Cengiz Erdinç: Uyuşturucu geçtiği ülkelerde yeni bağımlılar yaratıyor

Türkiye, en çok uyuşturucu yakalanan üç ülkeden biri. Gazeteci Cengiz Erdinç, uyuşturucunun geçtiği ülkelerde yeni bağımlılar yarattığını söylüyor.

Cengiz Erdinç
Google Haberlere Abone ol

Osman Çaklı

DUVAR - Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nın hazırladığı 2022 Narkolog Raporu, uyuşturucu kullanımı ve yaygınlığı ile çarpıcı bilgileri ortaya koyuyor. Peki Türkiye'nin uyuşturucuyla nasıl bir ilişkisi bulunuyor? Kaçakçılık ve uyuşturucu kullanımı ne durumda?

"Güney Amerikalı üreticiler, Avrupa’da limanlarda sıkıştıkça, yeni yollar arıyorlar, Türkiye de bu yeni yollardan biri oldu. Kokain kaçakçılığında 2010 yılından başlayan ciddi bir artış var." Bu sözler "Overdose Türkiye" kitabının yazarı, gazeteci Cengiz Erdinç'e ait. Erdinç, Narkolog Raporu üzerinden uyuşturucu madde kullanıcı eğiliminin ne durumda olduğunu, Türkiye'nin uyuşturucu trafiğindeki yerini, uyuşturucusu rotalarını ve aktörlerini anlattı.

'ERKEKLERİN UYUŞTUCU KULLANIMI DAHA YÜKSEK'

Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı 2022 Narkolog Raporu’nu yayımladı. Raporda pek çok bilgi var. Bazıları dikkat çekici. Bunlardan biri, kadın-erkek arasındaki oransal farklılık. Yüzde 95 oranında erkeklerin daha fazla madde kullanıcısı olduğu raporlandı. Kadınlar ve erkekler arasında neden bu kadar büyük fark var? Başka ülkelerde benzer durum var mı?

İstisnalar dışında hemen her yerde erkekler daha önde. Ancak bu kadar yüksek oranda değil. Bölgelere göre farklılıklar gözükmekle birlikte Kuzey Amerika ve Avrupa’da kadın nüfus içinde uyuşturucu kullanımı, Türkiye’ye göre çok daha yüksek. Avrupa’da “sakinleştirici” kullanımında kadınların oranı erkeklerden yüksek. Bunun dışında klasik uyuşturucularda ve yüksek riskli uyuşturucularda erkekler açık ara önde. Her ülkenin farklı dinamikleri var, örneğin Kolombiya’da eroin kullanımı kadınlar arasında erkeklerden daha yüksek, bu yaygın şiddete karşı ya da fuhuşa zorlanmaya karşı bir savunma biçimi olabilir. Türkiye’de oranın bu kadar düşük olması ekonomik ve kültürel faktörlerle, kadının toplumdaki rolü, işgücüne katılımı gibi faktörlerle açıklanabilir.

‘2030 YILINDA DÜNYADA UYUŞTUCU KULLANAN SAYISININ 300 MİLYON OLACAĞI TAHMİN EDİLİYOR’

Ayrıca eğitim seviyesi düştükçe uyuşturucu kullanımında artış olduğu görülüyor. Bunun başlıca bir nedeni var mı?

Belki asıl vurguyu yoksulluğa yapmak gerekir. Uyuşturucu daha özel olarak yoksulların, alt sınıfların meşgalesi. Eğitim düşüklüğü bu yoksulluğun bir veçhesi. Aslında dünyada da çok farklı değil, ülkelerin uyuşturucu tüketimi, gelir artıkça düşüyor. Bunun istisnaları da var ama yetişkin nüfus açısından bakılınca böyle. Birleşmiş Milletler’e göre bugün dünya üzerinde 270 milyon uyuşturucu kullanıcısı var, bunların 36 milyonu riskli kullanıcı. 2030 yılında bu rakamın 300 milyona çıkacağı, kullanıcı sayısının zengin ülkelerde gerileyeceği fakat Afrika gibi yoksul bölgelerde yüzde 40 artacağı tahmin ediliyor.

Cengiz Erdinç, işçiler arasında uyuşturucu kullanımın artmasıyla ilgili, "Asıl mesele toplumsal yapının mutsuzluk üretmesi" dedi.

‘ASIL MESELE TOPLUMSAL YAPININ MUTSUZLUK ÜRETMESİ’

Rapora göre çalışan kesimde uyuşturucu kullanımı daha yüksek. Meslek grupları içinde işçiler arasında yaygın kullanım olduğu göze çarpıyor, geçen yıla göre de artış var. Kendini işçi olarak tanımlayanlar arasındaki bu yaygınlık neyle açıklanabilir?

Aslında asıl mesele toplumsal yapının mutsuzluk üretmesi. Alkol de dahil olmak üzere bu maddelerin işlevsel tanımı “psikoaktif maddeler”. Yani bir şey alıp psikolojinizi değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bir çözüm değil elbet fakat insanlar için bu bir seçenek. Kötü koşullara dayanmak, onlardan uzaklaşmak için eskiden “keyif verici” şimdi “uyuşturucu” dediğimiz psikoaktif maddelere başvuruyorlar. Bu sadece yoksullukla sınırlı bir durum değil, gelişmiş toplumlarda beyaz yakalılar arasında “hafta sonu bağımlılığı” denen bir şey var. Bir yanıyla bunu emeğin yeniden üretimine dahil edebiliriz. Sanayi devriminin başlangıcında İngiltere’de ölümcül çalışma koşullarına karşı işçilerin yegane eğlencesi “bir penilik uçuş” dedikleri afyondu. Gerçek şu ki, asgari ücretin bile altında, çok düşük ücretlerle çalışan insanların da “keyfe” ihtiyacı var. Alkollü içkilere yapılan ve bunu pahalı bir eğlence haline getiren politikaların da bunda etkisi var. Meyhaneye gidip doğru dürüst yemek ve içki tüketmek için neredeyse bankadan kredi çekmek gerekiyor. Uyuşturucu yasadışı bir mal ve hizmet pazarı, ahlaki ve yasal ölçüleri bir yana bırakıp bakarsak satıcıların bu pazarı büyütmesi, bu pazardan gelir elde etmesi şart. Bunun sürdürülebilir olması için belli bir geliri olan müşteriler lazım. Ağır riskli uyuşturucularda bağımlılığı sürdürmek gelir kaybına da yol açabilir, fakat büyük bir bölümü bunu sürdürebiliyor. Sürdüremeyenlerin yerini yeni müşteriler alıyor.

‘GEÇİŞ GÜZERGAHI İÇ PİYASANIN OLUŞMASINA NEDEN OLUYOR’

Madde bağımlılığına sorunlu aile ilişkilerinin neden olduğu klişesi doğru mu?

Nedenlerden biri olabilir. Şehirlerde kaba boşanma nüfusa göre binde 2’nin biraz üzerinde, uyuşturucu kullanıcılarında yüzde 6, ortalamaya göre daha yüksek. Fakat uyuşturucu bağımlılığı karmaşık toplumsal dinamiklere sahip “toplumsal” bir sorun. İşin klişe yanı bağımlılığın nedenini kişilerde, onların iradesinde, ahlakında ya da aile ilişkilerinde aramak. Bağımlılık bu karmaşık ve uzun zincirin, en son ve bana göre en günahsız halkası.

Uyuşturucuya olan talebin Türkiye'ye özgün nedenleri var mı?

Belli uyuşturucularda bir kültürel birikim ve buna bağlı kullanım var. Örneğin esrar ancak 1926 yılında yasaklandı. Daha öncesinde kahveleri bile var. Bu yüzden hâlâ ilk sırada kullanılan uyuşturucu. Ayrıca Türkiye’nin transit bir yol üzerinde olması, tüketim düzeyinde iç piyasasının oluşmasını sağlıyor. Eroin bağımlılığı böyle arttı, Afganistan’daki üretim arttıkça, Türkiye’deki kaçakçılık ve bağımlılık arttı. Benzer biçimde şimdi bu yol üzerinde metamfetamin var ve iç piyasadaki tüketimi çok hızlı artıyor. 2010 yılında beri Avrupa ve Rusya’ya dönük bir kokain kaçakçılığı var, iç piyasada yine rakamlar katlanarak artıyor.

Cengiz Erdinç, Afganistan’daki üretim arttıkça, Türkiye’deki kaçakçılık ve bağımlılığın arttığını söylüyor. 
‘METAMFETAMİN KULLANIMI EN HIZLI ARTAN MADDE’

Bağımlılık konusunda Türkiye’de nasıl bir tablo var?

Bunun için en önemli kaynak, Türkiye Uyuşturucu Raporu. On yıldan daha fazla geriye giderek bunu izleyebilmek mümkün. 2021 raporundan yola çıkarsak ki bu pandemi nedeniyle rakamların gerilediği bir dönem, polis kayıtlarında uyuşturucuyla ilişkili 230 bin kişi var, bunların dörtte biri ticaretini yapanlar, kalanı kullanıcılar. Bağımlılık cephesinden bakıldığında Türkiye’deki 133 tedavi merkezinde, 2020 yılında ayakta tedavi için başvuran sayısı 210 bin, üçte biri denetimli serbestlikle, yani zorunlu olarak gelenler. 9 bin civarında da yatarak tedavi var.

BM raporlarına bakıldığında Türkiye dünyada en çok eroinin yakalandığı üç ülkeden birisi. Türkiye'nin geçiş güzergahından kullanıcı sayısının giderek arttığı hedef ülke haline getirildiğini düşünebilir miyiz? Buna dair gösterge var mı?

Elbette. Türkiye’de uyuşturucu tedavisi için 2020 yılında kurumlara başvuranların yarısından fazlası, yaklaşık 120 bin kişi opioid, yani ağırlıkla eroin bağımlısı. Uyuşturucu geçtiği ülkelerde bir borunun çatlaklarından su sızması gibi bağımlılar yaratıyor. Afganistan’dan başlayın Pakistan, İran, Türkiye hep ciddi bir bağımlılık sorunu yaşayan ülkeler. Kuzeye çıkıldığında da durum farklı değil, Kazakistan, Özbekistan bu sorunları yaşıyor. Ayrıca Rusya, dünya üzerinde en ciddi eroin bağımlılığı sorunu yaşayan ülkelerden biri. Türkiye’de hem kaçakçılık hem de bağımlılık açısından 2010 yılından itibaren büyük bir sıçrama var. 2010 yılında Türkiye’ye ilk defa gelen metamfetamin bugün ikinci üçüncü sırada kullanılıyor, kullanımı en hızlı artan madde.

‘NARKOTİKTEKİ ÖRGÜTLENMEYİ, O GÜCÜN NASIL KULLANILDIĞINI ÇOK FAZLA SORGULAMIYORUZ’

Sıkça 2010'da sıçrama vurgusu yaptınız. Bu sıçrama Türkiye’nin uyuşturucu trafiğinde yeni adres olmasından mı kaynaklanıyor?

Hayır, Türkiye zaten 1980’lerin başından beri Afganistan, İran rotası üzerinde. Daha önce de yasadışı afyon ve eroin üretimi var. 2010’daki sıçramanın bir nedeni Afganistan’da afyon üretiminin katlanarak artması ki, 2007 bir rekor yılı, 7 bin tonun üzerine çıktı. Kaçakçılık arttı ama bağımlılık, yani sokaklardaki uyuşturucu daha fazla arttı. Türkiye’de ağırlıkla İranlı kaçakçılar üzerinden örgütlenen bir yapının emareleri var. 2010 yılı, Gülen Cemaati’nin pek çok kurumla birlikte narkotiğe de hakim olmaya başladığı yıl. Örneğin 2009’da bir komployla Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’ı tutukladılar. Sanatçılara, ünlülere yapılan “ibret” operasyonlarını hatırlayın, amaç neydi? Bazı narkotik kayıtlar şantaj aracı olarak kullanıldı mı? Hep siyasi konulara, yargıya odaklanıyoruz da narkotikteki örgütlenmeyi, o gücün nasıl kullanıldığını çok fazla sorgulamıyoruz. Bunun bir bölümü Bataklık Operasyon iddianamesinde var, Çetin Gören’in dağıttığı himmetler ve üzeri örtülen dosyalar... Dolayısıyla burada başlayan bir yapı var, bir tür kontrolün el değiştirmesi olayı.

Son dönemde yapılan baskınlarla limanlarda tonlarca kokain ele geçiriliyor. Zengin uyuşturucusu olarak bilinen kokain kullanımında geçmişe göre artış var mı?

Güney Amerikalı üreticiler, Avrupa’da limanlarda sıkıştıkça, yeni yollar arıyorlar, Türkiye’de bu yeni yollardan biri oldu. Kokain kaçakçılığında 2010 yılından başlayan ciddi bir artış var. Tonlarla ifade edilen yakalamalar var. Bu daha çok Avrupa ve Rusya pazarına yönelik bir transfer gibi gözükse de iç piyasada da ciddi bir pazar oluşuyor. On yılda olay ve şüpheli sayıları üç katlanmış durumda.

‘ERGENLER HEDEF’

Dünyada ve Türkiye'de uyuşturucuya başlama yaşı ne durumda? Yaş aralığı düşüyor mu, artıyor mu?

Araştırma, 20 yaş civarını gösteriyor ki bu pek parlak bir durum değil. Sadece başlama yaşı yaygın örneklem olmadıkça riskli genellemelere yol açabilir. Tekil bir örnekle “Uyuşturucuya başlama yaşı 12-13’e düştü” genellemesi yapılması yanıltıcı olabilir. Önemli olan belli yaş kuşaklarında uyuşturucu kullanımının oranı. Örnek vermek gerekirse Kuzey Amerika’da 12 yaş ve altında yüzde 5 gibi ciddi bir rakam var. Ergenler dünyanın her tarafında bir hedef, buna İtalyan tarzı pazarlama deniliyor. 16 yaşında bir çocuğun arkadaşını ikna etmesi, 25 yaşında bir genç insandan çok daha kolay. Bu yüzden bu kuşakta bağımlılık ışık hızıyla yayılabiliyor. Ankete katılan 27 bin kullanıcının yüzde 73’ü uyuşturucuya 15-24 yaş aralığında başladığını söylemiş ki, bu önemli bir veri. Kullanıcıların yaş gruplarına göre değerlendirilmesi mümkün olsaydı, bu daha farklı sonuçlara varmamızı sağlayabilirdi.

‘ETKİLİ PAZARLAMA VE STRATEJİK PLAN YAPILDIĞINI GÖSTEREN VERİLER VAR’

İlk kullanılan uyuşturucu hangisi? Bu noktada uyuşturucu arzında stratejik plan yapıldığını düşünüyor musunuz?

Burada genel olarak verilen cevap esrar ki, bu kültürel mirasla uyumlu. Ancak etkili bir pazarlama ve stratejik plan yapıldığını gösteren iki veri var. Bunlardan biri eroin kullanıcılarının ilk kullandığı maddenin yüzde 34 eroin olması ve ilk kez kullananların yüzde 30’unun bunu satın alması çok ciddi bir pazarlama faaliyetini gösteriyor. Üçte biri hiçbir şey kullanmadan doğrudan eroine başlamış, ağır risk yaratan bir durum. İkincisi 2010 yılında ilk kez görülen metamfetaminin ikinci sırada kullanılan uyuşturucu olması çok dikkat çekici. Ayrıca metamfetamin kullanıcılarının ilk kullandıkları maddenin yüzde 22 metamfetamin olması sıra dışı bir durum.

Neden sıra dışı?

Nereden baksanız en az 300-400 bin kişinin yer aldığı bir tüketici tabanından söz ediyoruz. Türkiye’ye dokuz yıl önce girmiş bir maddenin bu hızla “yeni tüketiciye” ulaşabilmesi inanılmaz bir organizasyon gerektirir. 2013 yılında sadece 119 metamfetamin vakası var, 2020’de 160 bin uyuşturucu vakasının dörtte birine yakını, 39 bini metamfetamin. 2009 yılında, Breaking Bad dizisiyle bütün dünyada neredeyse trend olmuş fakat Türkiye’deki durum Afganistan’daki üretim ve İran’daki laboratuvarlarla yakından ilgili.

‘ULUSAL GÜVENLİK MESELESİ’

Türkiye'de uyuşturucu kaçakçılığı nereye dayanıyor ve hangi aktörler öne çıkıyor?

1930’lu yıllara, yasal afyon üretimine kadar geri gidilebilir. Türkiye’de organize suçun şekillenmesinde kaçakçılık, özellikle afyon üretilen dönemde bunun kaçakçılığı, daha sonra eroin üretimi ve kaçakçılığı itici güç. Bu coğrafya kendi halinde bir çay eksperi olan Sarı Avni’yi dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçılarından biri yapabilecek potansiyele sahip. Afganistan’dan Avrupa pazarına uzanan zincirde Türk organize suç grupları önemli bir rol oynuyor. Bir örnek vermek gerekirse Türk mafyasıyla, Kolombiya kartelleri 1990’larda İspanya’da tanıştılar ve o zamandan beri birlikte iş yapıyorlar.  

Bu aktörlerin devletle ilişkisi var mı?

Elbette, dünyanın her tarafında organize suçun bir ayağının bürokraside, kolluk güçlerinde ya da yargıda olması şart. Türkiye’nin bir istisna oluşturması gerekmiyor. Türkiye’de kamunun uyuşturucuyla mücadele için harcadığı para 1,8 milyar lira, 250 milyon dolar ya ediyor ya etmiyor. Kolombiya’dan gelen 4,9 tonun tek başına piyasa değeri 260 milyon dolardı. Dolayısıyla her şeyden önce karşınızda devasa bir mali güç var, bu gücün yargıda neler yaptığını skandallardan biliyoruz. Şimdi siyasete de atlıyor. Öte yandan çok boyutlu bu sorun “polisiye klişelere” sıkıştırılmış ve polisin sırtına yıkılmış. İşin mali yanı varlık barışlarıyla Nasreddin Hoca türbesine çevrilmiş. Böyle bir tabloda, uyuşturucu bağımlılığı ve kaçakçılıktan beslenen organize suç, bana göre kelimenin gerçek anlamıyla bir “ulusal güvenlik” meselesi oluşturuyor.  

‘ORGANİZE SUÇ SİYASETİN ELVERİŞLİ BİR APARATI OLARAK GÖRÜLÜYOR’

Sizce tehdit bu kadar fazla iken neden daha fazla kaynak sağlanmıyor?

Bu bir politika meselesi, bağımlılık alttan alta yürüyen, pek fazla göze batmayan bir sorun. Medyanın pek de hoşlanmadığı bir konu. Netflix dizilerine öykünüp baronlardan, vurdulu kırdılı hikayelerden söz etmek alıcı buluyor. Toplumda organize suçun nasıl bir tehdit olduğuna dair bir fikir yok. Bir yandan ciddi bir rehabilitasyon gerektiren 100 bin, 200 bin kişinin varlığı çok da önemsenmiyor. “Ayakta tedavi” dedim ya örneğin, ayakta tedavi diye bir şey yok, bazı uyuşturucularda aslında tedavi diye bir şey de yok. Bir kere bağımlı olursanız, ömür boyu sürecek bir yola giriyorsunuz. Öte yandan organize suç siyasetin elverişli bir “aparatı” olarak görülüyor, kara para, mala çökmeler, şiddet sarmalı ya da bağımlılık bunun ürünleri ve bu anlamda siyasetin gündeminde değil. Sadece iktidar değil, muhalefetin de pek gündeminde değil. Oysa yargıdan bürokrasiye, turizm yatırımlarından ağır sanayiye kadar her yere uzanıyor, her yeri tahrip ediyor.