Şimdiki demokrasi Avrupalıları kesmiyor

Avrupa’yı önümüzdeki yıl yine siyasi dramlarla dolu günler bekliyor. Brexit müzakereleri devam edecek, İtalyanlar seçimlere gidecek ve Almanya’da seçimin kazananları sürdürülebilir bir hükümet koalisyonu için imkânları zorlayacaklar.

Google Haberlere Abone ol

Bruce Stokes *

Ancak tüm bu manşet konularının ardında daha derin bir sorun yatıyor. Avrupalılar ülkelerinin yönetim biçimi olan demokrasiden tatmin olmuyorlar.

Pew Araştırma Merkezi’nin 2017’de gerçekleştirdiği bir araştırmada, 10 AB ülkesinde yaşayan Avrupalıların ortalama yüzde 50’sinin ülkelerinde demokrasinin işleyiş biçiminden memnun olmadıkları ortaya çıktı. Yalnızca yüzde 48’lik bir kesim, temsili demokrasinin işleyişinden memnun olduğunu söylüyordu. Bu memnuniyetsizlik evrensel bir boyutta değil. İsveç yüzde 79, Hollanda yüzde 77, Almanya yüzde 73 oranında demokrasilerinden memnun. İtalya’da ise her dört kişiden biri demokrasiden memnun değil (yüzde 25), Yunanistan’da oran yüzde 21. İspanya’daki sonuçlarsa, Katalonya’daki bağımsızlık referandumundan önce bir tarihte ölçülmüş.

DOĞRUDAN DEMOKRASİ TALEBİ YAYILIYOR

Avrupa’da demokrasiye destek, sağlam olmaktan çok uzakta. Yüzde 80 gibi bir oranda insan temsili demokrasiye olumlu bakıyor. Ancak bu desteğin yoğunluğu oldukça değişken. Bir uçta, İsveç’te toplumun yüzde 54’ü seçilmiş bazı kişilerin kararları almasını olabilecek en iyi yöntem olarak tanımlarken, Polonyalıların yalnızca yüzde 20’si böyle düşünüyor.

Gel gelelim, uzun vadede en etkili olacak olan şey, Avrupalıların günlük meselelerde seslerini duyurabilme arzuları. Bu da uzun vadede doğrudan demokrasiye daha çok destek anlamına geliyor. Seçilmiş politikacıların değil vatandaşların ulusal konularda karar verebildiği bir sistem arzu ediliyor.

Avrupalı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 70’i referandumun ülke yönetmek için iyi bir araç olduğuna inanıyor. Bu oran Yunanlılarda her 10 kişiden 8’ine, İspanyol, Alman ve Fransızlarda da halkın üçte birine tekabül ediyor. İlginç şekilde, yakın zamanda referandum düzenlemiş iki ülke olan Hollanda (yüzde 55) ve Birleşik Krallık’ta (yüzde 56) doğrudan demokrasiye ilgi daha düşük. Özellikle popülist partilerin seçmenleri doğrudan demokrasi konusunda çok istekli. İspanya’da Podemos’un seçmenleri yüzde 88 oranında vatandaşların ulusal konularda oy kullanmalarını destekliyor. Almanya’da AfD seçmeninin yüzde 84’ü, Hollanda’da ise PVV seçmeninin yüzde 77’si bu fikirde.

EĞİTİM SEVİYESİ DÜŞÜK OLANLAR DAHA İSTEKLİ

Eğitim seviyesi düşük seçmenler doğrudan demokrasiye daha sıcak bakıyor. Hem Almanya hem de Hollanda’da lise öğrenimi ve altında eğitim alan seçmen, yükseköğrenim görmüş seçmene kıyasla, ülkelerinin referandumlar aracılığıyla yönetilmesi konusunda daha istekli. Anket yapılan 10 ülkeden yalnızca iki tanesinde 18-29 yaş arasında seçmenler, 50 yaş ve üstüne kıyasla doğrudan demokrasiye daha sıcak bakıyor. Diğer durumlarda, yaşlı jenerasyonlar bu fikre daha yakın.

Peki Avrupalılar hangi konularda plebisit düzenleyebilir? En çarpıcı olanı, elbette Avrupa Birliği’ne üyelik olacaktır. Kıta Avrupası’nda anket yapılan dokuz toplumda ortalama yüzde 53 oranda ülkelerinin AB üyeliği hakkında referandum düzenlemek istediklerini belirtti. Bu oran Almanların yarısını, Fransa’da her 10 kişiden altısını ve İspanyolların yaklaşık üçte ikisini kapsıyor. AB üyeliği konusunda oylamaya gitme düşüncesi özellikle AB karşıtı partilerin seçmen gruplarında çok güçlü. Bu partilerin bazıları bir süredir referandum vaatlerinde bulunuyor. Örneğin Fransa’da Ulusal Cephe seçmenlerinin yüzde 84’ü bir AB referandumu istiyor. Aynı şekilde AfD seçmeninin yüzde 69’u, PVV seçmeninin 69’u, İtalyanların yeni popülist hareketi 5 Yıldız’ın seçmenlerinin ise yüzde 63’ü AB referandumları istiyor.

Peki bu, bu toplumların AB’den çıkmak istediği anlamına mı gelir? Her durumda değil. Anket yapılan 9 ülkede, nüfusun ortalama yüzde 18’i AB’den çıkmak istediğini ifade etmiş. Yüksek oranlarda referandum ve plebisit taleplerinin, doğrudan AB’den çıkış isteğinden ziyade, halkın bu gibi konularda fikir beyan etme isteğinin bir uzantısı olduğu söylenebilir. Ancak herhangi bir Avrupa lideri bu gibi plebisitlere onay vermeden önce, David Cameron örneğinde olduğu gibi, AB üyeliği konusunda referandum yapmanın öngörülemez sonuçlarını bir kez daha sorgulamalı. Eğer Avrupalıların doğrudan demokrasi uygulamalarına karşı istekleri daha da olgunlaşırsa, Brexit yalnızca bir başlangıç olabilir.

Yazının aslı Real Clear World sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: İdil Karşıt)