YAZARLAR

Bana siyasi iklimi söyle sana dolandırıcılık icat edeyim

1900’lerin başından 1944’e dek her dönemin siyasi iklimini, ruhunu ustalıkla çözen “maharetli” dolandırıcı Mahmut Saim’in bugün de aramızda olmadığını kim söyleyebilir!

“Bizde geçinmenin esas kuralı: Evvela çatmak, sonra çalmaktır.”

Hüseyin Rahmi ekonomik ve toplumsal adaletsizliğin doruğa çıktığı, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemi anlattığı romanı Hakka Sığındık’ın anlatıcısına yaptırır bu saptamayı. Bu tespitin işlerliğini bir kez daha gözler önüne seren; bahsettiği her serseri, gangster, dolandırıcı ya da soyguncu adeta Hüseyin Rahmi’nin roman kişileri olabilecek bir araştırma inceleme kitabı var elimde. Cengiz Erdinç ve Murat Toklucu Kanun Dışında’da 1900’lerin başından 1980’e dek birtakım suç insanları üzerinden bir Türkiye tarihi sunuyor. Zekâlarının ve yeteneklerinin hakkını veren, ceplerinde her daim vicdansızlıklarını gaddarlıklarını taşıyan, dönemin siyasi iklimini, ruhunu ustalıkla çözen “maharetli” suçluların hikâyeleri bunlar. Kanun Dışında’da bahsi geçen her kişi yaşadığı dönemin aynası. Çünkü Erdinç ve Toklucu’nun da altını çizdiği gibi, “Her devir kendi suçlusunu yaratır. Bu nedenledir ki, bir suçlunun hikâyesi aynı zamanda bir devrin de hikâyesidir.”

Kanun Dışında ,Cengiz Erdinç, Murat Toklucu, Doğan Kitap , 244 syf, 2022

 Kanun Dışında’da öne çıkan isimlerden biri, her dönemin ruhuna uygun dolandırıcılığı kolaylıkla icat edebilmiş, hep doğru rüzgârı arkasına almış Mahmut Saim. 1899’da henüz bir hukuk öğrencisiyken dolandırıcılığa başlayan Mahmut Saim meslek hayatı boyunca çeşitli yazıhaneler açıp farklı farklı işkollarında varlık göstererek Türkiye’nin içinden geçtiği dönemlerin korku ve cazibe kaynaklarını ustalıkla kullanmış biri. Dolandırıcılık enstrümanları; sanat, yayıncılık, falcılık, ticaret... Dolandırdıkları arasında saray erkânından kamu görevlisine, esnaftan paşaya dek sayısız mağdur bulunuyor. Kendine İstanbul’un çeşitli semtlerini merkez edinen Mahmut Saim şehri sınır bilmeyip Anadolu’ya dahi uzanmış.

KORKU İKLİMİ DOLANDIRICILIĞI 

Annesini dolandırarak mesleğe başlayan Mahmut Saim’in yaşadığı memleketi ve insanlarını çözmesi uzun sürmeyince ilk büyük işini II. Abdülhamid döneminde kurduğu bir matbaayla yapıyor. İlk kurbanları yazarlar... Gazeteye ilan verip diğer matbaaların kırk liraya bastığı kitabı yarı fiyatına basacağını, haftalarca süren kitap teslimini de bir haftada yapacağını duyuruyor. İki gün içinde elli yazarla sözleşme imzalayıp yüklü bir hasılat topluyor. Kitap teslim zamanı gelip de müşteriler şikâyet etmeye başlayınca dönemin korku iklimini kullanıveriyor. Sansür heyetinde çalışan saray jurnalcilerinden birine matbaasına basılmak için, “Paris’te Jönler” diye bir kitap getirildiğini ve kitabın Abdülhamid aleyhinde olduğunu söylüyor. Polisler matbaayı basıp mühürlüyor. Olay hemen yayılıyor: Mahmut Saim sakıncalı eserler basıyor! Kitabını verenler ucuz atlattıklarını düşünüp bir daha Mahmut Saim’in matbaasının yanından bile geçmiyor. Matbaayı kiraladığı Ermeni vatandaş ise Mahmut Saim’in tutuklandığını duyunca ailesini yanına alıp Selanik’e kaçıyor. Mahmut Saim siyasi iklimi kullanarak hem kira derdinden hem de basmadığı kitapların paralarını aldığı yazarların gazabından kurtuluyor. Matbaadaki belgelerde ve basılacak kitaplarda sorun olmadığı anlaşıldığındaysa Mahmut Saim serbest bırakılıyor, zararı saray tarafından karşılanıyor. Sarayı zararının ödenmesine ikna eden Mahmut Saim’in ta kendisi!

POLİS İLE MAHMUT SAİM EL ELE 

Mahmut Saim’in her işten paçayı tutuklanmadan sıyırması mümkün olmuyor. Ama o kadar iflah olmaz bir dolandırıcı ki hapiste yattığı zamanı bile dolandırıcılık kariyerinin lehine kullanıyor. Koğuş arkadaşı bir müezzinle yaptığı sohbetler ona başka bir dolandırıcılık yönteminin kapısını açıyor. Özgürlük günlerinin yeni işi hazır! Dışarı çıktığında Seyit Mahmut Gaznevi Efendi ismiyle falcılık ve büyücülük yapmaya başlıyor. Vaatte bulunduğu, büyüsünü yaptığı bazı şeylerin gerçekleşmesi için başkomiser arkadaşını da işin içine katıyor. Polisin gücü hangi işi halletmez ki! Böylelikle büyülerinin tutmasıyla nam salıyor. İddia göre İkinci Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan’a dahi fal bakmış.

Zaman içinde sarayın da gönlünü kazanması gözlerden kaçmıyor elbette. Zaptiye Nazırı Ahmet Şefik Paşa onu Beyoğlu Hüseyinağa Mahallesi muhtarı yapıyor. Üç kâğıtçılığa son vereceği sözü alınarak muhtar yapılsa da huylu huyundan vazgeçmiyor. Muhtarın yetki alanları dolandırıcılık yapması için adeta onu kışkırtıyor. Polisin Beyoğlu’nda yaptığı randevu baskınlarında rüşvete aracılık edip komisyonunu alıyor. Hüseyin Rahmi ne diyor: “En müthiş hırsızlıklar kanunun himayesiyle işlenenlerdir.”

'MİLLİ' KOLONYA, SOSYOLOG GİBİ ADAM

II.Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Mahmut Saim’in yakın ilişkide olduğu önemli kişilerin devri kapanıyor. Ama o kendine yeni tanıdıklar bulmakta zorlanmıyor. “Milli” ifadesi olan şirketler modasının başladığını gözlemleyip kolları sıvıyor. “Milli Sanayi Kolonyacılık Müessesesi” adlı firmayı kuruyor. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’dan randevu koparıp kolonyacılığı yabancılardan kurtarmak gerektiğini anlatıyor ve Sadrazam’ın makamından eli boş dönmüyor. Paşanın kartvizitini alıyor, çoğaltıyor. Ürettiği kolonyaları, üzerinde Sadrazam Hüseyin Hilmi’nin fotoğrafının olduğu etiketle şişeliyor. Böylelikle şirketini paşanın himayelerindeymiş gibi gösteriyor. Ne var ki yaptığı kalitesiz kolonyalar hakkında şikâyetler çoğalınca, iş Paşa’nın kulağına gidiyor ve tezgâhı bozuluyor.

Birinci Dünya Savaşı sırasında tapu dolandırıcılığına başlayan Mahmut Saim, sahte evrak düzenleyip alım satım yapıyor. Gazetelere emlakçı gibi ilan vererek Beykoz ve Büyükada’daki iki arsayı birçok kişiye birden satıyor. Yabancılara Galata Limanı’nı, Beyazıt Kulesi’ni, Kız Kulesi’ni kiralıyor. Arap Camii’nin imamlık ve müezzinlik hakkını para karşılığı devrediyor, ihaleye çıkan emekli Şehir Hatları vapurlarını satıyor.

Mütareke döneminde de, aynı zamanda ressam olan Şehzade Abdülmecid’in adını kullanarak birçok kişiyi dolandırıyor. Ne yapıp edip Abdülmecid Efendi’nin “Ben Büyüyeyim de” adlı tablosunun fotoğraflarını çektiriyor. Büyük boy bastırdığı fotoğrafları saltanat mensuplarına, yöneticilere, zenginlere, “Şehzade gönderdi,” diyerek satıyor. Bir çocuğun Balkan haritasına bakıp yumruklarını sıktığı bu tablo üzerinden epey para kazanıyor.

Kurtuluş Savaşı sonrasındaki ortamı ise bir sosyolog gibi çözümlüyor, doymak bilmez bir patron gibi sömürüyor. 1922 yılının Ekim ayında işgal kuvvetlerinden Trakya’yı teslim almak üzere İstanbul’a gelen Refet Bele’nin halkın coşkulu gösterileriyle karşılanmasından ilham alıyor. Bir zafer abidesi yapılmasına karar verilip komite oluşturulunca da harekete geçiyor. Bir gazeteci arkadaşına Zafer Abidesi piyesi yazdırıyor. Bir günlüğüne 450 kişilik bir salon kiralayıp on binlerce bilet bastırıyor. Elemanları oyun biletlerini dükkân dükkân, sokak sokak dolaşıp satıyor. Çoğu kişi abidenin yapımına bağışta bulunduğunu sanarak biletleri alıyor. Böylelikle Mahmut Saim en büyük vurgunlarından birini yapıyor.

HANEDAN MENSUPLARININ MOBİLYALARI ALINIR

Maharetli Mahmut Saim Bey, Cumhuriyet döneminde de hız kesmiyor. Ülkeden ayrılan hanedan mensuplarının mobilyalarını çok ucuza apar topar sattığını görünce bir tüccarla anlaşıp tanıdığı hanedan mensuplarının mobilyalarını satmasına aracılık ediyor. Sonradan mobilyaları depolayan tüccarı da dolandırıyor.

1920’lerin sonlarından itibaren ise matbuat dolandırıcılığına ağırlık veriyor. Tüm gazetelerden yetki aldığını söyleyip gazetelerin ilan ve abone işlemlerini yaparak okurları dolandırıyor. Gazeteler durumu anladığında boy boy fotoğraflarını basıp Mahmut Saim’i ifşa ediyorlar. O da dergi aboneliğine yöneliyor. Kendisini tek parti döneminin güçlü kişilerinden “parti müfettişi” olarak tanıtıp şirketleri arıyor, filanca dergiye abone topluyor. Antetli, damgalı sahte makbuz kesiyor. Ayrıca bu yolla Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Ocağı gibi kurumlara sözde yardımlar topluyor. Parti Müfettişi’ni bizzat tanıyan birine denk gelince foyası meydana çıkıyor ve aloculuk macerasına hapis arası veriyor. Bu, Mahmut Saim’in telefonla yapılan ve aloculuk adı verilen dolandırıcılığın Türkiye’deki öncüsü olmasına engel olmuyor.

Hapishaneden çıkar çıkmaz “ansiklopedi yayıncılığı yapacak bir yayınevi için eleman aranıyor” ilanı veriyor, başvuranlardan para toplayıp yine bir vurgun yapıyor. Bu da yetmiyor, iş garantili dikiş kursu ilanıyla elli kadını dolandırıyor. 1940’lı yıllara kadar farklı alanlarda sayısız işe el atıyor. “İş Bitirgenliği Acentesi” adlı bir şirket açıp her türlü malın satışına aracılık edeceğini duyuruyor. Dolandırmadığı tüccar, kooperatif hatta muhallebici kalmıyor.

Hakkındaki tüm davalar 1944’te sonuçlanıyor. Aldığı 50 yıl hapis cezası yaşı sebebiyle 18 yıl 4 aya indiriliyor. Daha önce de on yıla yakın hapis yatan Mahmut Saim, kariyerinden daha uzun süre içeride kalıyor. Yetmişine kadar dolandırıcılık yapan Mahmut Saim’den bir daha haber alınamıyor.

Mahmut Saim'in İş Bitirgenliği Acentası'nın  tabelası

Kanun Dışında’nın Türkiye tarihine parantez açan kanun dışı tek kişisi Mahmut Saim değil elbette. Kasa hırsızı Fantoma Mehmet, meşhur kadın avcısı Eyüplü Halit, hayali kitapların çevirmeni Habil Adem, ölüden değil diriden korkan mezar soyguncuları, ağır ceza hakimliğinden eroin üreticiliğine geçiş yapan komünist Ziya Hilmi, Pera Palas’ı dolandıran Galip Efgani, efsane eşkıya Koçero, Cumhuriyet tarihinin büyük dolandırıcısı Selçuk Parsadan.... Hepsinin hikâyesi devletin geleneklerine dair ayrı bir noktaya işaret ediyor. Cengiz Erdinç ve Murat Toklucu’nun üsluplarının Kanun Dışında’yı kuru bir araştırma inceleme kitabının ötesine taşıdığını da belirtmem gerekiyor. Osman Cemal Kaygılı’nın leziz araştırmalarını, portrelerini okuyormuşçasına bir okuma hazzı yaşadım.

Kanun Dışında’nın Hüseyin Rahmi’nin Hakka Sığındık’ıyla birlikte okunmasını ısrarla öneriyorum. Üzerine de Fellini’nin Il Bidone/Kalpazanlar Çetesi izlense keşke...

 


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.