YAZARLAR

Aynalı Pasaj... İnsan suçundan ekolojik masumiyete

İnsan suçu kavramı; daraltıcı, ayrıksılaştırıcı, patolojize edici insanlık suçu tanımının tersine, genişletici, sıradanlaştırıcı ve normalize edicidir. Çünkü bugün doğaya, canlılığa karşı işlenen suçların alanı çok geniştir, sıradan insanlar (öncelikle sermaye sahipleri) tarafından işlenmektedir ve bu suçlular atipik karakterler değildir. Sokakta ya da ofislerde her an karşılaştığımız insanlardır.

İnsanlık suçu kavramı görece yeni bir tanımdır. Modern insanın ortaya çıkışından beri (yaklaşık 50 bin yıldır, bilmeden ya da bilerek işlenmesine rağmen) ilk olarak Birinci Dünya Savaşı sonrası antlaşma metinlerinde kullanılmış ve alanı özenle dar tutulmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise bu tanımın sınırları genişlemiş ve uluslararası hukuk metinlerine girmiştir.

Bu kavram, kelime anlamı ve tanımlayış biçimi itibarıyla suçu tanımlarken ayrıksılaştırma, kimi tarihsel olaylarda olaya özelleştirme, suç failini yeniden adlandırma, yeniden tarif etme ve hayatın içinde başka bir yere koyma ve böylelikle suçu bir biçimde hafifletme gibi riskler içerirken, dünyanın bugünkü halinde son derece ayrımcı, suç mahallini daraltıcı bir etki de yapıyor. Bu kavram tek başına yeterli değildir yani, hiç de yeterli olmadı.

Ben bunun yanına ya da hatta yerine insan suçu kavramını önermek isterim, öneriyorum. İnsanlık suçu olarak tanımlanan bütün suçlar, insanlar tarafından işleniyor olmasına rağmen, insanlık suçu kavramı, insanlığa karşı işlenmiş insanlık dışı suçları konu edindiği yerde, suçun failini de insanlığın dışında bir yere sürükler gibi bir tını yapar, tınlar. İnsanlık suçunun faili ya patolojize edilir ya da canavarlaştırılır. Böylece olayın sosyolojik, politik ve elbette ekonomik sebepleri tartışılmaz hale gelir. Eğer bir politik gerekçe adlandırılacak olursa da, bu, verili sistemin bir sebebi ya da bir aşaması olarak değil de, yine sapkın bir ideoloji olarak sistemden dışlanır. Oysa bu suçları işleyen insanlar da Hannah Arendt’in vurguladığı gibi sıradan insanlardır.

Bugün kapitalizmin geldiği aşamada insan, doğaya ve bütün canlılığa, bütün canlı türlere karşı katliam kabilinde suçlar işlemektedir. Üstelik kapitalizm bu suçlarına bütün dünya insan nüfusunu ortak etmektedir.

İnsan suçludur ve bugün suçu tercih etmektedir. Doğaya, canlılığa karşı her an suç işlemektedir. İnsan suçu, bugün insan türünün yaşam tarzıdır, yaşam tercihidir. Ve bu bir anlamda kendisi için de bir toplu intihardır.

İnsan suçu kavramı; daraltıcı, ayrıksılaştırıcı, patolojize edici insanlık suçu tanımının tersine, genişletici, sıradanlaştırıcı ve normalize edicidir. Çünkü bugün doğaya, canlılığa karşı işlenen suçların alanı çok geniştir, sıradan insanlar (öncelikle sermaye sahipleri) tarafından işlenmektedir ve bu suçlular atipik karakterler değildir. Sokakta ya da ofislerde her an karşılaştığımız insanlardır.

İnsan kendisinin de dahlinin olduğu bu insan suçuyla mücadele ederek ancak, ekolojik masumiyete yaklaşabilecektir.

İklim ırkçılığı ve sağ

Aşırı sağcı politik akımlar üzerine uzman sosyolog ve yazar Matthias Quent, arkadaşları yine sosyolog Axel Salheiser ve Christoph Richter ile Klimarassismus (İklim ırkçılığı) adlı bir kitap yayımladı bu hafta.

Matthias Quent (Solda) Matthias Quent, Axel Salheiser ve Christoph Richter kitabı Klimarassismus (İklim ırkçılığı) 

Önerdiği İklim ırkçılığı kavramı ve gözleme ve analize dayalı zengin içeriği ile önemli bir kitap olduğu hemen anlaşılıyor. Kitap üzerine bulduğum bütün haber ve tanıtım yazılarını okudum. Çünkü bu kitap, kapitalist dünyanın bugünkü siyasi konjonktüründe sağcılardan iklim değişikliğine, iklim ısınmasına karşı mücadelede bir destek gelmesini bırakın, tam tersine iklim ısınması ve doğaya saldırıda kapitalistlerin en güçlü destekçilerinin ırkçılaşmış sağ partiler ve taraftarları olduğunu ortaya koyuyor.

Quent ve arkadaşları sağ parti ve örgütlenmelerin bütün dünyada iklimin etkili biçimde korunması mücadelesini bloke ettiği tespitini yapıyor. Ve bunun bir tesadüf olmadığını söylüyorlar. Bunu da şöyle açıklıyorlar: İklim değişikliğinin baş sorumlusu zengin küresel Kuzey’dir ama kurbanları ve mağdurları tartışmasız olarak öncelikle Güney’deki ve Kuzey’deki yoksullar ve bu yüzden de beyaz (ırk) avantajlılığı, aşırı eşitsizlik, doğa ve insan sömürüsü el ele hareket ediyor. Birçok sağcı, iklim ırkçılığını perdelemek için, yeryüzü ısınmasının bir problem bile olmadığını iddia ediyor. Ouent ve arkadaşlarının bu kitabı, yeşil kazanımların geri alınmasının güçlü ve siyasi tehlikesinin nerede olduğunu, sağcıların hangi araçlar ve tezler ile geleceğe saldırdığını, bunun bizim gündelik hayatımız ve egemen sistemle ilgisinin ne olduğunu ve bizim iklim ve eşitlik için neler yapabileceğimizi gösteriyor.

Yeni kavramlar; yeni fikirler, yeni tartışmalar ve yeni imkânlardır. İklim ırkçılığı kavramı da böyle önemli işte.

Sterilizasyon ve hijyen ideolojisi

İnsanın, kendi vücudu, arzuları ve doğalığı karşısında kapıldığı korku ve hatta dehşet sebebiyle; yaşamak için gerekli olan temizlenme eylemlerinin çok ötesinde ve artık yanlış bilince dönüşmüş olan bir sterilizasyon ve hijyen ideolojisini her an yeniden üretiyor olması, herhalde en çok kapitalistlerin işine geliyor.

Sanayinin, doğayı ve canlıları nasıl zehirlediği ile ilgilenmeyen çoğunluk, aldığı gıdalarla yuttuğu, üretim tarzının ve aşırı kârın gereği zehirli katkı maddelerinin varlığından bile haberdar olmaz, her an havadaki sanayi ve tüketim artığı, atığı, kanserojen molekülleri huzur içinde solurken, kendi türünün ve diğer canlı türlerinin bedeninden ve yaşamsal ihtiyaç ve gereklerinden uzak durmayı sağlığını korumak olarak kabul ediyor. Öyle sanıyor.

Geçen hafta, Masterchef Türkiye adlı programda, bir kadın yarışmacı gayet güzel pişirdiği bakarak da tahmin edilebilecek bir porsiyon makarnadan bir makarna şeridine dokundu diye tabağı tadılmadı şeflerce. Sonra baktım ki, diğer yarışmacıların birçoğu (lateks, vinil, nitril, polietilen gibi sentetik maddelerden üretilmiş, çoğunca da en ucuzundan ve bazı ülkelerde kullanımı yasaklanmış, bazıları kullan at) plastik (lastik) eldivenlerle hazırlıyorlar yemeği. Plastik yani… Ve bunu temizlik ve hijyen sanıyorlar… Plastiği… Plastik üretimine tüketimiyle katkıda bulunmayı

Haftanın şarkısı

Alanis Morissette

Kanadalı şarkıcı, şarkı yazarı (ve sinema oyuncusu) Alanis Morissette’den Ironic


Ahmet Tulgar Kimdir?

Ahmet Tulgar, İstanbul'da 1959 yılında doğdu. 35 yıldır gazeteci ve edebiyatçı olarak yaşıyor. Çalıştığı yayınların bazıları sırasıyla Sabah, Güneş, Nokta, Milliyet, Akşam, Vatan, Birgün, Cumhuriyet oldu. Makale ve denemeleri Şehrin Surlarındalar (1992), Tam Yakalandığımız Yerden (2004), Ne Olmuş Yani? Korsan Yazılar (2005), Ben Onlardan Biriyim (2007), Diller Çehreler Barış (2010), Henüz Zaman Var (2013), Bakışın Ritmi (2020), söyleşileri Mahallede Herkes Kahramandır (2004) adlı kitaplarda toplandı. Evsiz Ülke Hikâyeleri (1989), Birbirimize (2009), Duygusal Anatomi (2015), Trajik Nüans (2016), Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı (2018), Arzunun Serbest Dolaşımı (2021) adlı altı öykü kitabı, Volkan'ın Romanı (2006), Çocuklar ve Canavarları (2012) adlı iki romanı yayımlandı.