Freddie Mercury’nin köklü aile inancı: Zerdüştlük

Freddie Mercury’nin ailesi de göçmendi. Ana vatanları Hindistan’daydı. Daha sonra, nihai ikametleri olan İngiltere'de yerleşmeden önce Zanzibar’a taşındılar. Ataları gibi, Freddie Mercury de yeni kültüre uyum sağladı. İsmini değiştirdi ve Batı’nın popüler bir simgesi haline geldi.

Google Haberlere Abone ol

Vasudha Narayanan*

Freddie Mercury’nin hayatını konu alan "Bohemian Rhapsody" adlı filmde, bir aile üyesinin sanatçıyı azarladığı bir sahne var.

“Yani şimdi soyadımız senin için yeterince iyi değil mi?”

“Kanuni olarak değiştirdim” diyor Mercury. “Bunun geri dönüşü yok.”

Bazıları için Freddie Mercury’nin ilk isminin Farrokh Bulsara olması şaşırtıcı olabilir. O, kökleri Hindistan’a dayanan Parsi bir aileden geliyordu ve inançlı bir Zerdüşt’tü.

Florida Üniversitesi’nde öğretimini verdiğim dünya dinleri derslerinde, Zerdüştlük hakkında tartışıyoruz.

Yedinci ve onuncu yüzyıllar arasındaki dönemde İran’daki Müslümanların uyguladığı dini zulümden kaçan Zerdüştler, “Parsiler” biçiminde adlandırılacakları Hindistan’a göçtüler.

Tıpkı Freddie Mercury gibi, yeni çevrelerine uyum sağlamaya çalıştılar. Bununla birlikte, birçok din âlimin Hıristiyanlık, İslam ve Yahudilik üzerinde bir etkisi olduğunu ifade ettiği dini değerlerine, inançlarına ve uygulamalarına bağlı kaldılar.

HIRİSTİYANLIĞIN ÖNCÜSÜ MÜ?

Zerdüştlük inancı, dünyanın en eski dinlerinden biridir. Günümüz İran’ında yaşamış bir peygamber olan Zerdüşt (Zarathustra diye de anılır), Zerdüştlük dininin kurucusu olarak görülüyor.

Zerdüşt’ün ne zaman yaşadığını bilmiyoruz ama kimileri M.Ö. 1200 yılları civarında olduğunu ifade ediyor. Zerdüştlerin ayinsel metinleri olan Yasna’nın önemli bir kısmını oluşturan ve "Gatha" adı verilen ilahileri kendisinin oluşturduğu düşünülüyor.

Zerdüşt geleneğine göre, Ahura Mazda yüce tanrı ve yaratıcıdır; O iyi olan her şeyi temsil eder. Bu açıdan din, tek tanrıcılığın, yani tek bir tanrıya olan inancın en eski örneklerinden biri.

Dinin temel öğretisi, Ahura Mazda ile kötülüğün temsilcisi olan Angra Mainyu’da vücut bulan yıkım, kötülük ve karmaşa arasındaki mücadeleye odaklanır. Bu kötü ruh, Yahudi-Hıristiyan geleneklerinin kutsal kitaplarındaki yılandan farklı olmayan biçimde, yeraltının sembolü olan Azi Dahaka adında bir yılan yaratır.

Bu kozmik savaşta, kabaca “hakikat”, “doğruluk”, “adalet” veya “iyi şeyler” biçiminde tercüme edilen “asha” ile ve aldatmaca diye tercüme edilen “druj” arasındaki gerilimin kozmik savaşına tanık oluruz.

Hakikat ışıkla temsil edilir ve Parsiler dua ederken, bu ruhsal ışığı simgeleyen ateşe, güneşe veya aya, yani daima bir ışık kaynağına dönerler.

Gerçekten de akademisyenler, Zerdüştlük’ün tek tanrıcılık, iyilik ve kötülük arasındaki ikilik ya da Şeytan gibi Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da rastlanan kavramlar üzerinde güçlü bir tarihsel etkisi olduğunu belirtirler.

Günümüzde Zerdüştlerin sayısı azalıyor olsa da küçük ama dindar bir topluluk söz konusudur.

2004 yılında, tüm dünyada yaşayan Zerdüştlerin sayısı 128 bin ilâ 190 bin arasında değişirken, ABD’de yaşayanların sayısının 18 bin olduğu tahmin ediliyordu.

SÜTE KATILAN ŞEKER GİBİ

“Sanjan’ın Öyküsü” diye tercüme edilen “Qissa e Sanjan” (Kıssa-i Sanjan), 17'nci yüzyılda yazıldı. Yüz yıllar önce günümüz İran’ındaki ana vatanlarında Müslüman istilacıların dini zulmünden kaçan Zerdüştlerin Batı Hindistan’daki Gucarat’a nasıl göç ettiklerini anlatıyor.

Oraya vardıklarında, “Jadi Rana” adını verdikleri yerel bir hükümdarla görüşürler. Hükümdar, yerel giysileri, dili ve kimi gelenekleri benimsemeleri durumunda onlara toprak vermeyi kabul eder. Bununla beraber, dinsel inançlarıyla asla sorgulanmaz: Dinlerinin gereklerini yerine getirmekte özgürdürler ve Jadi Rana bu yeni gelenlerin istedikleri gibi ibadet etmesine izin verdiği için oldukça mutludurlar.

Parsi tarihinin, iki farklı anlatısı mevcut.

İlkinde, Zerdüşt sığınmacıların Gucarat’a varmasının ardından, hükümdar onlara ağzına kadar sütle dolu olan bir sürahi gönderir; bu, krallığının insanla dolu olduğunu ve daha fazla insana yer olmadığını ifade etmenin bir yoludur. Buna karşılık, yeni gelenler (süte) bir kaşık şeker karıştırarak onu hükümdara geri gönderirler. Farklı bir şekilde söylersek, yalnızca yerel nüfusa uyum sağlamayı vaat etmez, aynı zamanda varlıkları ile bu toplumu geliştirmeyi de vaat ederler.

Diğer versiyondaysa, kimliklerini ve kültürlerini koruyacaklarını göstermek amacıyla sürahiye altın bir yüzük koyarlar; ancak bu durumda da bölgeye muazzam bir değer katarlar.

Bunlar, birbirinden farklı olsa da ikisi de ilgi çekici anlatılardır. Biri göçmenlerin toplumla uyum sağlama sürecini methederken, diğeri birlikte ve uyum içinde yaşayan farklı kültürlerin değerine vurgu yapar.

Hindistan’daki -gittikleri diğer yerlerdeki- Parsiler, bunların her ikisini de gerçekleştirmiştir. Diğerlerinden farklı olan kültürlerini, dini ritüellerini ve inançlarını korurken, yaşadıkları toprakların kimi adetlerini de kabul ettiler.

Bunun yanında, Gucarat’ın ilk göçmen dalgası, düşünülenden çok daha fazla kültürel katkılar sağladılar.

Sınırlı sayılarına karşın, Parsiler birçok ünlü müzisyen, bilim insanı, akademisyen, sanatçı ve girişimciyi topluma kazandırdılar.

Freddie Mercury’nin dışında, İsrail Filarmoni Orkestrası’nın yöneticisi Zubin Mehta; Hindistan’ın en büyük şirketlerinden olan Tata grubunun kurucusu Jamshedji Tata; İngiliz Parlamentosu’na seçilen ilk Hint kökenli vatandaş Dadabhai Naoroji; Harvard Üniversitesi Profesörü Homi K. Bhabha ve nükleer fizikçi Homi J. Bhabha bu isimlerden yalnızca birkaçıdır.

Freddie Mercury’nin ailesi de göçmendi. Ana vatanları Hindistan’daydı. Daha sonra, nihai ikametleri olan İngiltere'de yerleşmeden önce Zanzibar’a taşındılar.

Ataları gibi, Freddie Mercury de yeni kültürle uyum sağladı. İsmini değiştirdi ve Batı’nın popüler bir simgesi haline geldi.

Fakat her şeyden önce, sahip olduğu mirasa dair fazlasıyla gurur duyuyordu.

Kız kardeşi Kashmira Cooke, 2014 yılında, “Zerdüşt inancının ona neler verdiğini düşünüyorum da…” diyordu, “Bunlar, çok çalışmak, sebat etmek ve hayallerinin peşine düşmekti.”


*Vasudha Narayanan, Florida Üniversitesi’nde İnanç Tarihi Profesörü’dür.

Yazının aslı The Conversation'dan alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)