Arap basınında bu hafta: Trump İran ile nükleer anlaşmayı askıya alır mı?

Arap basının gündeminde bu hafta olası Trump-İran ilişkileri vardı. Yeni ABD Başkanı Trump'ın nükleer anlaşmayı askıya alabileceği belirtiliyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Arap basınında bu hafta, yeni ABD Başkanı Donald Trump'ın, İran'a yönelik uygulayacağı politikalar gündemde önemli yer tuttu. Trump'ın İran ile nükleer anlaşmayı askıya alabileceği belirtilirken, "Şimdi İran için Trump dönemi boyunca yaşayacağı kıtlık yıllarına hazırlık vakti" ifadeleri kullanıldı.

Mısır'da Müslüman Kardeşler'in içinde bulundukları durumu abarttıkları savunulurken, HDP milletvekillerinin tutuklanması da basında yer aldı.

Lübnan El Sefir gazetesinden Mustafa Elilbad, Trump’ın İran ile nükleer anlaşmayı askıya almasının imkansız bir durum olduğunu yazmış. Yazara göre, ABD’nin menfaatleri ve durumu ile uluslararası konjonktür anlaşmanın bozulmasına izin verecek durumda değil. (1)

“Trump’ın seçilmesi sonrası iddialar bitmiyor. En önemli soru: Trump seçim kampanyası sırasında 'kötü bir anlaşma' olarak nitelendirdiği, İran ile nükleer anlaşmasını askıya alır mı?

5+1 ülkelerinin İran ile yaptığı nükleer ile ilgili anlaşma ABD’nin isteği üzerine yapıldı. Obama ve yönetiminin iyi niyetinden kaynaklanan bir anlaşma değildi. Anlaşma birçok açıdan ABD’nin işine yarıyordu. Obama bu anlaşmayı İran’ın değil ABD’nin çıkarları için yaptı.

Anlaşmanın birinci özelliği ABD’nin anlaşma süresince yani 15 yıl İran’ın nükleer silah edinmesinin önüne geçmesi oldu. İkincisi ABD’nin dev şirketleri İran’a girme imkanını yakaladı. İkinci maddeye bağlı olarak da İran pazarını dev ABD şirketlerine açmak, İran ekonomik dengelerini reformcu kanadın lehine değiştirebilir. Diğer bir deyişle bu anlaşma, ABD’ye İran içindeki dengelerin değişmesi çabalarında mükemmel bir enstrüman kazandırdı.

Dördüncüsü dile getirilmeyen bir özellik: ABD, aralarında ihtilaflar olsa bile İran’ın bölgedeki gücünü kabul etmiş oldu.

Yüzeysel bakıldığında Trump’ın anlaşmayı bozabilmesi kolay görünüyor. Ancak derinlemesine bakıldığında hiç de öyle değil. Birincisi anlaşma sadece ABD-İran anlaşması değil, BM Güvenlik Konseyi’nde kararlaştırılmış ve birçok tarafı olan bir anlaşma.

Eğer Trump anlaşmayı bozarsa, tek taraflı bozmuş olacak. Diğer 5 devlet ile (Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya) anlaşma devam edecek.

Ama bunların hepsinin ötesinde Amerika bu anlaşmanın (ekonomik) meyvelerini yiyebilir. Mesela sivil uçak filosunun yenilenmesi gibi.

Bir an Trump’ın anlaşmayı askıya aldığını düşünelim. Ardından şu soru geliyor: ABD, İran’ın nükleer silah edinmesinin önüne nasıl geçecek? Çekilmek istediği bölgede bulunan İran’a savaş açarak mı?

Trump’ın anlaşmayı askıya almayı düşünebilir ama bunun, şu andaki durumda faydalı olmayacağı çok açık ortada.”

İRAN İÇİN ZOR GÜNLER BAŞLIYOR

Kuveyt El Vatan gazetesinden Abdullah Elhedlak ise, Trump’ın nükleer anlaşmasını askıya alabileceğini ve/veya ABD’nin tek taraflı yaptırım uygulamaya dönüş yapabileceğini savunuyor. Trump’ın seçilmesinin İran iç siyasetine etki yapacağını iddia eden Elhedlak İran için Obama dönemindeki baharın sona erdiğini ve İran’ı zor yılların beklediğini öne sürüyor.(2)

“Trump’ın seçilmesi ile birlikte ABD ve uluslararası kamuoyu ABD’nin bundan sonraki iç ve dış siyasetinin Trump’ın seçim kampanyasında kullandığı söyleme uygun olup olmayacağını tartışma aşamasına girdi.

Trump'ın resmi yemin töreni ile İran’ın Mayıs 2017’de yapılacak (sözde) cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinin başlaması aynı döneme denk geliyor.

Trump’ın seçilmesinin (sözde) cumhurbaşkanlığı seçim sürecine doğrudan etkilerinin ilk tezahürü eski devrim muhafızları komutanlarından birinin, eski petrol bakanının ve muhafazakar kanattan olan eski ulaştırma bakanının adaylık niyetlerini açıklamaları oldu.

Trump İran’ın hak etmediğini savunduğu nükleer anlaşma konusunu tekrar müzakerelere açabilir. Bu da İran’a uluslararası kamuoyunda güven sağlama imkanı veren bütün icraatların durması anlamına gelir ki, bunun sonucu İran için ekonomik zorlukların tekrar başlaması demektir. Ve bütün bu ihtimallerin toplamı Hasan Ruhani’nin ikinci kez seçilme olasılığını tehdit ediyor.

Her ne kadar nükleer anlaşması uluslararası olsa ve 7. maddesi tazminat öngörse de geri dönüş mümkün, çünkü yeni Amerikan yönetiminin elinde bu anlaşmadaki yaptırımları aşacak çok sayıda enstürman var.

ABD İran’a daha agresif yaklaşacak ve ABD’den gelecek herhangi bir yeniden müzakere ya da İran iç siyasetine yönelik girişim İran tarafından reddedilecektir.

Böyle bir durum nükleer tesislerin bombalanması dahil eski söylemlere dönülmesine neden olabilir.

Hülasa Trump’ın seçilmesi ve Cumhuriyetçilerin çoğunluğu ele geçirmesi ile birlikte bugünlerde İran’ın gözüne uyku girmiyor.

Artık oyun oynama zamanı ve İran’ın ABD tarihinin gördüğü en kötü başkan olan Obama döneminde yaşadığı bahar geçti.

Şimdi İran için Trump dönemi boyunca yaşayacağı kıtlık yıllarına hazırlık vakti.”

İHVAN NE ZAMAN KENDİNİ GÖZDEN GEÇİRECEK?

Mısır El Şuruk gazetesinden İmaduddin Hüseyin, İhvan (Müslüman Kardeşler) içinde sürmekte olan bazı tartışmalara değiniyor ve İhvan’ın 'gerçeklikten kopuk' olduğunu savunuyor. Hüseyin İhvan içindeki bazı isimlerin İhvan’ın durumunu abarttığını ve örgütün bunalımda olduğunu savunuyor. (3)

“İhvancı başı kişiler ve medya İhvan 'geçtiğimiz cuma günü (11/11) kitlesel gösteri oldu, sessizlik duvarı yıkıldı, iktidarın gücü kırıldı' dediklerinde kesinlikle bizim bilmediğimiz başka bir Mısır’dan bahsediyorlar.

Ben öncelikle bazı yönetim yanlıları ya da istihbarat gibi Mısır’da Müslüman Kardeşler’in bittiğine inananlardan değilim. Bence bu türden ideolojik oluşumlar kolay kolay yok olmaz. Büyük darbe aldı, yöneticilerinin birçoğu hapse atıldı ancak biz sevsek de sevmesek de hala bu örgüte inananlar var.

Geçtiğimiz cuma şahit olduklarımızın gösterdiği asıl sorun şu: Örgüt gerçeklerden yola çıkmıyor. Olanı biteni kabul etmesi anlamında söylemiyorum, ama örgüt artık nerde olduğunu bilmeli.

Örgütün bazı mensupları ya da taraftarlarının bazı illerde gösteri yaptığını biliyorum. Ancak bunlar Mursi posterleri ve Rabia sloganlarının yazılı olduğu pankartlar taşıyan, 5 dakika ya da bir saat içinde ortalıktan kaybolan 100 ya da 200 kişinin katıldığı gösterilerdi. İhvan 2013’te aylar süren gösteriler yapabilecek güçteydi.

Köprünün altından çok sular aktı, çok gelişmeler oldu ancak İhvan bunları görmek istemiyor.

Şaşkınlıkla izliyoruz ki İhvan içinde bazıları hala ciddi biçimde Mursi’nin hapisten çıkıp cumhurbaşkanlığına geri dönüp dönmeyeceğini ya da yerine (İhvan’dan) birinin geçip geçemeyeceğini tartışıyor.

Cemaatin başkaları ile tartışacağına önce kendi içine bakması lazım. iktidardan düşmesinden bu yana yaşanan gelişmeleri tartışması lazım.

Sünni-Şii mücadelesinden, Amerikalıların Trump’ı seçmesine; patlayan terörden ve İslam’ın bozulan imajına kadar bölgede ve dünyada yaşanan gelişmeleri iyi okuması lazım.

Sorun artık İhvan’ın iç sorunu haline geldi. İçinde şiddeti savunan bir kanadı barındırırken demokrasiden, çoğulculuktan nasıl bahsedebilirler?

Cemaatle ilgili herkes gerçekleri görmez ve asıl sorunlara odaklanmazsa cemaat içinde bu sorun büyüyecek. Ve ileride hepimiz bunun faturasını ödeyeceğiz.”

TÜRKİYE VE KÜRTLER

Times Of Israel yazarlarından Richard Chasman ABD’de Trump’ın seçilmesini “dua edelim” tepkisi ile karşılamış. Türkiye’de Erdoğan’ın 15 temmuz darbe girişiminini “diktatörlük” oluşturmak için kullandığını savunan Chasman, Türkiye’nin Kürtlerin otonomi ilan edeceği endişesi ile Suriye’ye müdahale ettiğini yazmış. (4)

“Donald 'Vladimir' Trump seçildi ve Cumhuriyetçiler hem Kongre’yi hem de Temsilciler Meclisi’ni yönetecek. Hep birlikte ABD’nin refahı için dua edelim.

Türkiye’de Tayyip 'Vladimir' Erdoğan, başarısız darbe girişimini kendi anayasal diktatörlüğünü kurmak için kullanıyor. Muhaliflerin birçoğu tutuklandı ya da görevden alındı.

Özgür basın büyük oranda namlunun ucunda. HDP milletvekilleri iki genel başkanı da dahil tutuklandı. Erdoğan’ın karşı darbesinin hızı ve hacmi darbenin Erdoğan'a yakın kişiler tarafından yapıldığına dair şüpheleri arttırdı.

Türkiye kendi Kürtlerine otonomi vermek istemiyor. Suriye ve Irak’ta otonominin gerçekleştiğini gören kendi Kürtlerinin otonomi istemesinden endişe ediyor. Suriye’ye girmesinin nedeni bu. IŞİD’e saldırmaktan çok Suriyeli Kürtleri durdurmayı için çaba harcıyor.”

Yazar yazısını şu cümleler ile devam ettirmiş: “Kimi destekliyoruz? Cevabı basit. Erdoğan gerçek bir Yahudi nefretine sahip. Türkiye onun liderliğinde İsrail’e karşı oldu ve bir İslam diktatörlüğüne dönüşüyor.”


(1) http://assafir.com/Article/517366/Archive

(2) http://alwatan.kuwait.tt/articledetails.aspx?id=506959&writerid=50

(3) http://www.shorouknews.com/columns/view.aspx?cdate=13112016&id=95b4b038-caf1-41eb-9da2-8e24371cb678

(4) http://blogs.timesofisrael.com/turkey-and-the-kurds/