Salgın, vahşi hayatı şehre yaklaştırdı

Salgın sonrası paylaşılan görüntüler herhangi bir nedenden dolayı gezegeni ele geçiren Homo sapiens türünün kaybolması sonucunda doğanın nasıl etkileneceğini harika bir şekilde gösteriyor. Neler yaşandığını Evrim Ağacı'nda Pedram Türkoğlu yazdı...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Covid-19 pandemisi sırasında neredeyse tüm Dünya sosyal izolasyona ve karantina altına alındı. Bu durumda insanlar evlerinde kalmaya zorlanırken, yaban hayatı insanların yerleşim yerlerini daha çok ziyaret etmeye başladı. İspanya sokaklarına gelen tavus kuşları; Birleşik Krallık'a inen kaşmir keçileri; Şili'nin caddelerine inen dağ aslanı gibi.

Apeks bir tür olan insanın çekilmesi ardından, diğer hayvanlar olan biteni merak ettiği için şehirlere ve kentlere uğramaya başladılar. Öyle ki nüfusu fazla olan yoğun şehirlere bile akın etmeye başladılar gibi görünüyor. Aslında bir nevi Neolitik zamanın başları gibi... Fakat burada büyük bir soru işareti daha söz konusu. O da, evde kalan insanların daha çok gözlemleyecek vakitleri ve dikkatleri olduğu için mi? Yoksa insanlar olmadığı için mi daha çok yaban hayatı ziyaretine maruz kalındı? Tartışılması gereken önemli bir mevzudur. Bu soru bir kenara kalsın, pandemi sırasında gözlemlenen bazı kayıtlara bakalım.

Bursa'da teleferik durağını ziyaret eden genç bir boz ayı (Ursus arctos) güvenlik görevlileri tarafından kaydedildi. Ayının genç olduğu vücut boyutundan belli oluyor ve olan biteni merak ettiği için etrafı koklamaya başlıyor. Bursa/Uludağ'da boz ayı kayıtları olduğu biliniyor. Ayrıca Bursa Karacabey'de Ovakorusu Ayı Barınağı ve Rehabilitasyon Merkezi de bulunmaktadır. Yani Türkiye'deki boz ayıların biyocoğrafyaları arasında Bursa da bulunuyor. Türkiye içerisinde Doğu Karadeniz'de, Batı Karadeniz'de ve Doğu Anadolu'nun kuzeyinde yoğunlaşmış memelilerdir.

Boz ayı (Ursus arctos) popülasyonları, daha küçük olan Amerikan siyah ayı (Ursus americanus) popülasyonları gibi peri-kentsel yani kent ve şehir alanlarının etrafına uyum sağlayabilen türler değildir. Boz ayılar kentlerden uzak, izole yaban hayatına uyum sağlamışlardır. Bu yüzden boz ayıların yaşam alanları, insanların kentsel yayılımı nedeniyle oldukça kısıtlanmıştır. Boz ayıların habitatlarının insanlar tarafından yağmalanması (mantar, kuşburnu, bal, böğürtlen, alıç, ahlat vb) ve sürekli av yapılması sonucu bireylerin katledilmesi sebebiyle ayıların popülasyonları ufak bölgere itilmiştir. Hal böyle olunca mecburen ayılar da insanların bulunduğu alanlara uğrayarak, habitatların kesişmesine neden olmuştur. Böyle giderse torunlarımızın yaşayacağı zaman diliminde boz ayıların sonunun da nesli tükenen Hazar kaplanının sonu gibi olması kaçınılmazdır.

Yukarıdaki görüntü kaydı Şili'nin başkenti Santiago'dan. Kendisi dağ aslanı veya puma olarak bilinen 35 kg civarında, yaklaşık 1 yaşında olan genç bir Puma concolor türü! Amerika'ya özgü bir türdür. Bir zamanlar sahip oldukları habitatlara geri dönmüş bir birey. Dünya üzerinde aslan (Panthera leo), kaplan (Panthera tigris) ve jaguardan (Panthera onca) sonraki en büyük kedidir. Amerika'da yaşayan kedigiller arasında ise jaguardan sonraki en büyük ikinci kedidir. Fakat hem filogenetik açıdan, hem de kükreyemediği için Büyük Kediler (Pantherinae) değil; Küçük Kediler (Felinae) alt ailesinde sınıflandırılır. Yani kaplandan çok, evcil kedi (Felis domesticus) ile yakın akrabadır.

Güney ve Güneydoğu Asya'da endemik olan küçük Hindistan misk kedisi (Viverricula indica) karantina günlerinde Hindistan sokaklarında yürürken kaydedildi! Görüntüdeki birey fiziksel olarak sağlıklı gözükmüyor. Muhtemelen çok yaşlı ve görme keskinliği kötü. Ayrıca bölgenin etrafında habitatı bulunmadığı için birkaç kilometre uzaktan geldiği düşünülüyor. Kendisi, birçok haber sitesinin hatalı olarak paylaştığı şekilde nesli kritik olarak tehlikede olan benekli malabar misk kedisi (Viverra civettina) değil. Geniş yayılımı ve sağlıklı popülasyonları sayesinde IUCN Kırmızı Liste tarafından Asgari Endişe (LC) kategorisinde sınıflandırılan küçük Hindistan misk kedisi türü.

Noktürnal (gececil) türlerdir ve ağırlıklı olarak böcekçil beslenirler. Genellikle yaprak dökmeyen ve yaprak döken ağaçların bulunduğu sık ormanlarda yaşarlar. Bodur çimleri, nehir kıyılarını, bambu ormanlarını ve karışık ağaçların bulunduğu ormanları tercih ederler. Bir kentin yakın çevresinde bulunan, kentle sıkı bağlantılı yerleşim yeri olan banliyölerde de görülmüşlerdir. Ancak görüntüdeki gibi sokak ortasında adeta elini kolunu sallayarak dolandığı ile ilgili bilinen bir kayıt yoktur.

Kaliforniya'nın San Francisco sokaklarında adeta "gururla uluyan" kır kurdu (Canis latrans) sürüsü gece yarısı evlerden görüntülendi. Öyle uluyorlar ki "Biz tekrar geldik!" demek istiyorlar sanki. İngilizce "coyote" olarak bilinen bu tür Kuzey Amerika'ya özgüdür ve genelde çayır, kırsal, çöl habitatlarında yaşarlar. Avrasya'da yaşayan uzak akrabası altın çakal (Canis aureus) ile aynı ekolojik nişe sahiptir. Hatta bazı zoologlar Amerika çakalı olarak isimlendirir. Yakın akrabası gri kurttan (Canis lupus) biraz daha küçük bir türdür.

Kuzey Amerika'daki köpekgiller arasından en çok kır kurdunun enfeksiyon hastalığı taşıdığı analiz edilmiştir. Çünkü çok geniş bir diyet ve habitat aralığı bulunuyor, dolayısıyla istatistiksel olarak başta kuduz olmak üzere bazı insan için önemli olan enfeksiyon hastalıklarının görülebileceği rapor edilmiştir. Unutmamak gerekir ki her organizma kendi genetik materyalini aktarma gayesi içerisindedir. Doğadaki bilinen bütün mikroorganizmalar (bakteri, arke, riketsiya, virüs, mantar, protozoa ve hatta helmint) içerisinde, insan için patojen olan türler bilindiği kadarıyla %1’den azıdır. Yaklaşık 1400 civarında türün insan için parazitik kaydı vardır. Tanımlanmayan türlerle birlikte toplamda trilyona yakın mikroorganizma türü olabilir.

Bu sevimli dostumuz da genç bir yaban domuzu (Sus scrofa) türü. Pandemiden en çok etkilenen ülkelerden biri olan İtalya'da kaydedildi. Milyonlar evlerinde kalmaya zorlanırken, yaban hayatı bir zamanlar sahip olduğu coğrafyaları ziyaret etmeye başladı. Görüntüdeki birey oldukça meraklı bir şekilde konuşan kişiyi dinliyor adeta. İtalya'nın etrafında birçok yaprak döken ağaçların bulunduğu yoğun ormanlar vardır. Yani İtalya'da genel olarak yaban domuzuna sık rastlanır. Hatta İtalyanca "Cinghiale" diye isimlendirirler ve birçok açıdan besin amacıyla tüketilirler. Yaban domuzları, sahip oldukları muazzam genişlikteki hepçil diyet aralıkları nedeniyle birçok besini tüketebilirler. Bu yüzden de Dünya'nın birçok coğrafyasına uyum sağlamışlardır. Türkiye'nin her yerine yayılmışlardır. Hatta fotokapan ile gözlemlediğimiz kısa belgeselimize buradan ulaşabilirsiniz.

Birleşik Krallık'taki Wales ülkesinin Llandudno kasabasından bir görüntü kaydı. Görüntüdekiler yetişkin bir kaşmir keçi sürüsü. Bu canlılar yaygın keçi diye bilinen Capra aegagrus hircus alt türünün bir varyasyonudur. İsminden de anlaşılacağı üzere kaşmir kumaşın elde edildiği hayvandır. Anavatanı Himalaya dağlarındaki Pakistan-Hindistan sınırında bulunan Kaşmir eyaletidir. İnsanlar tarafından yaklaşık 200 yıl önce Avrupa'ya getirilmiştir ve yapay seçilimle yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu keçilerin, Kral Mostyn'in Kraliçe Victoria için Llandudno kasabasına getirdiği bir hediye olduğu bilinir.

Amerika'ya ise 1989'da götürüldüğü biliniyor. Günümüzde en büyük kaşmir keçi yetiştiriciliği Birkeşik Krallık'ın başka bir ülkesi olan İskoçya'da yapılır. Wales'te Great Orme adındaki dağlık burunda yaşadıkları biliniyor. Eskiden kötü hava şartlarında şehirlerin yakınlarında görüldüğü nadiren rapor edilmiştir. Fakat bu denli çok sayıda ve güneşli bir havada görüntülenmeleri bir ilk olmuştur. Ayrıca diğer insanların yanında oldukça özgüvenli bir şekilde beslendikleri fark ediliyor.

Batı Kanada'nın gemicilik açısından en yoğun olduğu bölgelerinden biri olan Metro Vancouver sahilinde görüntülenen bir orka (Orcinus orca) çifti! Pandemi sırasında doğal olarak sadece kara araçları değil deniz araçları da kullanılmıyor. Gemi kaptanları ve tekne sahibi insanların da birçoğu evlerinde. Dolayısıyla denizlerde ve okyanuslarda hem turistik açıdan hem de deniz aracı açısından ıssız durumda. Orkaları gören çalışanlar, 59 sene içerisinde ilk defa böyle bir âna şahit olduklarını belirtiyorlar. Öyle ki söz konusu bölge olan Indian Arm kıyısının pazar ve cuma günleri inanılmaz bir tekne yoğunluğuna sahip olduğu belirtiliyor.

Katil balina veya orka diye bilinen Orcinus orca türü deniz memelilerinin aslında yunus olduğunu biliyor muydunuz? Hatta kendileri aynı zamanda en iri yunus türüdür. Tabii Cetacea alt takımındaki bütün memelilerin "balina" olduğu da ayrı bir mevzudur. Yani teknik olarak yunuslar da Odontoceti taksonundaki dişli balinalardır.

Fransa'nın Toulouse şehir merkezini ziyaret eden bir çift erkek alageyik (Dama dama). Türkiye'de "yağmurca" adı ile de bilinirler. Adeta I Am Legend filminden bir kesit gibi! Yetişkin erkeklerin uzunluğu 160 cm'yi, omuz yüksekliği 95 cm'yi ve ağırlığı 100 kg'ı bulabilir. Kaydedilen en büyük birey 190 cm uzunluğunda 150 kg ağırlığında idi. Boynuzlar ilk iki yılda tek bir sap olarak büyürken, 3 yıl içerisinde erişkin haline gelerek 3 kürek dalına ayrılır. Genelde ormanlık ve çayır alanları tercih ederler. Oldukça çevik ve hızlı türlerdir. Hızları ortalama 48 km/sa civarındadır. Ayrıca 5 m ileriye, 1.75 m yüksekliğe sıçrayabildikleri biliniyor.

Holosen'den itibaren, yani yaklaşık 10.000 yıldan beri yayılışları kısıtlandırılmaya başlanmıştır. Özellikle Paleolitik kültürler (M.Ö. 420.000-200.000) açısından önemli bir besin kaynağı olarak görülüyorlardı. Ormanlık alanların azalması, kuraklığın artması ve insan avlanma davranışı nedeniyle günümüzde sayıları oldukça azalmıştır. Yine de IUCN Kırmızı Liste tarafından Asgari Endişe (LC) kategorisinde sınıflandırılırlar. Türkiye'de en nadir görülen geyik türüdür. Türkiye'de daha çok kızıl geyik (Cervus elaphus) görülür. Öte yandan alageyik, Türkiye'de Antalya ve Mersin illerinde, az miktarda Bolu dağlarında ve İran alageyiği (D. d. mesopotamica) alt türü olarak nadiren Hakkâri'de görülebilir.

Kolombiya'da karşıdan karşıya geçen nadir görülen bir memeli olan büyük karıncayiyen (Myrmecophaga tridactyla) türü! Orta ve Güney Amerika'ya özgü böcekçil bir memelidir. Kolay tutuşan postu ve yavaş hareketi nedeniyle orman yangınlarında en çok hasar gören popülasyonlardan biridir. Öyle ki IUCN Kırmızı Liste tarafından tehdit altında Duyarlı (VU) kategorisinde sınıflandırılır. Güney Amerika'nın birçok ülkesinde köpekler tarafından saldırıya uğradıkları, spor amaçlı avlandıkları ve orman yangınlarında yok oldukları kaydedilmiştir. Arjantin gibi bazı ülkelerde koruma altına alınmaya başlanmıştır.

Habitatları arasında savanlar ve yağmur ormanları bulunur. Yani geniş bir biyocoğrafyası vardır. Fakat ağaçlarda yaşayabilen akrabalarının aksine yerde yaşayan iri ve hantal bir türdür. Uzun kılları, büyük pençeleri ve uzun burnu sayesinde yerdeki karınca (Formicidae spp.) ve termit (Isoptera spp.) yuvalarını rahatlıkla fethedebilirler. Boyu 182 ila 217 cm ve ağırlığı erkeklerde 30-40 kg'ı bulabilen dev bir türdür. İnsan darbesi ve söz konusu uyum başarısı göz önünde bulundurulursa birkaç on yıl içerisinde nesilleri tamamen tükenebilir.

Hint tavus kuşları (Pavo cristatus) İspanya'nın başkenti Madrid'i istila etti. Yapay seçilimin muazzam gösterişi olan kuyruğu ile İspanya'yı zenginleştirdikleri görülüyor! Anavatanları Hindistan alt kıtası olduğundan ötürü bu isimle anılırlar. Ayrıca mavi tavus kuşu olarak da bilinirler. Fakat tüm Dünya'ya gösteriş amacıyla satıldıklarından ötürü, artık sadece "tavus kuşu" denildiğinde bile bu tür kastedilir. Genelde nemli ve kurak yaprak döken ağaçlık ormanlarda yaşarlar. Bazı kaynaklara göre Avrupa'ya Büyük İskender'in isteği üzerine getirilmiştir. Diğer yandan M.Ö 450 yıllarında Atina'ya, türün kendi göçü ile ulaştığına dair bulgular vardır.

Günümüzde Dünya'nın birçok yerine insan müdahelesi ile yayılmışlardır. Doğadaki türler "feral" olarak yaşamaya ve evrimleşmeye devam etmektedir. Feral hayvanlar, yapay seçilime tâbi olan evcilleşmiş hayvanlardan köken alan yabani hayvanlardır. Örneğin tavus kuşları nesiller boyunca yapay seçilime uğrayarak günümüz halini almıştır ve tekrar doğaya ulaşan türler nesillerini doğada (doğal seçilim) devam ettirmektedir.

Aslında bu görüntüler, herhangi bir nedenden dolayı gezegeni ele geçiren Homo sapiens türünün kaybolması sonucunda doğanın nasıl etkileneceğini harika bir şekilde gösteriyor. Zira evrim sonu olmayan bir değişim sürecidir. Eğer söz konusu coğrafyaları "değiştiren" insan türü yok olursa, her zaman olduğu gibi evrim boşalan ekolojik nişleri dolduracak türlerin uyum sağlaması ile süregelecektir... (Kaynak: Evrim Ağacı)