YAZARLAR

Direnç dili

Otoriter dil kendisinden başkasına alan açmamakta direttikçe kuir pratikler onun bu çabasını boşa çıkarmaya devam ediyor; kamusal alan fikrini 1990’lardan bu yana bir sınava tabi tutan güncel sanat da bu sürecin en görünür olduğu damarlardan biri.

“Sokakları boşaltın tek başıma gezeceğim…” Cümle, Boğaziçi Üniversitesi’nin Karşı Sanat’ta açılan kolektif dayanışma sergisi Normalleş(me)! seçkisindeki Nazım Dikbaş deseninden. Sergi geçen hafta sona erdi. Ancak bu ifade sanki sonrasında, Onur Ayı’nın son haftasında yaşananları özetliyor. 17 Haziran’da Beyazıt’ta toplanan ve kendilerini “İslamcı” olarak tanıtan grup, İstanbul Üniversitesi Eşitlik Konseyi’nin Onur Pikniği’nin düzenlenmesini engellediğinde de, 24 Haziran Onur Yürüyüşü’nde anayasal hakkını kullanmak için sokağa çıkanlara rekor sayıda gözaltıyla verilen resmi cevapta da bu cümlenin buyurganlığı vardı. 

Farklı koşullarda Dikbaş’ın açık uçlu replikleri ile onlara eşlik eden karakter betimlemelerinde dil ve onun işaret ettikleri arasındaki mesafeden izler bulunabilir. Ne var ki hem sanatçının odağına aldığı Boğaziçi Üniversitesi dayanışması hem de Onur Ayı’na yönelik müdahalelerden otoritenin dil ve işaret ettiği arasındaki mesafeyi kısaltma çabasını okumak mümkün. Artık saldırı kendine bir kılıf aramıyor. Komplo teorileriyle örülü homofobik propaganda Twitter etiketlerinden, gazete köşelerinden yayılıyor. Deneyim ve tarihten kopuk, baskıcı bir yerellik anlayışı gerekçe gösterilerek LGBTİ topluluğunun varlığı tehdit ediliyor.

Ancak kuir hareket -güncel sanat alanının da yakın dönemde bir kez daha hatırlattığı üzere- bu gibi saldırılar karşısında hemen gardını alabilmesiyle özel. Nabzı kültürel dinamizmle beraber atıyor çünkü kamusal ile mahremin birbirinin yerine geçebildiği noktalarda var oluyor. Hakareti sahiplenerek dilde safları sıklaştırmak, düzcinsel hükümranlığın oyununu mizahla açık etmek, kamusal ve özel alan arasındaki geçişkenliğin unutulmasını önlemek. Kuşaktan kuşağa aktarımla şekillenen kuir pratiklerine bakıldığında sabit temsillerin ötesindeki bu yöntemler de ortaya çıkıyor.

Zeynep Gönen’in “Tanıdık / Tuhaf” sergisi 4 Temmuz’a kadar Koli Art Space’te.

Kadıköy’deki bağımsız çalışma, üretme ve sergileme alanı Koli Art Space’teki Zeynep Gönen sergisi “Tanıdık / Tuhaf” bu yöntemleri malzemelere yaklaşımı düzleminde araştıran, sentetik ve organik malzemelerin birbirlerini dönüştürme olanaklarına kapıyı aralıyor. Sanatçının bedenini şeffaf bantla sararak çıkardığı kalıp ve üzerindeki organik formlar, seramiğin üzerinde çimlenmeye bırakılan tohumlar, sünger, keten elyafı, iğne ve kozalak gibi malzemeler birbirlerini dönüştürmek, “tanıdık” hallerinden taşmak üzere sergi mekânında bir araya getiriliyor. Sergi, doğrudan temsil yerine süreci de estetiğin bir parçasına dönüştürüyor. Söz konusu malzemeler kendilerine biçilen rolleri alt edecekleri bir alana kavuşuyor.

Zeynep Gönen’in “Tanıdık / Tuhaf” sergisi 4 Temmuz’a kadar Koli Art Space’te.

Gönen’in malzemelere müdahalesinde şekillenen hattı yakın dönemin başka sergilerinde de bulmak mümkün. Örneğin 17 Mart - 30 Nisan’da DEPO İstanbul’da gerçekleştirilen “Kadın Arşivlerinden Yansıyanlar”da da yakın noktadan arşiv malzemelerine yönelik bir müdahale odaktaydı. Söz konusu malzemelerde yer alan ve kalıplaşmış çağrışımlarla yüklü kadın imgeleri, bu sefer aralarındaki farklı ortaklıkları açığa çıkaracak şekilde dizilmişti. Ays Alayat ve Şafak Şule Kemancı’nın Cumhuriyet döneminden kuir bir bireyi gazete kupürlerinden izlediği Gerçekten Yalnız Mıyım?, Larissa Araz ve Petra Bauer’in sahipsiz hatıra fotoğraflarını bir araya getirdiği yerleştirmesi Ne Duyuyorsun? da dönemin toplumsal cinsiyet kodlarını boş vererek objektife meydan okuyan kadınlara bir pencere açıyordu. Aykan Safoğlu, SALT Galata’daki sergisi Teneffüs’te  (15 Şubat - 24 Nisan) mezunu olduğu İstanbul Erkek Lisesi’ni toplumsal cinsiyet düzenekleri ile ekonomik bağımlılığın kristalleştiği bir kurum olarak almış, kişisel tarihinden parçaları bu hattı ortaya çıkaracak şekillerde bir araya getirmişti.

Ays Alayat, Şafak Şule Kemancı, Gerçekten Yalnız Mıyım? yerleştirmesinden

Özetle otoriter dil kendisinden başkasına alan açmamakta direttikçe kuir pratikler onun bu çabasını boşa çıkarmaya devam ediyor; kamusal alan fikrini 1990’lardan bu yana bir sınava tabi tutan güncel sanat da bu sürecin en görünür olduğu damarlardan biri.


Erman Ata Uncu Kimdir?

İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Amsterdam Üniversitesi’nin film çalışmaları yüksek lisans programını bitirdi. Uzun yıllar Radikal gazetesinde kültür sanat muhabiri olarak çalıştı. Aralarında Argonotlar, Art Unlimited, Altyazı, Di’van, Duvar English, Istanbul Art News’un da olduğu yayınlara katkıda bulundu.