YAZARLAR

Dijital Çin Seddi’nin ardında ne var?

İnterneti evrenselmiş gibi değerlendirmeye yatkınız ama iki ayrı internet dünyası belirmeye başladı. Bir tarafta Çin’in başını çektiği istikamet: Bantlar keyfe göre daralıp genişliyor, servisler kısılıyor ya da özgürleşiyor, filtreler azalıp çoğalıyor. Bir de özgür internet var. Batı, her ne kadar onu savunuyor gibi görünse de o da esasen Çin’in istikametinin taşlarını döşüyor. Bizim gibi arada kalmış ülkelere yine de bir soruyu cevaplamak düşüyor: Özgürlükten mi yanayız kontrolden mi?

1.

Çin Seddi uzaydan görünür mü?

Bu şehir efsanesini yıllarca gerçekmiş gibi anlatıp durduk. O kadar büyüleyici bir ayrıntıydı ki her sohbeti açıldığında sıkılmadan yineliyorduk: “Biliyor musun, Çin Seddi uzaydan görünüyormuş…”

Neden büyüleyiciydi? Çünkü hem geçmiş hem gelecek, tek cümlede aynı anda var olabiliyordu. Teknoloji ve insanlık mirası. İlerleme ve tecrübe. Hepsi bir arada. Daha güzel bir alegori bulunabilir mi?

Çin Seddi uzaydan görünmüyor (Hâlâ buna inananlar varsa, işin doğrusunu şuradan inceleyebilir). 

Çin Seddi eski dünyanın sembollerindendi; yeni dijital Çin Seddi de geleceğin sembollerinden olabilir.

Ama Çin’in çektiği yeni bir set var ki… Bir Matrix evreninde yaşasaydık, muhtemelen evrenin her yerinden görünecekti. O kadar yüksek ve sağlam bir set. Yeni Çin Seddi…

Çin’in internette yükselttiği set…

Geçtiğimiz on yıllarda, Çin’e dair onlarca, yüzlerce, binlerce haber yazıldı, başlık atıldı. “Ejder uyanıyor”, “Kızıl Dev’in zamanı geliyor, “Doğu yükseliyor” gibi, masalla gerçek arasında gezinen başlıklar…  

Bunlar, Çin’in müthiş üretim gücünü, muazzam nüfusunun potansiyelini ve askeri kapasitesini anlatan haberlerdi. Hepsi de doğruydu. Gelecek büyük ölçüde Çin’indi. 

Öyle de yaşandı.

Geliyor, gelecek denen Çin gerçekten geldi. Ama gelirken geleceği de şekillendirdi. 

Kızıl Ejder’in uyanışını resmeden ilk haberlerde internet teknolojisinin lafı bile yoktu. O kadar eskiydi bu haberler. Bugün bu haberler “milattan önceymiş” gibi geliyor (Herhalde ileride internet de bir tür milat, bir başka eşik olarak anılacak).

Ama Çin’in uyanışından sonraki haberler… İşte bunlarda, yeni dijital dünyaya ilişkin unsurlar hep başı çekiyordu.

Dijital gözetim, online sansür, ileri filtreleme teknikleri, servis sağlayıcıların üzerinde tam tahakküm ve internette müthiş bir propaganda gücü… 

Çin’in yeni seddi, dijital seddi bu taşları üst üste koyarak yükseldi. 

Çin Güvenlik Seddi

Algoritmaların mükemmelleşmesi ve yapay zekânın giderek gelişmesi seddi daha da sağlamlaştırdı. Tıpkı eskisi kadar yıkılmaz bir hale getirdi. Belki yine eskisi gibi aşılabilir ama yıkılmaz bir hale…

3.

Bugün Dijital Çin Seddi’nin arkasında bizimkinden daha farklı bir internet dünyası var. Çin’e özgü uygulamalarla ve sosyal medya platformlarıyla dolu bir dünya. İnterneti evrenselmiş gibi değerlendirmeye yatkınız ama seddin öte tarafındaki kurallar bu taraftakilerden -şimdilik- farklı. Çin iktidarı, interneti bir hamur gibi yoğuruyor. Bantları daraltıp genişletiyor, servisleri kısıp özgürleştiriyor, filtreleri azaltıyor çoğaltıyor… Bunları istediği zaman istediği kadar yapıyor. 

Çin, vatandaşlarını sosyal medya performanslarına göre sınıflandırmak, ödüllendirip cezalandırmak üzerine deneyler bile yaptı; bilimkurgulardaki sosyal kredi sistemini gerçeğe taşıdı

Çin bunları yapabiliyor, çünkü dijital dünya, akla gelmedik, yeni iktidar modellerine elveriyor. Yeni tür baskılara da…

Pandemi günleri tüm dünyada dijital hayat dahil kontrol mekanizmalarının geliştirilmesine yol açtı.

Yine Çin pandemide tüm bu özellikleri geliştirmek için müthiş bir uygulama sahası da buldu. Dört başı mamur bir dijital kontrol âlemi yarattı. Bu yeni âlemde, reel âlemin izdüşümünde otoriteryen bir iktidar kurdu. 

Bugün artık akademik makalelerde de sıklıkla yer verilen, ileride Oxford Sözlüğü’nün “yılın sözcüğü”, “yılın kavramı” ilan edebileceği ‘dijital otoriteryanizm’ üzerinde Çin’in çok emeği var. İnternet kontrolüne, büyük gözetlemeye dayanan; yapay zekâyla mükemmelleşen bu iktidar modelinin, bu yeni dünya tasavvurunun üzerinde en çok o çalıştı. 

Ama hiçbir zaman tek başına değildi. 

4.

Batı dünyası da kendi payına düşeni yaptı. 

Yüz tanıma teknolojilerini yeni gözetlemenin en büyük unsurlarından biri olacak şekilde planlayıp geliştiren Çin değildi. 

Pegasus gibi bir dinleme teknolojisini, o müthiş telekulağı her yerde hazır ve nazır bir casusluk aleti haline getiren ve bunu hiç çekinmeden kullanan da Çin değildi. 

İnsanın kendine, benliğine dair ne varsa sosyal medyalara akıtan da en azından sadece Çinliler değildi. 

İleride hükümetleri devirebilecek kadar oyuncaklı ve hassas ‘deepfake’ teknolojisi Çin’de geliştirilmedi. 

İnce ince işlenmiş algoritmaları devletlerin emrine veren de sadece Çinli mühendisler olmadı.

Bütün bu maddelerde başı çekenler, dünyanın diğer yarısı ve o yarıdaki vatandaşlar oldu. 

5.

Ama Batı bir şey daha yaptı. Bütün bu fazla işlevsel aletlerle ortaya çıkması muhtemel dijital tahakkümün etkilerini sınırlandırabilmek için önlemler almak istedi. Basitleştirerek anlatmaya çalışmanın da böyle defoları mevcut: Yekpare bir Batı yok; tıpkı yekpare bir Çin olmadığı gibi… Batı’nın içinde de çatışan, zaman zaman hükmeden, zaman zaman gözden düşen fikirler var.

Sözün özü, Batı’nın içinde de internetteki bu kontrol potansiyelini, bu diktatörlük ruhunu görüp herkesi öteden beri uyaranlar var. Yerleşmiş demokrasilerde, yasama yürütme yargının birbirinden ayrı olmasının sorgulanmadığı yerlerde, medya bağımsızlığının denetim mekanizmasını güçlendirdiği toplumlarda söz konusu olmayan meseleler başka yerlerde olabiliyor. 

Nasıl? 

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi’nin bu yıl yayımladığı rapordan okuyalım: “Temel iletişim kanallarının hatta bazen tüm şebekenin yavaşlatılmasına veya tamamen kapatılmasına giderek daha sık rastlanmaya başlandı. Milyonlarca insan sevdiklerine ulaşmaktan, işlerini sürdürmekten, siyasi süreçlere katılmaktan mahrum ediliyor.”

Rapor internetin gücünün en etkili olduğu hale dikkat çekiyor: Kapatıldığı zamanki haline…

Dünyanın birçok yerinde, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde, iktidarın gerekli gördüğü durumlarda interneti kapatması, yavaşlatması, sansürlemesi, video veya fotoğraf paylaşmayı neredeyse imkânsız hale getirmesi artık vakayi adiyeden sayılıyor. 

#keepiton isimli sivil toplum örgütü, 2016-2021 arasında 74 ülkede internetin 931 defa kapatıldığını belgelemiş. 2021’de ise 34 ülkede 182 vaka var. Özellikle toplumsal gösterilerde, krizlerde ve birtakım güvenlik operasyonları yürütürken bu kapatmalara başvurulmuş. Hindistan bu konuda Keşmir’deki karartmalarla başı çekiyor. Myanmar, malum. Kayıtlar en çok Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu’dan. Bir iki örnek de Doğu Avrupa’dan.

#keepiton isimli sivil toplum örgütüne göre Hindistan, Keşmir eyaletinde sıklıkla dijital karartmaya başvuruyor.

İktidarların karartma için en çok başvurduğu gerekçe (bir gerekçe verdilerse) “milli güvenlik.” Dezenformasyonu azaltma, toplumu koruma, şiddet vakalarını önleme başı çeken diğer gerekçeler.

Aynı rapor, çıkan sonucun genelde iktidarın gerekçesinin ters istikametinde gerçekleştiğini de anlatıyor. Yani internete yapılan müdahaleler korkuyu arttırıyor, dezenformasyonu önlemiyor, bölünmüşlüğü daha da sert bir hale getiriyor. 

6.

#keepiton raporunda Türkiye yer almıyor. Mesela geçtiğimiz yıllarda, Katalan bağımsızlık oylaması sırasında internete müdahale eden İspanya da yer almıyor. 

Bununla beraber, memleketimizin internet özgürlüğü bağlamında pek de övünülesi bir noktada olmadığını biliyoruz; yaşayarak görüyoruz. 

Freedom House’un 2022 internet özgürlüğü endeksinde puanımız 100 üzerinden 32. Dünyadaki internet kullanıcılarının yüzde 89’unu kapsayan 70 ülkelik bir endeks temel olarak erişim kolaylığına, içerik kısıtlamalarına ve kullanıcı hakkı ihlallerine bakıyor. İzlanda’nın 95’le listebaşı olduğu endekste, Birleşik Krallık 79, Almanya 77, Fransa 76, Güney Afrika 73, Macaristan 69, Filipinler ve Brezilya 65, Kolombiya 64, Malezya 59, Kırgızistan 53, Hindistan 51, Uganda 50, Bangladeş 43, Irak 42, Ruanda 37 puanda. Kazakistan, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Küba, Mısır, Pakistan ve Rusya gibi ülkelerin önündeyiz. Çin 10 puanla sonuncu. 

Dünyadaki konumumuz bu.

Hafta sonunun korkunç terör eylemi sonrasında internete Türkiye’de bir müdahale daha geldi. Bant daraltma müdahalesi. Süratle. Neredeyse otomatikman.

Sadece internet kullanımına değil, bu işin doğal sonucu olarak medyaya, dolayısıyla haber alma özgürlüğüne de bir müdahale geldi. 

Kamu vicdanını yaralayacak görüntülerin yayımlanmaması, dezenformasyonun yayılmaması... Gerekçeler böyleydi.

Bu yazıyı internetten okuyan biri olarak zaten bu meseleden haberdarsınız. Bu işleme anayasa ve özgürlükler çerçevesinde yapılan itirazlardan da haberdarsınız muhakkak. 

Kutuplaşmış ortamımızda, halkın bir kesiminin bu işlemi savunduğunu da biliyorsunuzdur. Belki siz de bunu savunuyorsunuz. Savunmasanız bile mesela iktidardakiler gibi gerekli görüyorsunuzdur.

Savunun, savunmayın; öncelikle iki soru var ortada:

İnternete bu süratle ve keyfiyetle müdahale edilebilmesini, bu imkânın varlığını ve bu imkânın bir iktidara sağladığı müthiş potansiyeli nereye koyacağız? 

İnternete müdahalenin dezenformasyonu önlediğini, halkı koruduğunu ya da bunun tam tersi bir etkiye yol açıp açmadığını nasıl anlayacağız? Ya da veriler de ortadan kalktığı için anlayabilecek miyiz?

Bu sorular bizi bir final sorusuna götürüyor:

Biz bu yasaklar varken, toplumu korumakla mükellef olanların bu işi gereğince yapıp yapmadıklarını nasıl öğreneceğiz?

İnternet bir deryaydı. 

Artık esasen bir kontrol mekanizması. 

Çin bir istikamet gösteriyor. Batı ise başka bir istikamet gösteriyormuş gibi yapıp Çin’in istikametinin taşlarını döşüyor. Yeni Dijital Çin Seddi’nde Batı’nın da harcı var. 

Biz yine her zamanki gibi aradayız. İki arada bir deredeyiz. Toplum olarak, özgürlük mü kontrol mu istediğimizi kendimize sorup duruyoruz. Ya da birtakım çeşitlemelerin etrafında dolanıyoruz: Özgürlük ama birazcık kontrol mü istiyoruz? Aslında özgürlük istiyoruz da herkes özgür olmasın mı istiyoruz? 

Bu sorularla yeni Dijital Çin Seddi’nden uzağa gidemiyoruz. Muhtemelen bu set, yeni teknolojik eklemelerle insanları daha uzun süre etkilemeye devam edecek. Belki yeni dünya onun etrafında şekillenecek. 

Bu yeni set uzaydan görünür mü bilmem ama evrenin her tarafından görülen bir şey var. Bu hiç değişmedi. İki kere ikinin dört ettiği gibi değişmedi. Halen aynı. O da tek bir cümleden ibaret:

Yasaklar halkı değil iktidarı koruyor.


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.