YAZARLAR

Détente: Stratejik, pragmatik ve karakteristik

Erdoğan-Özel-Bahçeli arasındaki görüşmeler siyasette kalıcı bir yumuşama, bir normalleşme dönemi başlatabilir mi? Bahçeli’nin bu gri alanı kendisine yönelik bir politik tehdit olarak algılamadığı zeminde yumuşama yol alabilecek; aksi takdirde birkaç aya bile kalmaz, unutulup gidecek; siyasi tarihimize gömülecektir. 

Détente, yumuşama deyince akla SSCB-ABD arasında Soğuk Savaş döneminin “görüşme”leri geliyor. Biraz zorlarsak yumuşama dönemini 15 Eylül 1959’da Khrushchev’in ABD ziyaretine kadar götürebiliriz. Khrushchev'in seyahati Amerikalıları da ikiye böler; Dwight D. Eisenhower da zor günler yaşar. Bir taraftan Amerikan Kongresi Khrushchev'in ziyaretini eleştiren kızgın mektuplarla dolar, taşar. Diğer yandan ise yüzlerce Amerikalı, Sovyet konsolosluğuna Khrushchev'in ziyaretini beklediklerini belirten mektuplar gönderir. 1979'da SSCB’nin Afganistan'ı işgali sonrası ABD 1980 Yaz Olimpiyatlarını boykotu da yumuşama döneminin sonu kabul edilir.

Bizim yumuşama dönemi de Özgür Özel’in başını ağrıtmadı değil. Alkışlayanlar kadar, Özel’i topa tutanlar da oldu; Emre Kongar Hoca 1979’da İran Şah’ı Muhammed Rızâ Pehlevî’nin tahttan indirilmesi sürecinde mollalarla iş birliği yapan sosyalistlerin (Tudeh) akibetini bile hatırlattı Özel’e. Cumhuriyet’ten (05.05.2024) Zülâl Kalkandelen, Özel’i Kılıçdaroğlu’nun “helâlleşmesi”ni bir adım daha ileri taşıyıp Erdoğan’ı meşrulaştırmaya hizmet etmekle itham etti.

“Helâlleşme”nin mimarı Kılıçdaroğlu da topa sert girip “Sarayla müzakere edilmez mücadele edilir!” deyip, kestirip attı. Özgür Özel ise müzakere ve mücadelenin birbirlerini dışlayan süreçler olmadığını söyledi.

Özgür Özel’in “normalleşme” dediği “yumuşama” veya “müzakare” süreci olarak da anılan görüşmeler hiç değilse CHP içinde ya da CHP’ye yakın isimler arasında tartışılıyor. Sürecin AKP ve MHP çevrelerinde nasıl ele alındığını pek bilemiyoruz.

Adına her ne dersek diyelim CHP-AKP arasında başlayan, CHP-MHP arasında devam eden ve henüz gerçekleşmese de Erdoğan’ın da CHP’yi ziyareti ile devam edeceğe benzeyen bu müzakerelerin her üç parti için farklı anlamlar taşıdığının da altını çizmek gerekiyor.

CHP’NİN STRATEJİK YUMUŞAMASI

Zülâl Kalkandelen “helâlleşme”den “yumuşama”ya geçişi eleştiriyor olsa da tespiti doğru. Özel’in “normalleşme” dediği müzakere süreci konuşulacaksa ardalanındaki “helâlleşme” unutulmamalıdır. Kılıçdaroğlu, “Halil İbrahim Sofrası”na benzettiği CHP’nin farklı toplumsal kesimlerle irtibat kurmasını önemsiyordu. Kimlerle kimlerle görüşmedi, kimleri kimleri danışmanı olarak atamadı ki Kılıçdaroğlu: Tansu Çiller’in danışmanı Şükrü Karaca bir dönem Kılıçdaroğlu’nun kankasıydı. Eski Ülkücü Rasim Bölücek’i de akıl hocası etmişti Kılıçdaroğlu. Gökşen Anıl Ulukuş’un danışmanlığı da parti içinde kriz yaratmıştı. Helalleşme kampanyasında hızını alamayan Kılıçdaroğlu, çok lazımmış gibi Alparslan Türkeş’in eşi Seval Türkeş’i de evinde ziyaret etmişti.

Özgür Özel gerçekten de bir önceki dönemin helalleşme politikalarını bir adım öteye taşıdı; içeriğini de revize etti. Kılıçdaroğlu’nun “helâlleşme”sini “normalleşme” olarak tanımlayarak CHP’nin stratejik hedefi haline getirdi. Unutmadan not edeyim, bu stratejik hedefin bir ayağını “normalleşme” oluşturuyorsa diğerini de yerel yönetimlerde izleyecekleri politikalar oluşturuyor. Yılmaz Büyükerşen Hoca’nın başını çektiği CHP'li Belediyeler Komisyonu'nun Genel Koordinatörlüğü de bu stratejik hedefin operasyonel birimi.

AKP’NİN PRAGMATİK YUMUŞAMASI

Özel’in o, “Erdoğan’ın ayağına gitmekle”, “Erdoğan’a meze olmakla”, “Erdoğan’ın dümen suyuna girmekle” eleştirilen “normalleşme/yumuşama”sının “Ben yaptım oldu!” tarzı, “Bir de böyle deneyelim bakalım!” tarzı şıpınişi, el yordamı bir politika hamlesi olduğunu düşünmüyorum: Özel’in iki ayaklı stratejisinin üzerinde düşünülmüş, planlanmış bir hamlesi olduğu çok açık.

Aynı şeyleri Erdoğan için söylemek zor. Erdoğan’ın yumuşama sürecine bakışı el yordamı ile, pragmatik ve “bekle gör”cü bir yumuşama. Bir yandan 28 Şubat generallerine af getiren, diğer yandan Kobani Davası’nda cezalar, 1 Mayıs’ta coplar yağdıran bir yumuşama: Hem nalına hem mıhına bir yumuşama. Tam da Erdoğan’ın dünden bugüne ona siyasi başarı getiren “pragmatizm”ine uygun bir yumuşama. Erdoğan’ın somut fayda gördükçe yumuşayacağı, görmediği anda vazgeçeceği bir politika. Erdoğan yumuşamayı oyun teorisi kuralları ile oynuyor; asla stratejik bir yumuşama düşüncesi yok.

MHP’NİN KARAKTERİSTİK YUMUŞA(MA)MASI

Devlet Bahçeli için yumuşama yok “görüşme” var. Özgür Özel randevu istedi o da verdi. Özel Bahçeli’nin TBMM’deki odasına geldi; Bahçeli’de onu kapıda karşıladı, elini sıktı. Özel, Bahçeli’ye tespih ve mesir macunu verdi; Bahçeli’nin verdiği tabağı aldı gitti. Hepsi bu kadar. O kadar ki Bahçeli, Özel ile görüştüğü gün, 7 Mayıs’ta  gerçekleştirdiği grup toplantısında Özel’e laf sokmayı bile ihmâl etmedi: “Neymiş, CHP Genel Başkanı, Avrupa Parlamentosu’nu ziyaret ettiğinde, 'saati sorunca, sen önce Kavala’yı çıkar' cevabını almış. Anlamadığımız şudur, Sayın Özel’in kolunda saati yok mudur? Haydi yok diyelim, beraberindeki arkadaşlarında da mı yoktur? Sayın Özel’in saati sormak yerine PKK’ya ve FETÖ’ye verilen destekleri muhataplarının yüzüne vurması gerekmez miydi? Türkiye hukuk devletidir, yargımız bağımsız ve tarafsızdır demesi taşıdığı sorumluluğa uygun düşmez miydi?”

Bahçeli için ortada müzakere, yumuşama, normalleşme gibi bir şey yok. Politik dilini gerginlikle, alarmizmle, paranoyayla, ötekileştirmeyle, hakaret ve küfürle besleyen, politikalarının ana hatlarını bunlar üzerine inşa eden Bahçeli ve MHP için ortada sadece bir “ziyaret” var. Bahçeli için Erdoğan, Özel ve kendisi arasındaki trafiğin stratejik bir anlamı olmadığı gibi, pragmatik bir değeri de yok.

Bahçeli’nin tek stratejik hedefi hiçbir siyasî sorumluluğu üzerine almadan iktidar olmanın nimetlerinden faydalanmaya devam edebilmek. Bu hedefe ulaşmanın yolu da Cumhur İttifakı’nı ayakta tutmak, daha doğrusu Erdoğan’ı kendisine mecbur bırakmaya devam etmek.

Bahçeli’nin CHP ile görüşerek elde edebileceği bir stratejik hedef olmadığı gibi, bu görüşmelerden pragmatik bir beklentisi de yok. Aksine Bahçeli ancak ötekileştirerek ayakta kalmakta, sert ve hakaretâmiz diliyle “potansiyel tehdit”lere! karşı kitlesini bir arada tutabilmektedir.

Erdoğan-Özel-Bahçeli arasındaki görüşmeler siyasette kalıcı bir yumuşama, bir normalleşme dönemi başlatabilir mi? Her bir liderin aynı kavrama yükledikleri anlamlar o kadar farklı ki şimdiden bir şey söylemek zor. Ancak siyaset de tam olarak böyle bir şey zaten: Özel’in stratejik hedefleri ile Erdoğan’ın pragmatik beklentilerinin kesiştiği gri alanda, Bahçeli’nin bu gri alanı kendisine yönelik bir politik tehdit olarak algılamadığı zeminde yumuşama yol alabilecek; aksi takdirde birkaç aya bile kalmaz, unutulup gidecek; siyasi tarihimize gömülecektir. 


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.