Kentler: Troas, Mysia, Aiolis.

Sikkelerin tümü Arıkantürk’ün kişisel koleksiyonuna dahil.

Ege antik bölgeler ve kentler

Toplamda kendi parasını basan 75 kenti içeren söz konusu bölgeler ise bugün İzmir, Balıkesir ve Çanakkale il sınırları dahilinde.

Kendisi de yıllardır bir Ayvalık aşığı olarak işini ve evini kırk yıl önce bu bölgeye taşımış olan Dr. Arıkantürk, Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak 25 yıldır arkeolojik obje ve Grek sikkeleri koleksiyonu yapıyor.

Arıkantürk’ün yıllardır titizlikle topladığı eserler düzenli olarak envantere işleniyor ve müze uzmanlarının rutin denetiminden geçiyor.

Bu sikke koleksiyonu, nümizmatik alanında en yetkin isimlerden biri olan Prof. Dr. Oğuz Tekin’in 2015 - 2020 yılları arasında hazırladığı üç ciltlik uluslararası sikke kataloğuna (Sylloge Numorum Grecorum) da konu oldu.

Hatta sahip olduğu objelerin ve sikkelerin bazıları, Burhaniye ve Güre’deki özel müzelerde, İzmir ve İstanbul’daki geçici sergilerde sergileniyor; bir kısmı ise yüksek lisans ve doktora tezlerinde, ulusal ve uluslararası kongrelere sunulan makalelerde kullanılıyor. Güre İskelesinde kurulu Özel Kazdağı Müzesinde sergilenen eserlerini her yıl 30 bin kişi ziyaret ediyor.

Pordosilene sikkesi, Apollonun liri (solda) - Abydos sikkesi, Apollon (sağda)

Yeni kitabında yer alan antik kentler arasında Ayvalık’ın Cunda adası girişindeki Pordosilene (Nasos) kentinin sikkelerinde yer alan yunus, Apollon ve panter figürleri oldukça dikkat çekici.

Badavut sahilinin karşısında yer alan Çıplak Ada’daki Chalcis antik kentinin sadece bir tip sikke basmıştır. Ön yüzünde Artemis veya Nymphe, arka yüzünde de kanatlı bir mızrak başıyla ikiye ayrılmış X-A harflerinin bulunduğu bu para, sikkelerin kendi içinde ne kadar derin bir kültürel ve estetik birikim de barındırdığının kanıtı. Bu nadir rastlanan sikkenin bir örneği de Arıkantürk’ün koleksiyonunda yer alıyor.

Adramyteion sikkesi Athena

İzmir Arkeoloji Müzesine kayıtlı 200 - 300 kadar koleksiyoner bulunuyor. Türkiye’de en fazla sikke basan kentler ise ağırlıklı olarak Kuzey Batı Anadolu’da.

Arkeolojik, kültürel ve tarihi belleğin korunmasında, Arıkantürk ve birçok koleksiyonerin yıllardır özveriyle, sabırla ve büyük bir emekle sürdürdüğü bu araştırmalar ve bulunan obje ve sikkelerin envantere geçirilmesiyle birlikte önemli bir yol kat edildi. Bu çabalar, birçok açıdan da tarihi obje kaçakçılığını önlemede büyük bir katkı sunuyor.

Geriye ise, kültürel antropoloji ve arkeoloji konusunda temel düzeyde bilinçlendirilme faaliyetlerinin artması, sikkecilik konusunda araştırma merkezlerinin yaygınlaştırılıp Avrupa standartlarında bir müzecilik anlayışının getirilmesi için yeterli ödeneklerin ayrılması kalıyor.

Her adımda topraktan zeytin ağacının yanı sıra tarih fışkıran Kuzey Batı Anadolu’nun bu kadim topraklarında, ellerinde define haritaları ve detektörlerle Yeşilçam filmlerini aratmayan defineciler ise bölgenin trajik bir gerçeği. Bölge topraklarının altı sikkelerden cam koku şişelerine, kaselere, yağ kandillerine, pişmiş toprak figürinler ve yüzüklere, saç iğnelerine, bronz aynalara dek çok farklı objelerle kaynıyor.

Türkiye’de halen kazılmamış durumdaki antik yerleşimler arasında kendi paralarını basan onlarca kent olduğu düşünüldüğünde, konu daha vahim bir hal alıyor.

Sadece temmuz ayı içerisinde Ankara’dan Gaziantep’e, Hatay’dan Burdur’a, Bilecik’e, Konya’ya ve İzmir’e dek birçok farklı kentte antik döneme ait toplamda binlerce sikke ele geçirildi.

Bu konuda fikrine danıştığım Arıkantürk, çözümün, tarih boyunca Mısır’da M.Ö. 3000’li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam edip her köyde “meraklısı” olan, 3 - 4 yıl hapisle cezalandırılan defineciliğin en büyük aparatı olan özel detektörlerin serbest satışının yasaklanmasından ve cezai önlemlerin arttırılmasından geçtiğini söylüyor.

Ayrıca müzeler de bölgede arkeolojik eser bulup kendilerine teslim eden köylülere daha yüksek bir ödeme yaptıklarında ve koleksiyonerlik teşvik edildiğinde bu eserlerin kaçakçıların eline geçmesi önleniyor, envantere daha sistematik şekilde işleniyor. Belirlenen birçok ören yerinin halen kazılara açılmaması ise, definecileri “teşvik” eden bir diğer unsur.

Sikke sahteciliği de on yıllardır artarak devam eden bir diğer sorun alanı.

Antik çağlarda alışverişin yapıldığı agoraların başına kurulan trapezadaki (“masa”, günümüzde Yunanca banka) “agoranomos” denen bir görevli memur, alışverişe gelen herkesin sikkesinin sahte olup olmadığını kontrol edermiş. Bu masa, bronz paraların tedavüle girmesinden itibaren bir tür günümüzün döviz bürosu olarak da işlev görüyormuş. Örneğin, komşu bir kent devletinden gelen vatandaş oranın bronz paralarını alışveriş için geldiği devletin parasıyla günün kuruna göre değiştirir, alışveriş yapıp evine dönermiş.

Zaman zaman devlet de altın rezervleri sınırlı olduğu için sikkelerdeki altının içine gümüş, gümüş paranın içine de başka madenlerden katınca sikkenin değeri düşüyor. Dönemin sahte paralarının oldukça değerli olduğunu söyleyen Arıkantürk, bunları gerçeklerinden ayırt etmek için göz hafızasının, büyüteç kullanımının ve mikroskopla incelemenin gerektiğini belirtiyor.

Antik dönemin en yüksek para birimi olan ve bir askerin bir aylık maaşına denk gelen “tetradrahmi”de de diğer paralar gibi sahtecilik yapılırmış. Arıkantürk’ün eline geçen, antik döneme ait bir imitasyonda, bronz çekirdek üzerine gümüş kaplama yapılmış ve kalpazanlık o kadar başarılı olmuş ve para o kadar el değiştirmiş ki kenarlardaki gümüş aşınıp bronz çekirdek açığa çıkmış.

Türkiye’den kaçırılan ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yüz bin euroluk fiyatlarla müzayedelerde satışa çıkarılan tarihi eserlerin ilgili ülkelerden geri istenme işlemleri de durmak bilmeyen bir mesai konusu.

İngiliz arkeolog Paul Bahn, “Arkeolojinin ABC’si” adlı kitabında “Arkeoloji sonsuz arayıştır ve asla bir sonuç olamaz; gerçek varış noktası olmayan ebedi bir yolculuktur” der.

Paranın mutluluk getirip getirmediği, mutluluğun satın alınabilen bir meta olup olmadığı sorunsalı bir yana, Anadolu topraklarının altından sikkeler eşliğinde fışkıran tarihi ve kültürel mirası önemseyen ve anlamlandıran “sonsuz arayışları” daha çok görünür kılmanın zamanı geldi de geçiyor bile...  


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.