Bir İZ Derneği, 40 bin 258 çocuğa ulaştı: Mülteciler okullarda ötekileştirmeye maruz kaldılar

Bir İZ Derneği, 'Türkiye’nin Her Yerinde YanYana Projesi' kapsamında ilk ve ortaokulda okuyan çoğunluğu mülteci 40 bin 258 çocukla temas kurdu.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bir İZ Derneği, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü'nde İstanbul Taksim’de bir basın toplantısı düzenledi. Dernek, 'Türkiye’nin Her Yerinde YanYana Projesi' kapsamında ilk ve ortaokulda okuyan çoğunluğu mülteci 40 bin 258 çocukla temas kurdu. Suriyeli mülteci çocukların sosyal uyumlarını ve iyilik hallerini artırmayı hedefleyen proje, AB Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı (DIHAA) desteği ve Millî Eğitim Bakanlığı iş birliğiyle yürütüldü.

Derneğin ilk uygulaması 2017-2018 yıllarında İstanbul’da gerçekleştirildi. Projenin etki alanı ve hedef grubu genişletilerek Aralık 2019’dan bugüne Türkiye’nin 10 ilindeki ilkokul ve ortaokullara yaygınlaştırıldı.

AB Türkiye Delegasyonu’ndan Stefano Calabretta, YanYana Projesini iki dönem boyunca desteklemekten memnun olduklarını söyledi. “Projeyle sürdürülebilir bir model geliştirilmiş oldu ve bu bizim için çok önemli” diyen Calabreta, Avrupa Birliği’nin bu alanda pek çok kurum ve projeyi desteklediğini, 9 milyar Euro’luk hibe sağlandığını belirtti.

’40 BİN ÇOCUĞA ULAŞTIK’

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde düzenlenen proje basın toplantısında konuşan Bir İZ Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Özlem Mumcuoğlu, "İlk döneminde 40 bin çocuğa ulaştığımız YanYana projemizin bu ikinci döneminde, öncelikle Türkiye’nin mülteci nüfus oranı en yüksek 10 ilinden 800 psikolojik danışmana üç günlük uygulayıcı eğitimi verdik. Eğitim alan öğretmenlerimiz okullarında psikososyal destek programlarımızı uygulamaya başladılar ve böylece 40 binden fazla ilkokul ve ortaokul öğrencisine ulaştık. Ayrımcılığı azaltma ve kaynaştırma odaklı interaktif etkinliklerden oluşan programımız kapsamında çift dilli olarak tasarladığımız YanYana kutu oyunlarını da çocuklarla buluşturduk. Öğretmenlerimizi uygulama süresince yalnız bırakmadık ve düzenli olarak çevrimiçi süpervizyonlarda bir araya geldik” dedi.

Özlem Mumcuoğlu

‘İNSANIN İNSANA YAPTIĞI KÖTÜLÜĞÜN TRAVMASI DAHA BÜYÜKTÜR’

Basın toplantısı sonrasında Gazete Duvar’a mülteci çocukların yaşadıkları travmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mumcuoğlu, iki farklı travma olduğunu işaret ederek şunları söyledi: “Travmalarda insanın insana yaptığı kötülüğün yarası daha büyüktür. Diğerine 'Allah’tan geldi' diyebilirler ve diyorlar. Çocuklar için en zoru, insanın insana yaptığı kötülük. Bunun travma etkisi çok büyüktür. Bunu sinmek çok zordur. Göç travması da bunun bir çeşidi ve kendi istekleriyle gelmedi bu insanlar. Hele çocuklar hiç kendi istekleriyle gelmediler. Savaş travmasıyla geldiler. Kalsalardı öleceklerdi. Ölümle burun buruna kalmış çocuklar bunlar. Dolayısıyla travmaları diğerlerinden daha büyük. Ama sadece bununla yüzleşmediler. Geldiler ve geldikten sonra ayrımcılığa uğradılar. Bu da insanın insana yaptığı bir kötülük. ‘Ben senden daha üstünüm, buraya gelme, burası benim yerim...' Böyle baktığınızda da çok ağır bir travma. Bütün bunlarla küçücük çocukların baş etmesini bekleyemeyiz. Okullarda çocuklar acımasız olabiliyorlar. Okullardaki kamplaşmalara daha fazla maruz kaldılar, reddedildiler. Gruplaştılar ve itildiler. Oyunlarına da alınmadılar. Küçük çocuklar isimlerini Türkçeye çevirdiler. Bir an evvel asimile olmak istediler. Asimile olmak için anne ve babasını göstermediler çocuklar. Çünkü anne ve baba Türkçe bilmiyor. Çocuklar Türkçe öğrenmeye başladıktan sonra ‘Ben sizdenim, beni aranıza alabilirsiniz’ diye bu travmanın etkisiyle Türkçe öğrenmeye çalıştılar ve isimlerini Türkçe söylediler. Biz bu projede önce kendi isimleriyle başladık. Zor bile olsa ‘Önce isminle varsın’ demek için onların isimlerini söyleyin.”

‘ÇOCUKLAR NEDEN AYRIMCILIĞA UĞRADIKLARINI BİLEMİYORLAR’

Ayrımcılığın şehir göz etmeksizin yaşandığını dile getiren Mumcuoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Çocuklar neden ayrımcılığa uğradıklarını bilemiyorlar, anlamlandıramadıkları şeylerde sıkışmış hissediyorlar. Çocuklar affetsin diye mi yapıyoruz bu projeyi diye düşünüyorum ben. Hepimizin bu çocuklara bir borcu var. Toplumca, anne ve babaları için ‘Gitsinler, kaldıklarında da düzgün dursunlar’ deniliyor. Her toplumda göçmen ve mülteci var. En çok yarayı çocuklar alıyor. Bir kere daha altını çiziyorum: Çocuklar anlamlandıramazlar bu kadar nefreti. İnsan diğerinden niye nefret eder? Bunları anlamlandırsalar belki biz yetişkinler kadar çabuk başa çıkabilirler. Ama bu çocukların anlamlandırabilecekleri bir şey değil. ‘Beni neden öteki yaptı? Ben de çocuğum’ diyorlar. Yara büyük. Şöyle bir araştırma var. Mülteci çocukların yaşama dair 4 yıllık umutları var. 4 yıl daha pozitif kalabiliyorlar. Her şey düzelebilir. 4 yıl sonra umudunu kaybediyor çocuklar. Bir mülteci çocuğun 4 yıl sonra umudunu kaybettikten sonra yaşayacakları ve yaşatacaklarını düşünemiyorum. Umudunu kaybetmiş bir insan ya kendine zarar verecek ya da ötekine. Bu süreleri geçtik bile. Bu nedenle 40 bin çocuk bizim için çok değerli. Bu projeye başladığımız 2017’de Suriyeli aileler çocuklarını tembihliyordu. ‘Sakın sesinizi çıkarmayın. Size bağırsalar da bağırmayın. Siz onlara vurmayın’ derlerdi. Ne zaman ki yıllar geçti. Çocuklar da kendilerini savunmak durumunda kaldılar ve gruplaşmalar oldu. O gruplaşma da çok doğal bir şey. Ötekileştirirsen, gruplaşarak güçlü kalmaya çalışırlar. İnsanın bir yere ait olmaya ihtiyacı var. Kötü olduğunu bilsen de bir tarafta kalmak zorundasın çünkü diğer taraf seni kabul etmiyor."

Basın toplantısında projenin etkisine dair ön bulgular da paylaşıldı. Deneyimlerini paylaşan öğretmenler, okulda uygulanan psikososyal destek programlarının ilkokul düzeyinde çocukların arkadaşları ile daha yakın bağlar geliştirmelerine, öğretmen algılarının değişimine ve çocukların okulda mutlu hissedişinde artışa yol açtığına dikkat çekti. Ortaokul düzeyinde ise gençlerin yeni şeyler öğrendiklerini dile getiren öğretmenler, gençlerin beden algılarında ve kendilik gelişiminde program araçlarının yarar sağladığı gözlemlediklerini, akran öğrenmesi modeli ile birbirinden çok kültürlü okul ortamına ilişkin yararlı bilgiler elde ettiklerini, eğitimlerinde travma ve ayrımcılık ile nasıl çalışacaklarına ilişkin yeni araçlar edindiklerini söyledi.

‘CİDDİ KUTUPLAŞMA VARDI’

YanYana Projesi’ne İzmir’den katılan proje uygulayıcısı öğretmenlerden Psikolojik Danışman Tülay Kaya ise şunları dedi: ‘7. sınıftaki Suriyeli öğrencimiz adeta istenmeyen kişi ilan edilmiş. Bu öğrenci sık sık devamsızlık yapıyor ve onun gelmediği günlerde sınıf adeta bayram ediyormuş. İlk iş bu öğrenciyle görüştüm. Hikayesini öğrendim. Acı bir savaş ve göç hikayesi. Bu arada Suriye’deyken okulunda çok başarılı bir öğrenci olduğunu, okul birincisi olduğunu söyledi. Dil sorunu nedeniyle kendini burada gösteremiyordu. Etkinlikler devam ederken konularla bağlantılı olarak anlattıklarından örnekler vermem hem öğrenciye iyi geldi hem de diğerlerinin onu anlamasına yaradı. Onun sınıfında diğer öğrenciler arasında da ciddi kutuplaşmalar vardı. Buzlar yavaş yavaş eridi, yeni arkadaşlıklar başladı. Gruplaşmalar dağıldı. Hepsi birbiri ile iletişim ve etkileşime kurdu. Bunları gözlemlemek çok keyifliydi.”

‘ÖN YARGILARIN ÇOĞU KIRILMIŞ BİR AİLE VARDI’

Urfa’dan psikolojik danışman Mehmet Ağaç, “Okulumuz şehrin dezavantajlı bir bölgesinde ve son dönemde hem köyden kente gelenler hem de savaştan kaçmak zorunda kalan Suriyeli aileler tarafından çokça tercih edilen bir mahallede. Okulumuzun yaklaşık olarak beşte biri Suriyeli öğrencilerden oluşmakta. Sekiz haftalık veli programının sonunda karşımızda artık sadece sınıfın velileri değil, birbirlerinin kültürü hakkında bilgi sahibi olan, yemekten şarkılara kadar iki toplumun yaşayışı ve zevklerini tanıyan ve önyargılarının çoğu kırılmış büyük bir aile vardı. Grup çalışmalarını sonlandırdığımızda gururla söyleyebilirim ki hemen hemen tüm velilerimiz oradaydı ve herkes ilk hafta olduğu yerden çok farklı bir konumdaydı. Daha 100 yıl önce beraber yaşamış bu insanlarımızın bakış açılarını bir nebze olsun iyiye ve güzel yönlendirebilmişsek ne mutlu bize” dedi.

‘EMPATİ KURMA DUYGULARINI TEKRAR HATIRLADILAR’

Mersin’den sınıf öğretmeni Suna Yelçi ise şu ifadeleri kullandı: “Pandemi döneminde yalnızlığa, bencilliğe alışan çocukların birbirlerine tahammülü, hoşgörüsü kalmamıştı. Okulun ilk dönemi okulda, sınıfta bu durumun olumsuz etkileri bizi çok yordu. Projedeki etkinlikleri uyguladıkça ise, birlikte hareket etme, paylaşma, empati kurma, hoşgörülü olma duygularını tekrar hatırladılar. Birlikte oyun oynayarak, birlikte sorun çözerek bir olmanın, takım olmanın keyfini ve gücünü keşfettiler.”

Urfa’dan Ayda Yılmaz da, “Toplumsal meselelerde sahada çalışmanın bir ekip işi, dönüşmenin bir süreç ve her zaman üstüne koya koya büyüdüğümüz bir yol olduğunun altını çizmek istiyorum. Proje yürütücüleri olarak bizlerin kişisel motivasyonlarını destekleyen, ketleyici unsurları ortadan kaldıran, birilerine ulaşmamızı sağlayan odağımızın ‘dayanışmak’ olduğuna inanıyorum” diye konuştu.