YAZARLAR

Bilal Erdoğan’ın ‘sivil ordusu’: Kim bu Nöbetçiler?

Bilal Erdoğan, makam mevki beklemeyen, AKP içinde aktif görev almadıkları açıklanan yeni bir oluşumla çıktı karşımıza: Nöbetçiler! İstanbul seçimi için kurulduğu söylenen topluluğun, adı kadar yüksek bürokrasideki ilişkileri de dikkat çekici.

Servet, miras hukukuyla kolayca aktarılır ama gücün aktarılması için bir ‘varisin’ olması yetmez. Tarih boyunca şahsileşmiş iktidarların en büyük dertlerinden birisi bu oldu. Servet ve güç öylesine iç içe geçmiştir ki, servetin korunması ancak ana kaynağı olan gücün de korunmasını gerektirir. Tarih güç paylaşımının sebep olduğu nice hanedan kavgalarıyla doludur.

Peki çeyrek asırdır şahsileşmiş bir iktidara teslim olmuş Türkiye’de, Erdoğan’dan sonra ne olacak? Çoğu kimsenin aklından geçen bir soru muhtemelen.

Saray etrafına kümelenmiş çıkar halkaları, parti, istihbarat ve ordu yönetimi, irili ufaklı sermaye grupları… Birinin kaderinin diğerine bağlandığı, devlet aygıtıyla şahısların iç içe geçtiği rejimin tepesinde, ‘damatlar ve oğullardan’ müteşekkil bir aile duruyor. Haliyle “sonra ne olacak?” sorusunun yanıtı aile içi gelişmelerle doğrudan ilgili.

***

Oliver Twist, İki Şehrin Hikayesi, Müşterek Dostlarımız gibi popüler romanlarında bütünüyle yoksulları anlatan İngiliz yazar Charles Dickens’ın geri planda kalmış, servet ve güç tutkusuna odaklanmış yegane romanı Dombey ve Oğlu’dur. Şöyle başlar: “Dombey ile oğlu ticaret yapabilsin diye yaratılmıştı dünya. Güneşle ay, Dombey ile oğlunu aydınlatmak içindi. Denizler onların gemilerini yüzdürmek için oluşmuştu. Rüzgarlar ya onların girişimlerinden yana, ya da onların girişimlerine karşı esiyordu…

Paradan gücünü alan acımasız bir yeni sınıfın, en acımasız, en kibirli mensubudur Dombey. Servetin ve gücün küstahlığı içinde kendini dünyanın merkezine yerleştirmiştir. Öylesine sevgisizdir ki bahçesindeki ağaçlara baksa, yapraklar dallarından kopar, solup yere düşer. Oğlu ile ilişkisi aile bağının ötesine geçmiştir. Mirasının tek varisi odur lakin gücü de aktarabilecek midir?

Türkçe’ye çevrilmemiş bu güzel roman, bir baba-oğul ilişkisi üzerinden, tekelleşmiş servet ve gücün aynı anda kurumsal olarak asla aktarılamayacağını, kan bağıyla mühürlenmiş bir varise mahkum kaldığını anlatır.

İşte Türkiye’nin rejimi de bir yönüyle Dombey ve Oğlu hikayesi gibi akıyor. Siyasette, devlette, ekonomide olan biten her şey bir ‘aile meselesi’ olarak da şekilleniyor.

***

Bilal Erdoğan, 29 Eylül günü tuhaf bir toplantıyla çıktı karşımıza. Bahçelievler Belediyesi’nin ev sahipliğindeki toplantının hedefinde İstanbul seçimleri ve Ekrem İmamoğlu vardı. Babasının, olayları gerçekliğinden koparıp bir kolaj halinde yeniden imal eden retoriğini taklit etmeye çalışıyordu. “Gördünüz Antalya’da olanları” diyordu. Kastettiği şey, Altın Portakal Film Festivali’nden çıkarılmasıyla beraber tartışma yaratan Necla Demirci’nin, ‘Kanun Hükmü’ belgeseliydi. Olayı 15 Temmuz’a, oradan yerel seçimlere, İstanbul’un yeniden fethedilmesine bağlıyordu: “Hala 15 Temmuz’daki kamplaşmayı görüyoruz. Teyakkuzda olalım… İstanbul’u kurtaralım.”

İşin doğrusu, Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı sıfatıyla konuşan Bilal Erdoğan’ın söylediklerinden ziyade, toplantıyı düzenleyenlerin kendilerine yakıştırdığı isim dikkat çekiciydi: Nöbetçiler!

Vakıf ağları malum, ama ‘Nöbetçiler’i ilk defa duyuyoruz. Kim bunlar ve Bilal Erdoğan ile nasıl bir ilişkileri var?

GAME OF THRONES’UN VERDİĞİ İLHAM

İzleyenler mutlaka hatırlayacaktır; Game Of Thrones (Taht Savaşları) dizisinde kuzey buzullarına sürülmüş ‘vahşilerin’ saldırılarına karşı inşa edilmiş surda makam, mevki talep etmeden krallığı korumaya ant içmiş gönüllü askerlere, ‘Gece Nöbetçileri’ deniliyordu. Bilal’in ‘sivil ordusu’nun da buradan esinlendiği aşikar. Zira, iktidar medyasındaki haberlerde ve sosyal medya paylaşımlarında öne çıkan vurgu Nöbetçiler’in, “AKP’de şu an aktif görev almayanların, makam vb. beklemeyenlerin kurduğu gönüllü bir topluluk” olduğuydu. Bir hafta sonra ‘nöbetçiler.org’ adıyla bir internet sitesi açıldı. Ve bir bildiri konuldu. Özetle şöyle yazıyordu:

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde göstermiş olduğunuz muazzam fedakarlık, olağanüstü gayret ve desteklerinizden dolayı, aktif görevi olsun olmasın her daim, bu davanın bu hareketin her köşesinde gece gündüz nöbet tutan, ilk gün ki aşkla daima her zaman Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yeri geldiğinde arkasında destek, yeri geldiğinde yanında yoldaş, yeri geldiğinde önünde siper olan nöbetçiler adına teşekkür ederim… İnşallah bu seçim büyük fethin ilk muştusu olacaktır… Sıfat, makam, mevki aramadan; çağrı veya davet bile beklemeden; vazifeye koşan insanlarla aynı yolu yürümek onur ve bahtiyarlık. Allah yar ve yardımcımız olsun.

Metnin altındaki imza Taha Ayhan. Kendisi avukat. İslam İşbirliği Örgütü’nün Gençlik Forumu başkanlığını yürütüyor. Dünya Etnospor Konfederasyonu’nun da başkan yardımcılarından. Nöbetçiler’in başında o duruyor. Toplantının protokolünde önemli isimler vardı. Biri, Ziraat Katılım Genel Müdürü Metin Özdemir, diğeri Türkiye Varlık Fonu yöneticisi Ahmet Burak Dağlıoğlu. 2020 yılında Berat Albayrak’ın istifasından sonra atandı Dağlıoğlu. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin Başkanı. Bilal Erdoğan’ın Kartal İmam Hatip Lisesi’nden arkadaşı.

Yatırım Ofisi hayati bir kurum. Türkiye’de yapılacak yerli ve yabancı büyük yatırımların yolu buradan geçiyor. Bölgesel ve il bazında kalkınma ajanslarının faaliyetleri de Ofis’in kontrolünde. Yıllardır tartıştığımız kamu-özel işbirliği projeleri Ofis’in bir alt dairesinin hükmünde. Onun başında bulunan Ali Kamil Özmen de Kartal İmam Hatip’li. Kısaca Ofis, Bilal Erdoğan’ın ‘96 mezunu arkadaşlarıyla dolu.

Varlık Fonu’nun bünyesindeki şirketler, Fon’un petrokimya vb. yatırımlar için ayrıca kurduğu kendi şirketleri ve yatırımların onaylandığı Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi beraber düşünüldüğünde, muazzam bir iktisadi ve siyasi güç demek bu. Dolayısıyla ‘Nöbetçiler’ belki partide makam, mevki sahibi olmayı beklemeyen gönüllülerden oluşuyor ancak devletin tepelerinde etkin bir kadroyla ilişkili oldukları muhakkak. Yerli-yabancı dev yatırımlardan sorumlu bir bürokratın en önde Bilal Erdoğan’ın, İmamoğlu’na yönelik sözlerini canhıraş alkışlaması başlı başına tuhaf zaten.

VARLIK FONU’NDAKİ ATAMALAR

Varlık Fonu ve Yatırım Ofisi’nin aile içi bir güç mücadelesi alanına dönüştüğüne dair son günlerde epey bir gelişme yaşandı. 30 Eylül günü Halktv.com.tr’deki yazısında Serpil Yılmaz, Fon’a bağlı üç şirketteki görevden almalara dikkat çekmişti mesela. Albayrak’a yakın Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş, Turkcell Genel Müdürü Bülent Aksu ve BOTAŞ Genel Müdürü Burhan Özcan ayrıldı.

Turkcell’de bir haftada gelişen atama-görevden alma sirkülasyonu baş döndürücüydü. Turkcell CEO’su Murat Erkan’ın geçen ay istifası sonrasında, 14 Eylül’de Murat Aksu atandı. Borsaya açıklama bile yapıldı. Fakat 11 gün sonra görevden alındı ve CEO’luğa Ali Taha Koç getirildi. Bir süre önce de Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Şenol Kazancı atanmıştı. Kazancı’nın yıllardır Bilal Erdoğan’ın en yakını olduğu biliniyor. AA Genel Müdürlüğü yaptı, THY yönetiminde bulundu. Etnospor’un başkan yardımcısı. CEO’luğa getirilen Koç ise Cumhurbaşkanlığı Dijital Ofisi’nin başındaydı.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin üzerindeki Bilal Erdoğan etkisinin nerelere uzandığını gösteren bir olayla ilgili iddiaları, seçimden hemen önce Reuters haber ajansı ortaya atmıştı. Derhal haberlere erişim engeli yağdı. İddia şuydu: ABD’li varlık yönetim fonu Apollo Global Management’ın bünyesindeki İsveçli Dignata, kendine pazar avantajı sağlayacak düzenlemeler için lobi faaliyeti yürütmüştü. Yatırım projesi Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin önüne gelmeden önce, TÜRGEV’e bağlı İbni Haldun Üniversitesi rektörü aracılığıyla Bilal Erdoğan’a ulaştırılmıştı. Reuters, TÜGVA’ya yüklü bağış ve ciddi miktarlarda ‘lobi ödemeleri’ taahhüdünde bulunulduğunu ileri sürüyordu. İktidar çok sert açıklama yaptı, olayı yalanladı. Ne var ki ABD ve İsveç’te soruşturmaların hala devam ettiğini hatırlatalım.

***

Kısaca Bilal Erdoğan’ın vakıf ağı sadece kamu kaynaklarının aktarıldığı bir oluşum olmanın ötesine uzanıyor. Kamu kaynağını ve kadrolarını da yönlendirecek bir bürokratik güce dönüşüyor. Tüm bu ilişkiler ağı, ‘Nöbetçiler’ adı altında İstanbul gibi hayati bir imkan makinesini geri almaya odaklandı işte.

Rejimde her şey iç içe geçmiş vaziyette. Partideki çekişmeler, bürokrasideki atamalar siyaseti aşıyor, ailenin iç işlerine uzanıyor. Damatlar ve oğullar karşı karşıya gelebiliyor. Rejimin geleceği, her geçen gün daha fazla ailenin geleceğinde düğümleniyor.