Yerli Amerikan dillerinin kaybı, hayatımızı nasıl etkiler?

Birleşmiş Milletler, “karmaşık bilgi sistemleri” barındıran yerli dillere ilişkin farkındalığı artırma yönündeki çalışmaları teşvik etmek amacıyla, 2019’u “Uluslararası Yerli Diller Yılı” olarak belirledi. Yerli dillerin yok oluşu yalnızca Alaska’yla sınırlı bir kaygı değil. Bu, hepimizi olumsuz etkiliyor.

Google Haberlere Abone ol

Rosalyn R. LaPier*

Alaska Valisi Bill Walker’ın aktardığı kadarıyla, Alaska’da “dilsel bir acil durum” yaşanıyor. Bu yılın başlarında yayınlanan bir raporda, devletin harekete geçmemesi halinde, ülke genelindeki 20 yerli topluluk dilinin bu yüzyılın sonuna kadar varlığını sürdüremeyeceği uyarısında bulunuldu.

Özellikle de 1870’ler ve 1930’lar arasındaki altmış yıllık dönemdeki Amerikan politikaları, yerli Amerikan dillerini ve kültürünü baskı altına almıştı. Yerli liderler tarafından yıllar boyunca gerçekleştirilen eylemlerin ardından, yerli dillerin korunması ve güvence altına alınmasına olanak sağlayan Yerli Amerikan Dilleri Yasası 1990’da yasalaştı. Ne var ki, son yıllarda birçok Kızılderili dili yok olmanın eşiğine geldi. Diller, derin bir kültürel bilgi birikimi ve anlayış barındırırlar. Hal böyleyken, bu dillerin yok olması dünya algımız bağlamında ne anlama geliyor?

ÇEVRE BİLGİSİ

Yerli dillerde gömülü halde bulunan özellikle ekosistemler, koruma yöntemleri, bitki yaşamı, hayvan davranışları ve tabiatın diğer birçok yönü hakkındaki bilgilerden birçok fayda sağlanabilir.

Örneğin, Hawaii gelenek ve inanç sistemlerinde, ağaç salyangozları “tanrıların dünyasıyla” bağlantılıydı. Hawaiili yerel yöneticiler onlara saygı gösterirdi ve bu durum salyangozların korunmasını sağlamıştı.

Honolulu’da bulunan Piskoposluk Müzesi, Hawaii Krallığı’nın son hükümdarı olan Kraliçe Lili‘uokalani’nin taşıdığı bir deniz kabuğuna, yerel söyleyişle bir ‘lei’ kabuğuna ev sahipliği yapıyor. ‘Lei’, soylu kadınların yüksek konumuna işaret eder ve ağaç salyangozu kabuklarından yapılırdı. Bu kabuğun takılmasının “mana” yani manevi güç verdiğine ve atalardan gelen bilginin anlaşılması için bir vasıta olduğuna inanılıyordu.

Şimdiyse bu salyangozların çoğunun soyu tükendi ve geriye kalanlar da yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Bilim insanları geçmişte kendilerinin ve doğal yaşam alanlarının korunmasına yardım eden inanç sistemlerini öğrenmek amacıyla Hawai dili uzmanlarıyla birlikte çalışıyorlar.

TIP ALANINDA KULLANIŞLI BİR ARAÇ

Yerli dillerin barındırdığı kelimeler, tercüme esnasında anlamını yitirebilecek kültürel anlamlar içeriyor olabilirler. İnce anlam farklılıkların doğru kavranması, genel anlamda, yerli halkın doğal dünya hakkında nasıl düşündüğüne ilişkin bakış açısını da değiştirebilir.

Mesela, birkaç yıl önce, yerli bir doğal çevre akademisyeni olarak, bir müzede bulunan nesnelerin Karaayak (Blackfeet) kabilesinin dilindeki isimlerinden oluşan bir sözlük (ing. lexicon) hazırlamak amacıyla, Kanada’nın Montana ve Alberta bölgelerinden dil uzmanları, kabile yaşlıları ve akademisyenlerden oluşan bir ekibe önderlik ettim. Birlikte çalıştığım yaşlılar, müzelerin çoğundaki bitki türlerini tanımlamak için kullanılan İngilizce “ot” kelimesinin, Karaayak dilinde aynı anlama sahip olmadığını ifade etmişlerdi.

İngilizce’de, “ot” kelimesi, yediğimiz baharatlar da dahil olmak üzere, birçok farklı anlam ifade edebilir. İngilizcedeki “şifalı ot” için Karaayak dilinde kullanılan en yakın anlamlı kelime “aapíínima’tsis”tir. Kabile yaşlıları, bu kelimenin “doktorların kullandığı araç” anlamına geldiğini söylüyorlar.

Umudumuz, araştırmamızla oluşturulmasına yardım ettiğimiz ve Karaayak dilinde kaydettiğimiz sözlük ve ses dosyalarının, gelecekteki akademisyenlerin farklı dillerde gömülü olan anlamlara ulaşmasına yardımcı olabilmesidir.

YOK OLAN DİLLERİ KURTARMAK

ABD’de yaşayan yerli Amerikan topluluklarının birçoğu, şu anda bu kültürel anlayışları muhafaza etmek ve dillerine yeniden hayat vermek amacıyla çaba sarf ediyor.

ABD’nin Wisconsin eyaletinde bulunan ve kelimesi kelimesine “insanların birbirlerine yardım ettiği yer” biçiminde tercüme edilen “Waadookodaading” isimli bir Ojibwe (yerel bir kabile) dil okulu, öğrencilerine dilin içinde gömülü olan çevre bilgisiyle adeta duş aldırıyor.

Ojibwe topluluğu, lisanlarının bir eylem dili olduğuna inanıyor. Ve çocukların dili öğrenmesi için en uygun yol, doğal dünyada yaşamak ve gözlem yapmak. Örneğin, öğrenciler her bahar akçaağaç şurubu ve şeker yapımında kullanılan akçaağaç özü toplamak için ormana gidiyorlar. Öğrenciler, bu sayede, bitkilerin yaşamı, doğal yaşam alanları ve kullanımlarına dair yerlilerin kadim bilgisine sahibi oluyorlar.

Dil kaybı, bir bitki ya da hayvanın yok oluşuyla aynı oranda aşırı bir olay olarak görülebilir. Bir dil yok olduğunda, taşıdığı geleneksel bilgi de toplumdan silinip gider.

İnsanlara bu gerçekliği anımsatmak amacıyla dünya genelinde çalışmalar sürdürülüyor. Birleşmiş Milletler, “karmaşık bilgi sistemleri” barındıran yerli dillere ilişkin farkındalığı arttırmak ve ulus devletlerinin canlandırılmasını amaçlayan çalışmaları teşvik etmek amacıyla, 2019’u “Uluslararası Yerli Diller Yılı” olarak belirledi.

Yerli dillerin yok oluşu yalnızca Alaska’yla sınırlı bir kaygı değil. Bu, hepimizi olumsuz etkiler.

* Yazının aslı The Converstaion sitesinden alınmıştır (Çeviren: Tarkan Tufan).