YAZARLAR

Yapay zekâ bizi aptallaştırıyor mu?

İtalyan düşünür Antonio Gramsci şöyle demişti: “Kriz, tam tamına eskinin ölmekte, yenininse doğamamakta olduğu gerçeğinden ibarettir. Bu ara bölgede envai türden marazi belirtiler ortaya çıkar.” Bu sözlerden, bugünün yapay zekâ rekâbetine giden bir hat var.

1.

Eski ölüyor, yeniyse doğamıyor. 

İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin önermesidir bu. Ne demişti Gramsci, hatırlayalım: “Kriz, tam tamına eskinin ölmekte, yenininse doğamamakta olduğu gerçeğinden ibarettir. Bu ara bölgede envai türden marazi belirtiler ortaya çıkar.”

Gramsci, bu sözleri 1930’da, Bari yakınlarındaki bir hapishanede tutulan bir mahkûmken yazmıştır. Düşünür, içerideyken dışarıyı, dışarıdaki alametleri berrak bir şekilde görmüştür. Dünyanın fokurtusu onun hapishanedeki hücresine kadar sızmıştır. Ekonomik kriz tüm dünyayı vurmuşken, faşizm el arttıra arttıra yükselmektedir. Neticeyi biliyoruz. 

Şimdi de bir ara bölgedeyiz. Şimdi de marazi belirtiler var; şimdi de faşist söylemler yükseliyor. Dünyanın dört tarafında başa geçen, başa geçmeye aday olan liderlerin söyledikleri, uyguladıkları ortada. Dahası, eskiden demokrat görünenlerin, demokrasi iddiasını yükseltenlerin de üzerlerindeki yaldızların döküldüğü bir dönemdeyiz. Batı üniversitelerindeki Gazze protestolarına bakmak yeterli. 

2. 

Der Spiegel dergisi, geçen hafta Princeton Üniversitesi hocalarından, ekonomi tarihi profesörü Harold James ile söyleşti. James bir kriz profesörü. ‘Küreselleşmeyi Şekillendiren Yedi Kriz’ isimli kitabı henüz geçen sene yayımlandı. Kitap, konuyu pandemi sonrası dünyaya kadar getiriyor.

Dergi de söyleşide konuyu son büyük değişime ve olası etkilerine getirmiş, yapay zekâyı sormuş. Mâlum bizler, her fırsatta yapay zekâ üzerine konuşmayı seviyoruz ama bizimkisi bir tür gevezelik. Bir yandan, milyarlarca dolar yeni bir sisteme akıyor. Rekabet kızışıyor. Gerçekten bir karşılığı var mı, yoksa yapay zekâ da yeni bir kriz alameti mi? 

“Hem bir canlılık görüyorum hem bir balon,” diyor James. İkisi bir arada. Hatta bunu ‘boomble’ uydurma sözcüğüyle karşılıyor. Biraz ‘boom’ biraz ‘bubble’. Ortada gerçek olan bir şeyler var ama bu kadar aktöre ihtiyaç yok ya da yapay zekânın bazı alanlarında talep varken bazı alanlarında yok. Bazıları batacak, bazıları çıkacak. 

Sadece geçen yıl, sadece ABD’de, yapay zekâ özel sektörden 67 milyar dolarlık bir yatırım çekti. Bu muazzam bir miktar. İşin renginin değiştiğini de gösteriyor. Oyunun kurallarının değiştiğini anlatan bir başka gösterge daha var: Yapay zekâ ile ilgili haberler artık Batı’daki büyük gazetelerin teknoloji sayfalarında yer almıyor. Bu haberler şimdi ‘business’ sayfalarında. 

3.

İşte burada bir başka sancı var. Elon Musk’gillere “aman yapay zekâya dikkat edelim, gelişimi biraz durduralım” dedirten bir sancı. Sanayi Devrimi’ne de, demiryollarına da benzemeyen bir konu bu. Bu dönem, isimlerini halen bildiğimiz, bazıları devam eden bazıları yitip giden servetler bıraktı. Vanderbilt’ler, Rockefeller’lar, Stanford’lar… Onlar, dünyanın en zenginleriydi. Ama etkileri yereldi. Bir demiryolu baronunun diyelim ki Osmanlı İmparatorluğu üzerinde ciddi bir etkisi yoktu.

Şimdi başka bir hikâye yazılıyor. Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un, Elon Musk’ın, Bill Gates’in ve diğerlerinin, değil ülkeler her birimizin üzerinde etkisi var. Etkileri lokal değil. Güçleri de…

Bir iki örnek…

Grafik işlemci ve çip üreten Nvidia, geçen sene itibariyle 2 trilyon dolar kıymet barajını geçen dördüncü şirket oldu. Kıymetli olması normal; şirket, Silikon Vadisi'ni ve teknokapitalizmi mümkün kılan şirket. Ama bu büyüklük normal mi? 

Bu barajı ilk aşan Silikon Vadisi devi Apple'dı. Daha geçenlerde Microsoft da aştı (Bir de Suudilerin Aramco'su var). 

Bu şirketler artık devletlerden büyük. Korkunç bir büyüklük. Gelir açısından, kendisini büyük gören ülkelerden büyükler. Şimdi bile kuralları takmıyorlar. Soru şu: Gün gelecek devletleri dinleyecekler mi? Yoksa kendileri bir devlet gibi mi hareket edecek?

Tarih bu örneklere yabancı değil. İlk uluslararası kapitalist şirketlerin (mesela Doğu Hindistan Kumpanyası'nın) orduları vardı. Silikon Vadisi şirketleri bu ilk şirketlerden aşağı sayılmaz. Hatta küresel etki olarak daha öndeler.

4.

Bir ara dönemdeyiz. İleride ne olacak, kestiremiyoruz. Tüm dünyada zengin ile fakir arasında uçurum açılıyor. Üretim araçları çok az kişinin elinde. Servetin toplandığı eller azalıyor. “Yüzde bir” tanımı bile anlamsız artık. Yüzde birin yüzde biri paranın sahibiyken, gelişmiş ülkelerde insanlar sokaklarda ölüyor. 

Dahası, hepsi yapay zekâ üzerine de çalışan bu şirketler elbette güvenlik ve askeri konular üzerinde de söz sahibi olacak… Sonra ne olacak? Bildiğimiz zeminden çıkıyoruz. Ama eski ölemiyor, yeni doğamıyor. 

Peki bu arada ne oluyor?

Tarihçi Harold James, aynı söyleşide başka konulara da değinmiş. Bu defa daha da geniş bir perspektiften bakmış:  

“Sanayi Devrimi, demiryolları ve çelik fabrikaları, 19’uncu yüzyılda, insan ve hayvanların bedensel çalışmalarını fosil yakıtlarla ikâme etti. Sonra ne oldu? İnsanlar daha sağlıklı bir hale geldi. Daha uzun yaşamaya başladılar. Ama kasları da gittikçe zayıfladı ve beden gücü, fiziksel dayanıklılık azaldı. Yapay zekâ ile de benzer bir süreç yaşanabilir. Beynimizle yapageldiğimiz işlerin çoğu elimizden alınıyor. Yapay zekâ insanları aptallaştıracak; çünkü beyinlerini eskisi gibi yoğun şekilde kullanmayacak ve çalıştırmayacaklar. Ya da insani ilişkileri ele alın. Yapay zekâ bunları da değiştirecek. Chatbot’lar halihazırda, Çin’de milyonlarca insana sevgili niyetine eşlik ediyor. Bana göre bu tür gelişmeler, insanlara en az güvenlik konuları, askeri meseleler kadar zorluk çıkaracak.” 

James, gelecekte insanların ‘daha az insan olma’ riskini görüyor. Tıpta, eğitimde muazzam fırsatlar ve devrimler yaşanabileceğini de dile getiriyor ama bir numaralı korkusunu daha az insan olmak şeklinde formüle ediyor.  Birbirimizle daha az, makineyle daha çok iletişim kurdukça; nasıl olsa ihtiyaç yok diye dil öğrenmekten vazgeçince… Daha az insan olacağız. Böyle söylüyor James. 

5. 

İşte burası da ara bölgeye dahil. Faşizm esasen bazılarını ‘daha az’ görebilmek, ötekinin insanlığının ‘azlık’la niteleyebilmek üzerinde yükselir. Ama esasen bu da insani duyguların azalmasıyla mümkün hale gelir.

Bir de aptallığın çoğalmasıyla… 

Yeni güçler doğuyor, gelir uçurumu  büyüyor, daha üretilmemiş üretim araçlarının bile tek elde toplanması hedefleniyor. Bir yandan insanlık azalıyor, aptallık çoğalıyor. Dünya fokurduyor.

Şu an buradayız. 


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.