DEVA’dan 15 Temmuz yargılamaları raporu: 8 milyon insanı etkiledi

15 Temmuz yargılamalarıyla ilgili rapor hazırlayan DEVA Partili Yeneroğlu, 8 milyon kişinin etkilendiğini belirtti, “Her türlü aklıselimi aşan bu deliliği bir ülke ne kadar kaldırabilir?" dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, hazırladığı “Hukuksuzluğun Sıradanlaşması: Silahlı Terör Örgütü Üyeliği Yargılamaları” başlıklı raporu kamuoyu ile paylaştı. TBMM’de basın açıklaması yaparak raporun ayrıntılarını anlatan Yeneroğlu, 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişimin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) süreciyle birlikte Türkiye’nin hukuk devleti ilkelerinden olabildiğince uzaklaştığını söyledi.

Yeneroğlu, süreci “Siyasi nefretle yargı üzerinde oluşturulan baskı nedeniyle hukuk devletine verilen en ciddi zararlardan biri de kuşkusuz ceza yargılamalarında yaşanmıştır” sözleriyle anlatırken, Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı Adalet İstatistiklerine dikkat çekti ve ekledi:

“2016-2020 yılları arasında silahlı terör örgütü suçundan en az 1 milyon 576 bin 566 soruşturma başlatılmıştır. Bir buçuk milyondan fazla insandan bahsediyorum. Bir Kayseri’den, bir Manisa’dan, bir Samsun’dan daha fazla bir nüfustan bahsediyorum. 1,5 milyondan fazla terörist olasılığı… 1 milyon 576 bin insanı aileleri ile birlikte hesap edelim. 5 kişilik çekirdek aileyi temel alalım. Bu soruşturmalardan etkilenen insan sayısı nerdeyse 8 milyon ediyor. Hırvatistan, Danimarka, Norveç, Finlandiya gibi ülkeleri geçtim, komşumuz Bulgaristan’ın toplam nüfusundan daha fazla insan bizde terör örgütü soruşturmalarının doğrudan etkisi altında. Bu akıl tutulmasını, her türlü aklıselimi aşan bu deliliği bir ülke ne kadar kaldırabilir?”

istatistik
Yeneroğlu'nun hazırladığı raporda soruşturmalara ilişkin istatistikler yer aldı.

 

'ARTIK HUKUKA DÖNÜLMESİ VİCDANİ BİR SORUMLULUK'

15 Temmuz darbe girişimin ardından terör soruşturmalarının halen devam ettiğine işaret ederek, “Bu dosyaların çok büyük ekseriyetinin boş olduğunu, legal faaliyetleri hukuksuz bir biçimde suç olarak tanımladığını, ne masumiyet karinesinin ne de adil yargılanma hakkının dikkate alınmadığını iddia ediyorum” diyen Yeneroğlu, şu bilgileri paylaştı:

“Size şöyle bir düz hesap yapayım. Doğrudan darbe teşebbüsüne katılmakla yargılanan insan sayısı 10 bini geçmiyor. Mahkûmiyet oranı burada bile yüzde 50 civarında, yani 5 bin. Örgütün mahrem yapısında da diyelim ki taş çatlasın 5 bin kişi vardı ayrıca, eder 10 bin. Bir tarafta 1 milyon 576 bin, diğer tarafta 10 bin. Kaldı ki bu 10 bin kişiden darbe teşebbüsü dışında kalan kesimindekilerin çok büyük bölümü, en fazla suç örgütü üyeliğinden soruşturmaya tabi tutulabilirdi. Peki, 10 bin 1,5 milyonun yüzde kaçı eder? Yüzde biri bile etmez. Bu sayıları verip yorumluyorum ki nasıl büyük bir saçmalık ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılsın. Züccaciye dükkânına giren fil edasıyla hareket edenler, topluma FETÖ ile etkin mücadele ettiklerini göstermek istiyorlar ama aslında tam tersine sebebiyet veriyorlar. FETÖ ile mücadele ancak hukuk zemininde kalarak, adaleti sağlayarak ve insanları mücadele esaslarına ve yöntemlerine ikna ederek olur, Fethullah Gülen yapısının geçmişte uyguladığı metotları daha da profesyonelleştirip egemen kılarak değil. Bu nedenle artık hukuka dönülmesi ve haksız şekilde yargılanan kişiler hakkında çözüm yolları geliştirilmesi hukuki ve vicdani bir zorunluluk teşkil etmektedir.”

'MGK, DARBE TEŞEBBÜSÜNDEN 50 GÜN ÖNCE TERÖR ÖRGÜTÜ TANIMINI KULLANIYOR'

Raporda, silahlı terör örgütü yargılamalarında belirlenen kriterlerin mevzuata, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın geçmiş içtihatları yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında da değerlendirdiğini ifade eden Yeneroğlu, bu raporun Türkiye’nin hukuk devleti çizgisine dönebilmesi ve yaşanan hak ihlallerinin giderilebilmesi için durum tespiti ve tarafından kamuoyuna açık bir çağrı olduğunu kaydetti.

Yeneroğlu, “Soruyorum: Sokaktaki 1,5 milyondan fazla vatandaşa ‘Sen bu örgütün terör örgütü olduğunu bilmeliydin’ muamelesi yapan yargının kendisi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde üzerine düşeni yapmış mı? Devleti yönetenlerin şerrinden korkarak heyecanla gelen geçeni terör örgütü soruşturmasına tabi tutan savcılar o zaman neredeymiş? Peki, yargıya yönelik baskı ile bu zulme sebep olan yürütme mensupları neden üzerlerine düşeni 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde yapmamışlar? Devletin en üst mercilerinin sözde bilmediğini, vatandaşın neden bilmesi gerekiyormuş? Bunun izahı gerekmez mi? Bakın yürütmenin bir birimi olan Milli Güvenlik Kurulu darbe teşebbüsünden sadece 50 gün önce, yani 26 Mayıs 2016 tarihinde Fethullah Gülen yapılanması ile ilgili terör örgütü tanımını kullanıyor, “paralel devlet yapılanması terör örgütü” şeklinde açıklama yapıyor. Daha öncesinde yok. Yargı, bu örgütün silahlı bir terör örgütü olduğunu ilk kez bir mahkeme kararında darbe teşebbüsünden 29 gün önce, yani 16 Haziran 2016 tarihinde kabul etmiştir. Bu tarihte Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ/ PDY'nin devletin hiyerarşik yapısı dışında özellikle yargı ve emniyet birimleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde örgütlenmesi nedeniyle yapılanmanın silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmiştir. Hem yargı hem yürütme bu örgütün terör örgütü olduğuna darbeden yaklaşık bir, bir buçuk ay önce ancak kanaat getirebilmişken, daha öncesinde bu örgütün legal faaliyetleriyle irtibatı olmuş kişileri sadece yakıştırmalar üzerinden terör örgütü üyeliği ile suçlaması; bırakın hukuku, akılla, mantıkla izah edilebilir değil” ifadelerine yer verdi.

'BANK ASYA’YA PARA YATIRMAK, BYLOCK KULLANMAK SUÇ DEĞİL'

FETÖ soruşturması geçiren kişilerin büyük bir çoğunluğunun bu örgüte dini saiklerle girmiş ve dini saiklerle hareket ettiklerini ortaya koyan faaliyetlerde bulunduklarına dikkat çeken Yeneroğlu, örgütün devletin en tepesi tarafından açıkça desteklendiği bir dönemde insanların o örgütün öğrenci evlerinde ve yurtlarında kalmaları, dershanelerine gitmelerinin suç teşkil etmediğini söyledi.

Yeneroğlu, “Aksi takdirde sormalıyız! Madem bu kurumlar terör örgütünün unsurları, neden kapatmadınız da vatandaşımızı adeta tuzağa ittiniz? MASAK ve BDDK tarafından para giriş ve çıkışları ile bilançoları kontrol altında olan ve yasal olarak faaliyette bulunan Bank Asya’ya belirli tarihlerde para yatırmak da suç olamaz. Hesap hareketleri bağlamında ceza sorumluluğu doğabilmesi için söz konusu bankadaki hesap hareketlerine konu edilen paraların suçtan kaynaklanmış olması yahut da meşru bir yolla elde edilmiş olsa bile söz konusu paralarla somut bir suçun finanse edilmesi gerekir. ByLock haberleşme programını kullanma eylemini silahlı terör örgütü üyeliği suçunun oluşması için belirleyici delil kabul eden Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi göz göre göre suçun maddi ve manevi unsurlarını yok saymıştır. Oysa bu haberleşmenin içeriği tespit edilmeli, bu içeriklerin terör örgütüyle ilgisi ve kişinin dahli ortaya konulması terör örgütü bağlamında değerlendirilebilmesi için şarttır. Aksi durumda Fethullah Gülen veya örgütün diğer yöneticileri ile zamanında görüşen herkesin – görüşmenin içeriğini dikkate alınmaksızın- terör örgütü üyeliğinden yargılamak gerekirdi?” dedi.

'YARGILAMALAR FAİLİN MENSUBİYETİ ÜZERİNDEN YAPILIYOR'

Yeneroğlu, raporda yer alan “Terör örgütü yargılamaları neden birer hukuk garabetine dönüşmüştür?” sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Çünkü yargılamaların ekseriyetinde suç teşkil eden bir fiil ve kasıt üzerinden değil failin mensubiyeti üzerinden yakıştırmalarla hüküm verilmiştir. Bu garabete iktidarın yargı üzerinde kurduğu korku iklimi neden olmuştur. Yargıtay tamamen mevzuata ve kendi geçmişteki içtihatlarına aykırı şekilde maddi ve manevi unsurlarla ilgili kriterleri göz ardı etmiştir. Bu kriterlere dayanan birinci derece mahkemeleri de Yargıtay’a aykırı karar vermemek adına yanlışlıklara ve adaletsizliklere imza atmıştır. Bu nedenle bugün yargı, Yargıtay ve kısmen Anayasa Mahkemesi kişilerin bireysel fiilleri ve suç işleme kasıtları üzerinden değil, mensup oldukları gruba göre kararlarını vermektedir.”

'ADALETSİZLİKLERE SON VERMEYE DAVET EDİYORUM'

Yeneroğlu, raporun sonuç bölümünde bu hukuk garabetinin ortadan kaldırılması için herkesi konuşmaya davet ettiğini ifade ederek, yapılması gerekenleri üç maddeyle şöyle özetledi:

“Sonuç olarak, yaşanan adaletsizlikler karşısında siyasetçilerin, hukukçuların ve kamuoyunun büyük bir kısmının “FETÖ etiketi bana da yapıştırılır” endişesi veya umursamazlıktan görmese de duymasa da bu yargılamaların toplumda etkisi çok uzun yıllar sürecek ve gelecek nesillere aktarılan travmalar derinleşecektir. Bu yüzden raporumla, herkesi adaleti konuşmaya davet ediyorum. Silahlı terör örgütü üyeliği yargılamalarındaki adaletsizliklere son vermeye davet ediyorum. Artık hiç kimsenin ya da grubun düşünceleri sebebiyle peşinen suçlu ilan edilmediği, ceza hukukunun temel ilkelerinin ve adil yargılanma hakkının esas alındığı bir hukuk devleti çizgisine geri dönme zamanı gelmiş de geçmektedir.
Bu minvalde yapılması gereken;

1) Fethullah Gülen örgütünün, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki amaçlarına ulaşması için faaliyet gösteren üyeleri elbette silahlı terör örgütü üyeliğinden sorumlu tutulmalıdır.

2) FETÖ’nün silahlı terör örgütü niteliğini bilmeyen ve bu kapsamda da silahlı terör örgütüne üye olma kastı olmayan kişiler silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanamazlar.

3) Bu kişilerden; sınav sorularının çalınması, devlet kadrolarına haksız şekilde yerleşilmesi, yargı kararlarının etkilenmesi, vergi denetimlerinin art niyetli yapılması, hukuksuz dinlemeler, şantaj, tehdit gibi TCK’daki terör suçu sayılmayan suçların işlenişine katılmış olanlar örgüt hiyerarşisi içerisindeki yerlerine ve yargılamalar sırasında ortaya çıkarılan kast ve saiklerine göre suç örgütü üyeliğinden cezalandırılmalıdır.

Bunlara karşılık; FETÖ’nün silahlı terör örgütü niteliğini bilmeyen ve bu kapsamda da silahlı terör örgütüne üye olma kastı olmayan, TCK’daki herhangi bir suçu işlememiş kişiler ise örgüt hiyerarşisi içerisindeki yerlerine ve yargılamalar sırasında ortaya çıkarılan kast ve saiklerine göre beraat ettirilmelidir. Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklardan ve adaletsizlikten tüm toplumun sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Ve ülkemize adaletin gelmesi için hepimizin bu adaletsizliklere ses çıkarması ve adaletsizlikleri reddetmesi şarttır.” (DUVAR)