Cinsel haklar ve cinsel şiddet

Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği hatta kiminle evleneceği gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir. Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ya da erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır.

Fotoğraf: Dilara Açıkgöz
Google Haberlere Abone ol

Arzu Erkan Yüce*

Cinsellik her insanın kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Cinselliğin tam olarak gelişimi temas, mahremiyet, duygusal ifade, zevk, şefkat, aşk gibi temel insan ihtiyaçlarının doyumuna bağlıdır. Cinsellik birey ile sosyal yapılar arasındaki etkileşim aracılığıyla oluşur. İnsan davranışı ve cinselliği bedensel, psikolojik, sosyal koşullardan etkilenir. Cinsellik salt cinsel organlara sınırlı değildir. Cinsellikle ilgili duygu, düşünce ve çok kere hatalı olabilen yerleşmiş inançlar vardır. Cinselliğin sağlıklı gelişimi bireysel, kişilerarası ve toplumsal mutluluk/iyilik için temel gereklerden biridir.

Cinsel haklar ve cinsel sağlık hakkı, özgürlüğe, onura ve her bir insanın eşitliğine dayalı evrensel temel insan haklarıdır. Bireylerin ve toplumların cinsel sağlıklarının gelişiminin temini için aşağıdaki cinsel haklar tanınmalı, teşvik edilmeli, saygı gösterilmeli ve toplumlar tarafından savunulmalıdır. Cinsel sağlık bu cinsel hakların tanındığı, saygı duyulduğu ve uygulandığı ortamlarda mümkündür.

Cinsel özgürlük hakkı: Cinsel özgürlük bireylerin tüm cinsel potansiyellerini ifade etmelerine olanak verir. Ancak her türden cinsel zorlama, istismar ve taciz yaşamın her anı ve durumunda bu özgürlüğün dışındadır.

Cinsel otonomi, cinsel bütünlük ve vücudun güvenliği hakkı: Bu hak kişinin kendi kişisel ve sosyal etiği çerçevesinde kendi cinsel hayatıyla ilgili kendi kendine karar verebilme gücünü içerir.

Cinsel mahremiyet hakkı: Başkalarının cinsel haklarına müdahale edilmediği sürece yakınlaşma konusunda bireysel karar verme ve davranma hakkıdır.

Cinsel eşitlik hakkı: Cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, ırk, sosyal sınıf, din veya fiziksel ve zihinsel engel gözetilmeden hiçbir ayırıma maruz kalmama hakkıdır.

Özgürce cinsellik içeren ilişki kurma hakkı: Bunun anlamı evlenme ya da evlenmeme, boşanma ve başka çeşitli sağduyulu cinsellik içeren ilişkiler kurabilme ihtimalinin olmasıdır.

Cinsel zevk hakkı: Cinsel zevk, otoerotizm dâhil olmak üzere, fiziksel, psikolojik, akli ve ruhsal refah kaynağıdır.

Duygusal cinsel ifade hakkı: Cinsel zevk erotik haz ve cinsel eylemlerden daha fazlasıdır. Bireylerin cinselliklerini iletişim, dokunma, duygusal ifade ve aşk aracılığıyla ifade etme hakları vardır.

Özgür ve sağduyulu üreme seçimi yapma hakkı: Çocuk sahibi olma veya olmamayı seçme hakkını, çocuk sayısına ve ne kadar aralıkla olacağına karar verme hakkını ve doğurganlık düzenlemeleriyle ilgili tüm tedavilere tam erişim hakkını içerir.

Bilimsel araştırmaya dayalı cinsel bilgi edinme hakkı: Cinsel bilginin bilimsel açıdan etik araştırmalar sonucu elde edilmiş olması ve bütün sosyal seviyelerdeki kişilere uygun şekilde yayılması gerektiğini ifade eder.

Kapsamlı cinsellik eğitimi hakkı: Bu, doğumdan başlayarak yaşam boyu devam eden bir süreçtir ve bütün sosyal kurumları kapsamalıdır.

Cinsel sağlık bakımı hakkı: Cinsel sağlık bakımı tüm cinsel endişe, sorun ve hastalıkların engellenmesi ve tedavisinde mevcut ve ulaşılabilir olmalıdır.

Türkiye’de çocuk istismarı ile kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin boyutları her geçen gün artmakta, çocuklar ve kadınlar cinsel şiddetin trajik sonuçları ile baş başa bırakılmaktadır. Kadına yönelik şiddet “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanıyor. BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi kadına yönelik şiddetin “kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet” olduğunu belirtmektedir. Kadın ruh sağlığını olumsuz etkileyen en temel iki etken şiddete maruz kalma ve kadına uygulanan sistematik şiddetin bir parçası olarak yoksulluktur. Günümüzde en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği hatta kiminle evleneceği gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir. Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları ya da erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır. Kadınlar en sık eşleri, sevgilileri, sevgili adayları ve cinsel partnerleri tarafından duygusal, fiziksel ve cinsel şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Kadına yönelik şiddet sonucunda kadınların bedensel, ruhsal, cinsel ve üreme sağlıkları bozulmakta, gebelik ve lohusalık döneminde sağlık problemleri ile karşılaşılmaktadırlar.

Tüm dünyada ülkeden ülkeye değişmekle birlikte kadınların ortalama yüzde 70’e yakını erkekler ve özellikle eşleri/sevgilileri tarafından çeşitli şekillerde şiddete maruz bırakılmaktadırlar.  Ülkemizde 18 yaşından önce evlenen her iki kadından biri, 18 yaşından sonra evlenen her üç kadından biri yakınlarındaki erkekler tarafından fiziksel ve/ya da cinsel şiddet görmekte, eğitim düzeyinin düşük olması şiddet görme riskini artırmaktadır.  TÜİK 2014 verilerine göre Türkiye’de 15-59 yaş grubundaki kadınların yüzde 37,5-42,5’i yaşamlarının herhangi bir döneminde fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. TÜİK verilerinde; Cumhuriyet Başsavcılıklarında sonuçlanan soruşturmalarda cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suç (TCK 102-105) sayısının 2010 yılında 79 bin 708, 2011 yılında 87 bin 392, 2012 yılında da 91 bin 979 olduğu belirtilmiştir. 2012 yılında cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda açılan davaların yüzde 44’ünde mahkûmiyete hükmedildiği, yüzde 23’ünde de beraat kararı verildiği belirtilmiştir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda 2005-2012 yılları arasında yüzde 41 artış meydana gelmiştir. Öte yandan bu sayının 100 katından fazlası erken yaşta evlendirilmek suretiyle cinsel açıdan örselenmektedir: 15-19 yaş grubunda 259 bin evli kadın bulunmaktadır. 

Savaş ve çatışma ortamlarında kadınlara yönelik her tür şiddet artar. Toplumun kadın bedenine yönelik mülkiyet algısı kadınlara yönelik cinsel saldırının yüzyıllardır bir savaş silahı olarak kullanılmasının başlıca nedenidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderme yönünde etkili ve kalıcı düzenlemeler yapılamayan toplumumuzda beden dokunulmazlığı ceza kanununda yer bulmakla beraber; adalet uygulamalarına yansımamış, cinsel saldırı ya da istismara maruz kalan kadın ve çocuklar, toplum ve adaletin uygulamaları ile yeniden ve yeniden yıpratılmış, örselenmişlerdir. Cinsel şiddete maruz kalanlar önleyici bir sistemin yokluğu, yani toplumun ve otoritenin ihmali nedeniyle zarar görmektedirler.

Şiddetin her türü gibi cinsel şiddet (cinsel taciz, cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı) toplumun her kesimini ilgilendiren, yaygınlığı, birey ve toplum üzerine olumsuz etkileri nedeniyle birden çok alanda mücadele edilmesi gereken önemli bir sorundur. Ruh sağlığı ve hastalıkları çalışanları şiddete maruz kalanlarla akut ve uzun dönemde etkileriyle ilgili yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Cinsel suç olarak kabul edilen eylemlerin, saf bir cinsel eylem olarak kabul edilmesi doğru değildir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tanımlamasına göre cinsel şiddet; mağdurun rızası olmadan, baskı kullanarak ya da rızasının aranmayacağı durumlarda (uyutucu-uyuşturucu ilaç etkisi altında, zihinsel engelli olmak gibi) herhangi bir cinsel hareket, girişim ve/veya cinsel içerikli sözler ile kişinin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden zarar görmesidir. Cinsel suçlar daha sıklıkla şiddet uygulanmasının, başkası üzerinde güç kullanımının ve iktidar sergilenmesinin aracı olarak kullanılmaktadır. Bu eylemlerin yinelemesinin önüne geçilmesinde sadece cinselliğin ele alınması yetersizdir.

 

 Kaynaklar:

https://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/39/cinsel-haklar-bildirgesi

https://www.psikiyatri.org.tr/1376/tpd-gorus-yazisi-cinsel-suclar

https://data.tuik.gov.tr/Search/Search?text=%C5%9E%C4%B0DDET&dil=1

https://www.psikiyatri.org.tr/411/turk-tabipleri-birligi-ile-birlikte-yapilan-cocuklarin-cinsel-istismari-konusund

https://www.psikiyatri.org.tr/1269/tck-cinsel-dokunulmazliga-karsi-suclar-ile-ilgili-duzenlemelere-yonelik-degerlen

https://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/28/travma-sonrasi-stres-bozuklugu'den

https://www.psikiyatri.org.tr/934/tpd-kadina-yonelik-siddete-karsi-mucadele-ve-uluslararasi-dayanisma-gunu-basin-a

https://www.psikiyatri.org.tr/1510/tpd-basin-aciklamasi-8-mart-dunya-emekci-kadinlar-gunu

 

 

 

 

Bu metin Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) ve TPD Kadın Çalışma Birimi basın açıklamalarından derlenmiştir. Tam metinlerine aşağıdaki açık kaynaklardan erişilebilir.

 

*Uzm. Dr., Türkiye Psikiyatri Derneği Medya ve Ruh Sağlığı çalışma Birimi Eş Koordinatörü/Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın Çalışma Birimi Üyesi