Bir okurun gözünden Pinhan Yayınları

Bryan S. Turner’ın Sosyoloji Sözlüğü Pinhan Yayınları tarafından yayımlandı. Turner ,bize bir kez daha sosyolojinin ne kadar coşkun ve her momentte genişleme eğiliminde bir entelektüel ve akademik disiplin olduğunu hatırlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Pinhan Yayınevi’yle yolum nasıl kesişti tam olarak hatırlamıyorum. Elime alıp okuduğum ilk kitapları Bulfinch Mitolojileri miydi yoksa William Blake’in Vahiy Kitapları yahut Luce Irigaray’ın Meryem’in Esrarı mıydı, emin değilim. Ama Simmel ve Durkheim basmaya başladıklarında nereye kadar gideceklerini merak etmeye başladığımı çok iyi biliyorum. Sonrası çok hızlı geldi: Jung, Frazer, Pareto, Mannheim, Park, Jaspers, Cassirer, Renan, Hume, Milton, Smith, Kierkegaard, Scheler, Mauss ve dahası. Ama en heyecan vericisi herhalde Aristoteles, Hippokrates ve Parmenides gibi antik Yunan klasikleri ile Savigny, Duguit, Burlamaqui, Ehrlich, Cotterrell gibi hukuk felsefesi ve sosyolojisinin önde gelen isimlerini birbiri peşi sıra yayınlamalarıydı. Buna Leo Strauss’un Platon’un Politik Felsefesi üzerine dersleri eklendiğinde, Pinhan Yayınları Türkiye’deki sosyal bilimler okurlarının görmezden gelmeyeceği kadar üretken bir yayınevi kimliğini çoktan kazanmıştı. Zaten hayatın öngörülemez küçük ama anlamlı bir mucizesiyle bir süre sonra ben de okuru olduğum Pinhan Yayınlar'nın yazarı ve çevirmeni oldum.

Kendi kitaplarım da dahil Pinhan külliyatı içinde hâlâ bir okur olarak beni büyüleyen iki kitap var. Biri Erwin Rohde’nin Psykhe’si. Böyle zor bir metnin Türkçeye tercüme edilmesi ve yayınlanmasındaki güçlükleri ancak tahayyül edebiliyorum. İkincisi ise, benim de bugün hakkında yazmayı tercih ettiğim Bryan S. Turner’ın Sosyoloji Sözlüğü.

Bryan S. Turner öğrenciliğimden beri okumayı sevdiğim ve kendisinden sürekli yeni bir şeyler öğrendiğim çağdaş sosyologlardan biridir. Marx ve Oryantalizmin Sonu, Max Weber ve İslam, Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm, Eşitlik ve bilhassa hiç unutamadığım Nietzsche’nin Dansı’nın tadı hâlâ damağımdadır. Nitekim 2006’da editörlüğünü üstlendiği sözlükten de haberim var ve zaman zaman işim düştüğünde de kullanıyorum. Malum, hiçbir sözlük kusursuz ve eksiksiz değildir ama Turner’ın yayına hazırladığı sözlük mevcut sözlükler içindekilerin belki de en iyisidir. İşte bu sözlük bu yılın Ağustos ayından beri artık Türkçe olarak da kitaplığımın raflarında bulunuyor.

Her okur okuma faaliyeti esnasında bir kitapla bir başınadır. Okuma eylemi daima bireyseldir. Elinizdeki kitabı okuduğunuz anda onu sizin için anlaşılır kılacak, anlamınızı kolaylaştıracak sizden başka kimseniz yoktur. Sözlükler hariç! Biz okurların okuma faaliyetindeki yegâne dostları sözlüklerdir. Okuma faaliyeti esnasında bilmediği kelimeler, kavramlar, isimler, akımlar ve teoriler için müracaat edebileceği bir sözlüğün elinin altında durması, bir okur için bulunmaz nimettir. Evet internet bu manada okurlara büyük imkânlar sunuyor ama o çevrimiçi platformlarda sizin benim gibi fanilerin de sözlük yazarı olabildiği düşünüldüğünde, ansiklopedik sözlükler hâlâ ayrıcalıklı statülerini korumaya devam ediyor.

İyi bir okur için iyi bir sözlüğün taşıdığı anlam, bir kâşif için pusulanın taşıdığı anlamdan daha büyüktür. Yolunuzu bulmanızı, yeni bir ufka ulaşmanızı, yolda karşınıza çıkan yabancı manzarayı tanımanızı ve entelektüel sınırlarınızı keşfetmenizi sağlar, hele ki bahsettiğimiz sözlük sosyoloji gibi uçsuz bucaksız bir disipline aitse. Nihayetinde sosyoloji de homojen bir disiplin değil ve farklı gelenekler, epistemolojiler ve değerler düşünüldüğünde birden fazla sosyolojiden bahsetmek de mümkün. Bir tarafta on dokuzuncu yüzyıldan bu yana sosyoloji kanonunu oluşturan kurucu isimler, temel kavramlar ama diğer tarafta sürekli değişen ve çetrefilleşen modern hayatın çok boyutlu yapısını anlamaya çalışan sosyoloji disiplinin içindeki yeni çalışma alanları ve yeni yaklaşımlar. Bütün bunları yüzden fazla yazar ile binden fazla madde altında toplamaya cüret etmenin kendisi bile insana çılgınca geliyor. Ama bir sosyoloji sözlüğünün, bilhassa da ansiklopedik bir sosyoloji sözlüğünün yapması gereken şey de tam olarak budur: insanlığın karşı karşıya kaldığı sosyal problemleri her yönüyle anlamaya çalışmak ve ona dair bir tefekkür geliştirmek. Bunu yaparken hem sosyolojik gelenekten kopmamak ve sosyoloji kanonuyla etkileşimi canlı tutmak ve işlemek, hem de çağdaş gelişmelerle bağını koparmadan yeniliklere, değişime ayak uydurarak yeni perspektifler sunmak. Yani aynı anda hem muhafazakâr hem de devrimci olmak.

Kabul edelim ki bizler klasik ve çağdaş sosyoloji perspektifleri hakkında kapsamlı bir bakış açısı sunan böyle kuşatıcı bir sözlüğü Türkçede yazamadık. Hatta Gordon Marshall ve Raymond Boudon’un sözlüklerinin tercümelerini saymazsak, bu tarz sözlükleri Türkçeye tercüme de etmedik. Bunu salt imkânsızlık ve tembellikle izah etmek de çok mümkün görünmüyor. Kim bilir belki de bildiğimiz ve yaptığımız sosyolojiden o kadar eminiz ki başka yaklaşımları ve değişimleri takip etmeye ihtiyaç duymuyoruz. Oysa Turner’ın pek çok meslektaşıyla müşterek olarak yayına hazırladığı bu Sosyoloji Sözlüğü, bize bir kez daha sosyolojinin ne kadar coşkun ve her momentte genişleme eğiliminde bir entelektüel ve akademik disiplin olduğunu hatırlatıyor. Modern toplum ve modern sosyal hayat karmaşıklaştıkça ve çetrefilleştikçe klasikleri ezbere tekrar etmekten çok eleştirel ve yaratıcı bir sosyolojiye daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Turner, bu Sosyoloji Sözlük’ünü bu amaçla yayına hazırladığını söylüyor. Türkçe okurları olarak bizler bu Sözlük’ü pek çok amaçla bir müracaat kaynağı olarak kullanmanın yanı sıra ihtiyaç duyduğumuz bu eleştirel ve yaratıcı sosyolojiyi nasıl icra edebileceğimiz hakkında bir tefekkür geliştirebilmek için ilham kaynağı olarak da görebiliriz.

İşte bu ve daha pek çok sebeple, yayınladığı ve yayınlayacağı pek çok kurucu metinle Pinhan bugün sadece Türkiyeli sosyal bilimcilere klasik kaynakları ana dilinde okuma imkânı sağlamıyor, aynı zamanda çağımızın problemlerini ve bu çağ içindeki kendi lokal meselelerimizi anlamamızı sağlayacak yeni bir bakış açısı için ilham da sunuyor.

Kitaplığımdaki Pinhan Yayınları raflarına bakarken şunu düşünmekten kendimi alamıyorum: Ben bu yazıyı yazarken acaba onlar mutfakta hangi kitapları hazırlıyorlar ve siz bu yazıyı okurken o kitapların hangileri vitrinde yerlerini alacak? Bir okur bir yayınevinden başka daha ne isteyebilir ki zaten!