Aşı olmayanların fişlendiği bir dünya: ‘CODE RED’

Erhan Karaca‘nın Covid-19 temalı kısa filmi "CODE RED" yayınlandı. "Aşı olanlar veya olmayanlar bir şekilde fişleniyor ama etkisini önümüzdeki aylarda göreceğiz" diyen Karaca ile filmini konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 29 Mart 1987’de İstanbul’da doğan Erhan Karaca, Kocaeli Üniversitesi Sinema TV bölümünde eğitim gördü. 17 yaşında müzik yapmaya başlayan ve müzik kariyerinin ilerlemesiyle eğitimini yarıda bırakan Karaca, sonraki 15 yılda kendi grubu dahil olmak üzere çalıştığı İspanyol, Alman ve son olarak Norveçli bir grupla toplamda 20 ülkede pek çok şehirde sahne aldı. Müzik öğretmeni olarak görev yapan ve aynı zamanda pek çok üniversitede etkinlik ve workshop düzenleyen Erhan Karaca, bu yolculukları boyunca sokak fotoğrafçılığı ile de ilgilendi.

Fotoğrafçılığın yanı sıra, aynı zamanda da videoya yönelerek etkinlik ve sosyal medya içerikleri çekmeye başlayan Karaca'nın, Kasım 2019’da çekimlerini tamamladığı “Görmek İçin Yaklaşmalısın - Kadıköy” film projesi, Kadıköy Belediyesi'nin sosyal medya sayfalarında yayınlandı.

Erhan Karaca'nın ilk kısa filmi “NO”, Madrid Indie Film Festival, Tuzla Film Festival, First-Time Filmmaker Sessions, İzmir Uluslararası Film Festivali’nde “Official Selection” ; Anatolia International Film Festival’de de “Finalist” olarak yer aldı. Yönetmen olarak müzik klipleri ve reklam çekimlerine yönelen Karaca, halen bünyesinde çalıştığı sosyal medya ajansı X-İletişim ile prodüksiyon çalışmalarına devam ediyor.

Yönetmen Erhan Karaca'nın Covid-19 temalı kısa filmi "CODE RED" geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Filmin çıkış noktasını “Covid-19’un bize tekrar adaletsizliği hatırlatması” olarak tanımlayan, filmin senaryosunu ve yönetmenliğini üstlenen Karaca ile "CODE RED"i konuştuk.

Erhan Karaca

CODE RED nasıl ortaya çıktı? Filmin adı neden CODE RED?

“CODE RED” yani kırmızı kod, bir tehlike işareti. Bir tehlike olduğunu, yaşandığını veya tehlikenin geldiğini gösterir. Filmdeki fikir de aşı olmayanların tehlikeli görüldüğü bir toplumun oluşmasıydı. Filmi, metrobüste, yolculuğum sırasında yazdım. İnsanları gözlüyordum; onlarca maskeli insan araca biniyor, araçtan iniyor ancak kim pozitif kim negatif bilmiyoruz. Öyle bir şey olsaydı, fişlenseydik ve aşı olmayan kimseler binemeseydi derken fikir ortaya çıktı ve konu bu kadar sıcakken hemen yapmam gerekiyor diye düşündüm.

'NAZİ ALMANYASI'NI HATIRLATAN GÖRÜNTÜLER YAŞANABİLİRDİ'

Filmde tüm dünyayı ilgilendiren, evrensel bir konudan yola çıkılarak gerçek ile kurgu iç içe geçirilmiş. Dünyada, Türkiye’de korona virüsü salgını sürecinde yaşananlar hikâyeye nasıl bir katkı sağladı? Senaryo sürecinden bahsedebilir misiniz?

Aşı pasaportu tartışmaları, aşı olmayanların vize alamaması hatta toplu taşıma araçlarına, uçuşlara kabul edilmemesi gibi teoriler var. Güncel olarak konuşuluyor, tartışılıyor. Kesinlikle böyle bir şey olmaz da diyemiyoruz. Hikâye, etraftaki insanların pozitif olduğunu görebilseydik ne olurdu gibi bir soruyla başladı. İnsanlar arası iletişim nasıl değişirdi, sosyal statüler arasındaki fark neye benzerdi, devletler arasındaki ilişkiler ne ölçüde değişmek zorunda kalırdı... Nazi Almanyası'nı hatırlatan görüntüler yaşanabilirdi. Senaryo da tam buradan çıktı.

'AŞI OLANLAR VEYA OLMAYANLAR BİR ŞEKİLDE FİŞLENİYOR'

Filmdeki kol bandı unsurunu Türkiye’de kullanılan HES kodu sistemine de benzetebilir miyiz? Film ayrıca, birkaç gün öncesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yayınladığı, tepkilerin ardından kaldırılan “Aşılandım” maskeli videosu da akıllara getiriyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Aşı olmayanların fişlendiği bir dünyaya doğru mu gidiyoruz?

Evet aslında HES de bir fişleme yöntemi denebilir. Ancak tek farkı diğer insanlar tarafından görülemiyor olması. Böylece sosyal anlamda dramatik bir duruma yol açmasının önü kapanmış oluyor. “Aşılandım videosu”, filmdeki kol bandı uygulamasının tam tersi olmuş. Tabii benim üstüne basmak istediğim konu, aşıya ulaşamayan veya reddeden bir toplumsal tabaka oluşabileceği ve bunların fişleneceği üzerineydi. Aşı olanlar veya olmayanlar zaten bir şekilde fişleniyor ama bunun bize etkisini sanırım önümüzdeki aylarda göreceğiz.

Filmde adaletsizlik kavramını gerilim unsuru/distopya üzerinden anlatma tercihinizden bahsedebilir misiniz? İzleyiciye verilmek istenen mesaj nedir?

İnsanlık, yakın tarihte bu tür olaylar yaşamış ve hala da yaşıyor. Ötekileştirme çok farklı formlarda gün yüzüne çıkıyor. Renk, din, dil, ırk, kıyafet, aksesuarlar ve pek çok detay insanların kendini diğerinden farklı görmesine sebep oluyor. İkinci Dünya Savaşı hikâyelerinden büyük heyecan duyuyorum. Bir ırkın kol bandı takmaya zorlanarak, sokakta yürümesine bile engeller çıkarılmasının toplumun içinde nasıl bir ayrışma yarattığını görmek çok üzücü. Bir de size verilen ve tercih edilenin dışında kabullenmek zorunda olduğunuz durumlar var. Günümüzde aşı olamamak veya olmak istemediğinizde hükümetler tarafından size gelen yaptırımları kabul etmek zorunda olduğunuz gibi. Veya ekonomik gücünün olmadığı ve istese de bu aşıya sahip olamayan bir ülke düşünün. O ülkedeki vatandaşlar hastalığı neredeyse yenmiş başka bir ülkeye gitmek istediklerinde önlerine gelecek zorluklardan biri bence bu olacak. Aşı pasaportu veya ne demek isterlerse. Ben de bu durumu bireylere indirgedim. “Böyle bir şeye zorlansaydık devamında neler olurdu?” Bu hissiyatı seyirciye vermek istedim. Film bu anlamda bir mesaj vermekten çok ayna görevi görüyor.

'FİLMİN SOSYAL MEDYAYA UYGUN VE ULAŞILABİLİR OLMASINI İSTEDİM'

Filmi 1 dakikalık bir mikro kısa film olarak planlamanızın sebebi nedir? 

Sosyal medyaya uygun ve ulaşılabilir olmasını istedim o yüzden 1 dakika olarak kurguladım. Yazmaya başladığımda yine 10 dakikaya yakın bir şey çıkabilir diye düşündüm ama yazdıkça konuyu yalın ve anlaşılır halde tamamlayıp devamında olabilecekleri seyirciye bırakmak istedim.

Salgın ve karantina süreci sizi nasıl etkiledi, nasıl sıkıntılar yaşadınız?

Salgın başladığında bir okulda öğretmendim. Evlere kapanmak zorunda kaldığımız Mart 2020 sonrasında ne yapmak istediğime, ne yapabileceğime odaklanmak için kendimle bolca baş başa kalma fırsatım oldu. Bu süreçte birkaç proje ürettim; ilk kısa filmimi çektim ve devamı geldi. Temmuz 2020’de işimden istifa ettim ve şimdi buradayım. Mutluyum çünkü benimki tam anlamıyla “krizi fırsata çevirmek” oldu. Bir yandan da sıkıntı yaşamayı, onu iyi değerlendirirseniz olumlu bir yolda ilerlemenize fırsat olarak kabul etmek lazım. Bir menemen yapmak istiyorsunuz ama elinizde sadece yumurta varsa o zaman güzel bir omlet yapmayı deneyin. Menemen yapamıyorum diye oturup ağlamak size bir kazanç getirmez.

Nasıl geri dönüşler aldınız?

Şimdiye kadar çok olumlu dönüşler aldım. Konunun güncel olması ve bu olaylara benzer şeylerin de yaşanıyor olması izleyenlerin dikkatini çekti. Anlatım olarak da kendimce tatmin olduğum bir yapıt oldu. Filmi ayrıca uluslararası festivallere gönderdim ve önümüzdeki aylarda umarım onlardan da olumlu haberler alırım.

'KISA FİLMLER İSTEDİĞİNİZ HER ŞEYİ DENEYEBİLDİĞİNİZ BİR ALAN SUNUYOR'

“No” ve “Nova” adlı kısa filmlerinizden sonra bu 3. kısa filminiz. Kısa film alanında sinemadaki genel tabloyu nasıl görüyorsunuz?

Kısa filmler genellikle bağımsız olarak yapabildiğiniz ve istediğiniz her şeyi deneyebildiğiniz bir alan sunuyor. Kendi açımdan anlatmam gerekirse; ortaya çıkarmak istediğim bazı duygular var ve videoyu bunları anlatabildiğim en iyi mecra olarak görüyorum. Ben de kendimi hem hikâye anlatıcılığı hem de görsel anlatım üzerinden deniyorum. Sadece mesaj vermek de önemli değil belki yalnızca birkaç resim üzerinden bir hikâye anlatmak istiyorsunuz veya sadece sesler üzerinden. Kısa film, tanıdığı özgür alan açısından bunları yapabileceğiniz ve sonunda bir yere dokunabileceğiniz önemli bir sanat dalı. Önemli bir kitlesi olduğunu da düşünüyorum hem ülkemizde hem de yurt dışında.

Hazırladığınız yeni bir proje var mı?

Proje aşamasında olan henüz yazmaya başladığım iki belgesel ve iki mini dizi var. Önümüzdeki aylarda yapımcıların kapısını çalmaya başlarım diye düşünüyorum.