YAZARLAR

Depe depe Gastamonu

Kastamonu deyince akıllara madem “Gastamonu gastamonu dep dep dep” tezahüratı geliyor, ben de başlığı böyle atayım dedim. Ve yine madem “Daş düşebülü, ayı çıkabülü” sözü de çok meşhur; o zaman boz ayıların en çok görüldüğü, taşın da düşme ihtimalinin yüksek olduğu bu coğrafyayı biraz daha yakından tanıyalım istedim.

“Manda yuva yapmış söğüt dalına, aman aman
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü
Amanin yandım. Amanin amanin amanin yandım
Tiridine tiridine tiridine bandım
Bedava mı sandın para verip aldım
(...)
Sabahleyin erken çifte giderken, aman aman
Öküzüm torbadan düştü gördün mü
(...)
Sabah ezanını okurken, aman aman
Müezzin minareden uçtu gördün mü”

Çocukken bu türkü, hem eğlenceli hem de çok komik gelirdi bana. Düşünsenize manda gibi kocaman bir hayvan, söğüt dalına yuva yapıyor, üstüne üstlük yavrusunu da sinek kapıyor! Şimdi görüyorum ki ne derin anlamları olan bir hikâyesi varmış ve ne kadar ince bir zekânın ürünüymüş. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Sanatçı Öğretim Görevlisi İrfan Kurt, “Halk Kültüründe Hiciv ve ‘Manda Yuva Yapmış Söğüt Dalına’ Gerçeği” başlıklı makalesinde şöyle anlatıyor:

“Türkü Kastamonu-Tosya yöresine aittir. Yörenin beylik idaresinde olduğu dönemlerde halk ozanlarının birçok bölgede olduğu gibi yönetim aleyhine söz söylemeleri yasaklanmıştır. Bu yasağın yanı sıra saz çalıp türkü söyleyen ozana bir eğlencede kendilerine türkü çalması emrivakisi yapılmış, bir kenara da önüne kuru ekmeklerden oluşan yemek konmuştur. Bu ortamda bu türkünün çıktığı söylenmektedir. Ozan da kendisine yapılan bu haksızlığı onlarla dalga geçerek dile getirmiştir. Şöyle ki Tosya bilindiği gibi pirinci ile ünlüdür. Çeltik tarlalarının sürülmesinde kullanılan manda yazın sıcağında göletlere yatarak az kıllı olan derisini hem serinletmek hem sineklerden korumak amacıyla çamura bular. Bunun için de göletlerin ve çeltik tarlalarının kenarlarında bulunan ve dalları da suyun içine kadar uzanan salkım söğütlerin dalları üzerine, gölgesine yatar. İşte mandanın söğüt dalına yuva yapması budur. Yavrusunu sinek kapması da yavrunun sinek tarafından ısırılmasıdır. Çünkü yörede kapmak sözü, ısırmak anlamındadır. (...) Öküzün torbadan düşmesi ise öküzlerin hem yemlenmesi, ekine zarar vermemesi hem de zaman kazanmak için boyunlarına takılan yem torbasının öküzün boynundan çıkması ve öküzün yemeden içmeden kesilmesi anlamını taşır. Üçüncü kıtadaki müezzinin minareden uçması da erenlere karışması, ermesi anlamındadır. Bağlantı bölümünde de tirit yemeğini emeği karşılığı hak ettiğini anlatıyor. Tirit, kuru ekmekleri sıcak su ile ıslatarak yapılan bir yöre yemeğidir. (...) Ozan kendine yapılan haksızlığa onlarla alay ederek, eğlenerek, dalga geçerek cevabını vermiştir.”

Yıllar önce yaşansa da aslında ne kadar güncel bir hikâye diyeceğim ama artık ne ozanların ne karikatüristlerin olayları bu şekilde hicvetmelerine nasıl da tahammül edilmediği geliyor aklıma ve susuyorum.

DEPCEM DEYYON DEPEMEYYON

“Atcem deyyon atameyyon
Dutcem deyyon dutameyyon
Depcem deyyon depemeyyon
Gastamonu gastamonu dep dep dep!”

Türkülerden futbol tribünlerine gidiyoruz. Takımlarını gaza getirmek isteyen Kastamonuspor taraftarlarının bu tezahüratını bilmeyen yoktur herhâlde. Peki, şu olayı biliyor musunuz? Kastamonuspor-Bandırmaspor maçı oynanıyor. Bandırma tribünleri klasik tezahüratına başlıyor:

“Bandırma... Şak şak şak... Bandırma... Şak şak şak.”

Kastamonu tribününden cevap yükseliyor:

“Bandırcez... Şak şak şak... Bandırcez... Şak şak şak...”

Tabii bu tür “şehir efsaneleri”nin birçok sahipleneni var. Kimi diyor Kastamonusporlular ilk buldu kimi diyor Erdekliler... Bu yazının konusu Kastamonu olduğuna göre, hikâyeyi bu şekilde aktarayım istedim sizlere.

Bence dünyanın en sevimli şivelerinden birine sahip Kastamonu yöresi... Çarkıfelek isimli yarışmadaki “Gaaastamonu’nun g’si” esprilerini hatırlıyor musunuz? Hem şivelerinden hem de meşhur ayılarından kaynaklı “Daş düşebülü, ayı çıkabülü” sözünü kesin hatırlarsınız ama... E bir memleketin ayısı meşhur olur da ayıların yaşadığı yerleri merak etmez mi insan?

Valla Kanyonu

BURAYA MI ÇIKACAĞIZ? VALLA MI?

Bu sefer şehir merkezinden başlamıyoruz turumuza. İlk olarak Kastamonu’nun en görülesi yerlerine; kanyonlarına bir göz atalım isterseniz. Hem de ne göz atmak... Valla Kanyonu’nu, Küre Dağları’nı, Devrekani Çayı’nı kuşbakışı izlemek bile cesaret ister. Ama yükseklik korkunuz olsa da azıcık cesaretle enfes görüntülerine tanıklık edebilirsiniz. Pınarbaşı’na yirmi altı kilometre uzaklıktaki Devrekani Çayı ile Kanlıçay’ın buluştuğu yerden başlayan kanyon, yaklaşık on kilometre uzunluğunda. 800 ve 1200 metre arasında; kartal, şahin, akbaba gibi yırtıcı kuşlara ev sahipliği yapan yüksek kayalık uçurumlara sahip. Tecrübeli değilseniz, rehberiniz yoksa ve uygun ekipmanlara sahip değilseniz dünyanın en zor kanyonlarından Valla’yı geçiş imkânsız. “Vahşi cennet” olarak adlandırılan kanyona iki yanında trabzanlar olan basamaklı bir yol yapılmış. Sonunda üç katlı bir terasa ulaşıyorsunuz.

Valla Kanyonu

'DUVAR'DA YÜRÜMEK!

Pınarbaşı ilçesinde yer alan Horma Kanyonu, son zamanlarda Batı Karadeniz’in ilgi çeken yerlerinin üst sıralarında yer alıyor. İlçe merkezine üç kilometre mesafede... Duvar anlamına gelen Horma, adına yaraşır bir kanyon. Ilıca Şelalesi’nden dökülen Zarı Çayı’nın geçtiği kanyon, Valla’dan farklı olarak daha çok aktiviteye imkân tanıyor. Trekking, kanyon sporları ve doğa fotoğrafçılığı için bulunmaz bir yer. Yürüyüş için üç kilometrelik ahşap platformdan rahatça yürümek mümkün.

Horma Kanyonu

“İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı” anlamına gelen Çatak Kanyonu ise Azdavay merkeze yedi kilometre uzaklıkta. Altı kilometresi araç ile bir kilometresi dağ içindeki yürüyüş parkurundan kat ediliyor. 900 metre yüksekliğe sahip gözetleme noktasından kilometrelerce uzayan kanyonu ve Devrekani Çayı’nı seyretmek mümkün.

Çatak Kanyonu

TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA ARMAĞANI

Bu kanyonların ve daha fazla güzelliğin bulunduğu Küre Dağları, Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından Avrupa Ormanları’nda korumada öncelikli alanlardan birisi olarak seçilmiş ve “Türkiye’nin Dünyaya Armağanı” kabul edilmiş. 2000 yılında milli park ilan edilen Küre Dağları, 2012 itibariyle de Avrupa’nın seçkin koruma alanlarını simgeleyen Pan Park’lar arasında yerini almış. Bu açıdan Türkiye’de ilk... Zengin flora ve faunaya sahip, bakir yerlerden biri olan Küre Dağları’nda yaşayan hayvanlar arasında geyik, karaca, ayı, kurt, tilki, çakal, tavşan, yaban domuzu, ötücü kuşlar ve yırtıcı kuşlar ile sürüngenler bulunuyor. Uzunluğu 858 metre, derinliği 250 metre olan Ilgarini Mağarası da bu bölgede. Orman yürüyüşünde kaybolma tehlikesine karşı rehberle gitmenizi tavsiye edebileceğim mağara içinde sarkıtlar, dikitler, Geç Roma ile Bizans dönemlerine ait şapel, mezarlar ve sarnıçlar bulunuyor. Mağara demişken meraklıları için Pınarbaşı’nda Mantar, Buzluk, Atak, Azdavay’da Medil mağaralarının bulunduğunu da belirtelim.

Küre Dağları (solda), Ilgarini Mağarası (sağda) .

EJDER ÇUKURU

Ejderha Mağarası ya da Ejder Çukuru... İsmi ne kadar heybetli değil mi? Mantar Mağarası’ndan yaklaşık 600 metre uzaklıktaki Ejder Çukuru, altmış metre derinliğinde ve 385 metre boyunda bir mağara. Girişi tabana 60 metre yüksekliğinde bir çukur şeklinde olduğu için yöre halkı buraya Ejder Çukuru diyor. Ön kısım yumuşak toprak ve kaygan olduğu için mağaraya yaklaşırken dikkatli olun. Öğleden sonra güneş ışınları, mağaranın ağzındaki deliğe vurduğunda muhteşem bir sis şelalesi oluşuyor.

Ejder Çukuru

“Sisi şelaleden saymam” diyen “şelale avcıları” için Ilıca Şelaleri’ne gidelim o zaman: Pınarbaşı’na on iki kilometre uzaklıktaki Ilıca köyü sınırlarında olan ve on beş metreden dökülen suyun döküldüğü yerde oluşan doğal ve çeşitli bitki örtüsü ile kaplanmış havuz da egzotik bir görünüme sahip... Uğramamazlık yapmayın! Öte yandan Azdavay’da ve Atak Mağarası’nda da şelaleler bulunuyor. 

Ilıca Şelaleleri

ILGAZ, ANADOLU’NUN, SEN YÜCE BİR DAĞISIN

Ilgaz Dağı Milli Parkı’ndan bahsedeceğim ama içimden sürekli ilkokulda öğrendiğim şu şarkı geçiyor:

“Ilgaz Anadolu’nun,
Sen yüce bir dağısın.
Baharda yeryüzünde,
O cennetin bağısın.”

Ilgaz Dağı

Beynimde dönen bu şarkıyla yazmaya devam ediyorum. Genellikle serpantinler, şistler ve volkanik kayaçlardan arazisi meydana gelen Ilgaz Dağı’nın güney eteklerinden Türkiye’nin en uzun ve hareketli kırık hattı olan Kuzey Anadolu Fayı geçiyor. Değişik karakterlerde vadiler, sırtlar ve doruklara sahip bu dağ, ayrıca üst değerde peyzaj özellikleri sunan jeomorfolojik bir yapıya sahip. Karaca, geyik, yaban domuzu, kurt, ayı, tilki gibi hayvanların yaşadığı Ilgaz, karaçam, kızılçam, köknar gibi hâkim ağaç türleri; bol ve bütün yıl akışlı akarsuları; dünyada nadir bulunan zengin bitki türleriyle her mevsim size muhteşem bir görsel şölen sunabilir. Kamp yapmaya ve günlük aktivitelere imkân sağlayan Ilgaz Dağı, Ankara il merkezine en yakın kayak sporu merkezi olma özelliğini de taşıyor. Ilgaz Kış Sporları Turizm Merkezi’nde 800 metre uzunluğunda kayak pisti ile 1500 metre uzunluğunda iki adet telesiyej ve teleski tesisi çalışıyor.

Evkaya Mezarları

EVKAYA MEZARLARI

Kent merkezine yaklaştıkça en ilgi çekici yer sanırım Evkaya Mezarları. Alanda üçü anıtsal olmak üzere toplam sekiz adet kaya mezarı bulunuyor. Anıtsal mezarların ikisi içerisindeki mezar odalarında, ikişer adet ölü sediri yer alıyor. Alana ismini veren Evkaya Mezarı, sütunlu ön cephesi ve alınlığındaki Potnea Theron-Hayvanlar Hakimesi Tanrıça betimlemesi ile oldukça dikkat çekiyor. Mezarların MÖ yedinci yüzyıl başlarında Frig kültür etkisi altında, bir kaya mezarından çok açık hava kutsal tapınım alanı olarak yapıldığı belirtiliyor.

Saat Kulesi, İnebolu Evleri, Atatürk ve Şerife Bacı Anıtı ve Küre Dağları. 

DEP DEP BİTMİYOR!

Daha önce de başka illeri yazarken “Yaz, yaz bitmiyor” dedim ama galiba gerçekten Kastamonu’yu yazmakla bitiremeyeceğim. Kentin en yüksek noktasında şehrin tacı gibi duran Kastamonu Kalesi, en önemli simgelerinden Saat Kulesi, Atatürk ve Şerife Bacı Anıtı, Pompeipolis Antik Kenti, Şehriban Kanyonu, Dipsizgöl Tabiat Parkı, Livapaşa Konağı-Etnografya Müzesi, Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi, Kastamonu Kent Tarihi Müzesi, Kastamonu Arkeoloji Müzesi, Kastamonu Hükümet Konağı, İnebolu Evleri ve Konakları, Münire Medresesi El Sanatları Satış ve Teşhir Merkezi, İnebolu Türk Ocağı Binası, Taşköprü Kent Tarihi Müzesi, Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi, Kurtuluşa Giden Yolda İnebolu Kent Müzesi, Osmanlı Saray Oteli, Memleket Kütüphanesi, Kastamonu İdadi Lisesi, Amazon kadınları tarafından keşfedildiğine inanılan Gideros Koyu, âdeta bir havuz gibi olan muhteşem Ginolu Koyu ve Kalesi, trekking rotası hâline gelen İstiklal Yolu, Azdavay Atlı Turizm Merkezi, çivi kullanılmadan yapılan Mahmutbey Camii ve daha nice camileri, külliyeleri, köprüleri, anıtları, konakları, bedestenleri, türbeleri, hanları, hamamları, yaylaları, mesire yerleri...  Sıralamak bile oldukça zor.

SARIMSAKLASAK DA MI SAKLASAK

Hâlâ okumaya sabrınız varsa ben de yazmayla ilgili son enerjimi Taşköprü Sarımsağı için kullanacağım. İçerdiği demir, kükürt, magnezyum, potasyum ve aroma bakımından en yüksek değerlere sahip; nitelik açısından dünyanın bir numaralı sarımsağı olarak kabul edilen; önemli antioksidan maddesi olan selenyumu yeteri miktarda içeren; coğrafi işaret belgeli Taşköprü Sarımsağı gerçekten de çok lezzetli. Ama bir şeyi merak ediyorum. Acaba her yıl çok düşük artışlar gösteren ve 2022 yılında dikimi için 150 TL olan günlükçü ücreti, önümüzdeki şubat ayında kaç lira olarak açıklanacak? Bakın, yine aklıma eskilerden bir tekerleme geldi:

Taşköprü Sarımsağı - pazaryeri ve tarla.

Acaba sarımsaklasak da mı saklasak samanı,
Sarımsaklamasak da mı gelir zamanı,
Sarımsaklamasak da gelirse zamanı,
Niye sarımsaklayalım o zaman samanı.

Not: Fotoğraflar Kastamonu, Pınarbaşı, Azdavay ve Taşköprü belediyelerinden, Kastamonu Valiliği’nden, Kastamonu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden alınmıştır.


Serpil Kurtay Kimdir?

1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.